Türk Millî Takımı’nın İzlanda ile yapılan maçı öncesi yaşananlar, İzlanda tarafının ırkçılığına Türk tarafının ise millî hislerinin kabarmasına sebep oldu. Modern mânâda milliyetçiliğin ve ırkçılığın kökenlerinin bulunduğu Avrupa ve Amerika bunu feodal geçmişine borçluydu. Avrupa’da ortaya çıkan büyük savaşlar ve akabindeki –her ne kadar rakamlar abartılsa da Yahudi düşmanlığına mukabil Amerika’da yüzyıllar boyunca bir siyahî ayrım ve vahşetine şahid olmuştu dünya.
Gerçek bir hayat hikâyesinden hareketle çekilen “The Great Debaters” filmi işte bu ayrımı sahneye koyuyor. 2007 yılında vizyona giren filmin yönetmenliğini başrolü de üstlenen usta oyuncu Denzel Washington yapmakta. Konusuna bakılmaksızın sırf Washington için izlenen filmlerin aksine bu defa konu ile de mevzuun içerisine çekiliyor seyirci.
Washington’un canlandırdığı Mr. Tolson, Teksas’da bir Afro-Amerikan Üniversitesi’nde profesördür. Sene 1935’i göstermekte ve zencilere eğitim hakkı yeni yeni verilmeye başlanmaktadır. Lakin hâlâ beyazlarla aynı okullarda eğitim almaya lâyık görülmediklerinden siyahîler kendi mekteplerinde tahsil yapmaktadır. Mr. Tolson bir münazara grubu kurar. Gruba seçilen genç öğrenciler farklı okullarla münazaralara başlar. Önce yakın çevredeki küçük zenci okulları mağlup edilerek büyük okulların ilgisi çekilir. Son olarak şampiyonluğu elinde bulunduran Harvard Üniversitesi Mr. Tolson’ın grubunu münazaraya davet eder.
Film 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki atmosferi seyirciye oldukça iyi bir biçimde aktarıyor. Ayrımcılığı ve bu ayrımcılığın bilhassa güney eyaletlerinde ne denli büyük ve rahatsız edici olduğunu vurguluyor.
Mahallî idarecilerin menfi tavırları, zenci ve beyaz üreticilerin yaptıkları legal toplantıların dahi “sheriff” tarafından sorgusuz sualsiz basılması, beyazların bakış açıları çok güzel yansıtılmıştır ekranlara. Siyahîlerin varlıkları kabul görmeye başlasa bile hâlâ aynı ortamda ders görmek, aynı yerde yemek yemek beyazlara tuhaf gelmektedir.
Beyazların tezi, toplumun bu duruma henüz hazır olmadıkları yönünde olup eşit hakların daha sonra verilmesi tarzında olmuştur. Siyahîler ise bunun herhangi bir zaman dilimiyle alâkalı olmadığını, bu konuda zaman kıstasının bulunmadığını ileri sürmekte, hiç kimsenin deri renginden dolayı ikinci sınıf vatandaş muamelesi göremeyeceğini savunmaktadır.
Hâlâ Teksas’ta zencilerin muhakemesiz asılması ve yakılmasının, beyazların mânâsız nefretinin gözler önüne serildiği film kan dondurucu sahneleriyle bir ibret meşheridir aynı zamanda.
KİTAP TANITIM
Aydın Özgören, Osmanlı’nın Son Döneminde Pontus Rumları, Ötüken Yayınları
Trabzon ve civarındaki bölgelerde yaşamış Pontus Rumları, gelecekleri için üç düşünce etrafında toplanmışlardı: Yunanistan bayrağı altında toplanmak, Pontus-Ermeni ortak bir devlet kurmak ve bağımsız bir Pontus devleti kurmak. Hâlbuki Pontuslu Rumlar, Osmanlı’nın sinesinde benliklerini muhafaza ederek, ekonomik ve kültürel sahada önemli roller üstlenmişlerdi. Ancak Osmanlı Devleti’nin son döneminde atıldıkları macerada, lider kadroları arasında birlikten yoksun olmaları, Trabzon’un elit, Samsun’un varoş kalan bölgelerinin aynı fikir altında birleşememeleri, din adamları arasında cereyan eden şahsî rekabet nihayetinde Pontus Hareketini akamete uğratmış; bir daha dönmemek üzere yaşadıkları topraklardan mübadeleye tabi tutulmuşlardır. Bunca olan bitenden sonra Pontusluların Türkleri suçlamaları ve bu hadiseleri “soykırım” iddiasına kadar götürmelerinde haklılık payı var mıdır? Pontusluların binlerce kayıp vermelerine ve bu topraklardan ayrılmalarına neden olan Türk hükümetleri midir? Bu soruların cevaplarını Özgören’in titizlikle yararlandığı Fransız, Yunan ve İngiliz arşiv kaynakları ışığında bulabileceksiniz.
İsmail Kara, Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak, Dergâh Yayınları
Modern dünya ve onun getirdiği yeni düzen en buhranlı tesirini İslam toplumları üzerinde icra etti. İnançları ile reel dünyadaki karşılıklar çatıştıkça çıkış noktası bulmakta zorlandılar. Bilhassa askerî sahadaki mağlubiyetlerin getirmeye başladığı aşağılık psikolojisi Avrupalılaşarak bu problemi aşacağını, Batı’nın yalnız tekniğini almak gerektiğini düşündürdü. İşte bu kitap, dergimizin yazarlarından Prof. Dr. İsmail Kara tarafından bu nevi meselelere temas etmek üzere kaleme alınmış. Aslında hocanın Din ile Modernleşme Arasında Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri isimli kitabının devamı mahiyetinde. İsminden anlaşılacağı gibi İslam düşünce refleksi hem bir müdafaa, hem de bir hamle çabası içinde. Yakın tarihimizdeki İslam düşünürleri, modernleşmeye yaklaşımlar, tasavvufun nerede durduğu, kültür ve medeniyet tartışmaları Kara’nın ayrıntılı analizleriyle aydınlanan hususlardan birkaçı.
Immanuel Wallerstein, Jeopolitik ve Jeokültür, Küre Yayınları
Kitabın mütercimi Braudel’i “her şeyin tarihçisi” olarak tanımlarken, Wallerstein için “her şeyin kuramcısı” diyor. Sosyolog ve iktisat tarihçisi Wallerstein, kitabında modernist ve ilerlemeci bilim anlayışına esastan tenkitler getirirken, SSCB’nin yıkılışıyla yeni bir tarihî sisteme geçildiğini, Pax-Americana’nın sona erdiğini vurguluyor. Yeni inşa edilecek sistemde jeopolitik ve jeokültür merkezî rol oynayacak, sistemi seçmemiz bizim inisiyatifimizde olacaktır. Avrupa’nın iki probleminden biri Rusya, diğeri de Türkiye’dir Wallerstein’e göre. “Rusya problemini çözeceklerdir; çünkü bu onların problemidir.” Peki ya Türkiye? Bugün öngörüsünde ne denli haklı olduğunu gördüğümüz Wallerstein’in bu soruya getirdiği cevabın tahkikini size bırakıyoruz