Çok insan anlamaz eski mûsikîmizden,
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden
Yahya Kemal Beyatlı
Yakın dönem kültür ve tarih çalışmalarının en önde gelen ismi hiç şüphesiz ki İbnülemin Mahmud Kemal İnal’dır. Gerek Son Sadrazamlar gerekse Son Asır Türk Şairleri sahasında eskilerin tabiriyle muhalled (klasik) olmuş eserlerdir. Maalesef Üstad’ın kitaplarına ulaşmak, deveye hendek atlatmak kadar zordu. İşte bu zorluğu yakın zamanda Ketebe Yayınevi aştı ve İbnülemin Bey’in bütün kitaplarının telif haklarını satın aldı. İlim ve kültür hayatımıza yapılan bu büyük hizmetlerini ise Hoş Sadâ isimli eseriyle başlattı.
Muazzam musiki mirasımızın popüler kültüre heba edildiği bir hengâmda yayın sırasının Hoş Sadâ’ya verilmesi tevafuk mu acaba? Eserin ismi ses ile sadâyı ayırt etmesi bakımından ne kadar “hoş” öyle değil mi? Sesin ahenksizine gürültü, ahenklisine musiki derler de sadâyı tarif et deseler kifâyetsiz kalır kelimeler. Bu ulvî sanat ve sanatkârlarına dair birçok bilinmeyen şeyi bu eserden öğreneceğimiz muhakkak. Kadim müziğimiz ile biraz olsun iştigâl edenler Dede Efendi, Itrî, Hafız Post, Yusuf Paşa gibi büyük musikişinaslarımızın hayatı hakkında ne kadar az bilgimiz olduğunu bilirler. Çünkü biz tarih yapar, yazmayız; sanatta zirveyi teşkil eder ancak kayda almayız. İşte bu kayıt faaliyetini merhum Üstad yerine getirmeye çalıştı. Ömrünün vefa etmemesiyle nâtamam kalan eser, İbnülemin’in de son kitabı oldu.
Müellifimiz musikiyi “lisan-ı aşk”olarak tespit buyurmuş. Nağmeler ruhumuzun geldiği âlemi hatırlatır bize. Bu sebepten müziğin tanımı ve faydasından başlamıştır eserine. Musikiyi methedenler ve tenkit edenlerinin durumunu anlattıktan sonra İmam-ı Gazali’nin mevzu hakkındaki hükmünü belirtmekten de geri durmamış. Muhalled eser Ahlâk-ı Alâyi’den, tarih yazımının babalarından İbn-i Haldun’dan, Şeyh Sadi’den iktibaslarla zenginleştirmiş girizgâhını.
Müzik öğreniminin vaktiyle ne kadar müşkül olduğunu, bu işe talip olanların nasıl çileler çektiğini de okuyacaksınız bu satırlarda. Bunları okurken bir anda Nihavend makamında bir güftenin, Rast makamında bir şarkı sözlerinin de içinde bulacaksınız kendinizi, sakın şaşırmayın. Eserin isminin niçin Hoş Sadâ olduğunu merak ediyorsanız onun da cevabı satır aralarına mahfi kılınmış. Üstad “Bâki olan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” mısraının kendisine verdiği ilhamla bu ismi seçtiğini belirtiyor.
Eserin bir musiki nazariyat ve ameliyat kitabı olduğunu zannetmeyin sakın. Merhum burada erbab-ı musikinin biyografilerini kaleme almış. Çok eskiden beri not ettiği musikişinasların hâl tercemelerinin bir araya getirilip hafızalarımızın ihanetine maruz kalmamaktır gayesi. Üstadın bir maksadı da daha evvel bu tür eserlerin olduğu ancak bir buçuk asırdır biyografilerin ihmâl edilmesini izaledir. Bu sebeple daha evvel bu türde yazılmış kitaplardan da bahseder bir bölümünde.
Hoş Sadâ, 1785 senesinden itibaren yetişen musiki erbabından, terceme-i hâlleri bulunabilen zatlar ile resimlerini ve musikiye ait maddeleri içerir. Dört kısma ayrılmıştır: Bestekârlar, sâzendeler, hâfızlar ki bunun içinde mevlid, ilâhî, durak, naathanlar ve hanende ismi verilen beste, şarkı, semaî ve saire formlarını okuyanlar dâhildir. Ayrıca musiki ve erbabına dair bazı fıkralar da mevcuttur.
İbnülemin Bey, eseri ikinci defa Hasan Ali Yücel’in isteği üzerine İş Bankası’ndan ilaveler yaparak genişletmişti. Şimdi ise kültür hayatımızda uzun zamandır hasretini çektiğimiz bu değerli eseri Ketebe Yayınları kazandırıyor. Bütün emeği geçen ve kadirşinaslık örneği sergileyen başta Albayrak ailesi ve yayınevi müdürü İsmail Demirci’ye teşekkür borcumuzdur.
DR. Y. HAKAN ERDEM
1962 doğumlu. Boğaziçi ve Oxford Üniversiteleri’nde öğrenim gördü. 1993-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Akademik hayatını halen Sabancı Üniversitesi’nde sürdürüyor. 1996 yılında yurt dışında yayımlanmış olan Slavery in the Ottoman Empire and its Demise adlı çalışması, Türkiye’de Osmanlıda Köleliğin Sonu adı ile 2004 yılında okurla buluştu. 2002’de Israel Gershoni ve Ursula Woköck ile Histories of the Modern Middle East ve 2006’da da yine Israel Gershoni ve Amy Singer ile Middle East Historiographies adlı çalışmalara imza attı. 2008’de yayınlanan Tarih-Lenk adlı kitabı bir tarih eleştirisi olarak gündeme oturdu. 2012’de ise Torosyan’ın Acayip Hikâyesi ile bir hatırat metninin ne kadar gerçek, ne kadar kurmaca olabileceğini sorguladı. Karar gazetesinde haftalık tarih yazıları yazan Erdem’in ayrıca Kitab-ı Duvduvani, Unomastica Alla Turca ve Zaman Çöktü isimli üç romanı bulunmaktadır.
Yakın zamanda ruh, gönül ve zihin dünyanızda müspet tesir icra eden bir kitap adı lutfeder misiniz?
Çok şümullü bir soru sormuşsunuz. Okuduğum ilmî / akademik kitapların her birinden bir şeyler öğreniyorum ama bunlar böyle ruh ve gönül dünyama da şamil olacak nitelikte değil. Sorunun bu şekilde sorulmasından dolayı edebî bir metnin kastedildiğini anlıyorum, orada da maalesef, yakınlarda bende böylesi bir etki uyandıran bir kitap söz konusu değil. Fakat 30 yıl önce okuduğum Kurban Said’in Ali ile Nino’sunu beğendiğim bir kitap olarak zikredebilirim.
Sizde bu tesiri var eden âmil nedir?
Samimiyeti ve anlattığı dünya hakkında ikna edici olmasıdır.
“Bu eseri mutlaka okumalısınız” diyerek etrafınıza tavsiye ediyor musunuz?
Yok, öyle bir şey haddime değil. Ayrıca tek bir kitabı tavsiye etmek benim için çok güç. Sanırım bir Türkçe çevirisi vardı ama onu okumadığım için görüş beyan etmem doğru olmaz. Yine de gözden kaçmış bir eser olduğunu düşünürüm.
Sizin için mânâlı kitapların ferdî okuma dışında cemiyet halinde okunmasını faydalı buluyor musunuz?
Cemiyet hâlinde okumaktan kasıt, bir kişinin okuyup diğerlerinin dinlemesiyse pek faydalı bulmam. Ama bir grubun bir kitabı önceden okuyup sonra beraberce mütalaa etmesi söz konusuysa faydalı olabilir.
Kendi kimliğinizi bir kitap ya da müellifle adlandırıyor musunuz?
Çok sevdiğim kitaplar ve müellifler var ama öyle tek bir kitap ve yazar yok.
Kitap okurken eserde tercih edilen dil sizin tercihinizi etkiliyor mu?
Çok… Hele ki profesyonel sebeplerle okumak zorunda olmadığım, edebî bir metin söz konusu ise, bozuk Türkçeyle yazılmış, mesela “muhatap” yerine “muhattap” veya “çok” yerine “oldukça” kelimelerini ikame etmiş bir metni okumam.
Kitap alırken kitabın isim, kapak, kâğıt gibi şekli size tesir ediyor mu?
İsim ve kapak o kadar değil ama kullanılan kâğıt ediyor. Gözü yoran, aşırı beyaz ve parlak kâğıtlar insanın okuma zevkini öldürüyor.
Kitabı neşreden yayınevi sizin için mühim mi?
Evet. Hiçbir zaman kitabın kendisinin önüne geçmez ama bu da bir faktör. Hatta bazı kitaplar için “Bu yayınevinden çıkması yazık” diye düşünürüm. Bir yayınevinin, daha önce hangi kitapları bastığı ve tabii ki nasıl bastığı önemli bir referanstır.