Bi’ kere o enkaz değil, bayrak!

Gerçek Hayat dergisinin 500. sayısına yazarken, “1000. sayıyı görür müyüz?” diyorduk. Gördük ama yine uzaktan görüyoruz. Dün biz vardık, bugün yine heyecanlı bir başka ekip var. Bu işlere ‘bayrağı devretmek’ deriz biz. Devralanlar da çoğunlukla ‘enkaz devraldık’ derler aslında. Bilmiyorum ‘şimdiki ekibin’ arkamızdan ne dediklerini fakat huyumuzdur, yaşadığımız ve yaşattığımız zamanı beğenmemek. Nerde o eski bayramlar, nerde o eski öğrenciler, nerde o eski komşuluk… Bunlar boşuna dilimizde pelesenk olmuş değil. Biz çabalamış mıydık, çabalamıştık.
Dergi bizim için ‘iş yeri’ değil de, muhabbet makamıydı. Halime Kökçe’den ‘sakin görünüp coşmayı’ öğreniyorduk mesela. (O dehşet kapaklar nasıl hazırlanıyor sanıyordunuz?) Suavi Kemal Yazgıç anlatırdı, biz dinlerdik. Gülcan Tezcan’ın tecrübesinden faydalanmıyor gibi yapar ama faydalanırdık. Merve Akbaş bizim kız kardeşimizdi, gerekirse onun için yumruklu kavgaya girerdik. Ama yumruğu hep hazırda duran, saçlarının gölgesinde kendimizi güvende hissettiğimiz Muhammet Bozkurt’tu.

Fatih Mutlu Ankara’dan, Cesur Küçük eğitim yuvasından yetişir dergiyi uçururdu. Sonra bir ara Korsan Hayat başladı. ‘Bu ne menem bir şey’ diyen de oldu, ’İyi ki var’ diyen de. Tabi ki ‘iyi ki var’ diyenlerle, gelirken giriş kattaki kuruyemişçiden kabuklu badem alıp ikram edenlerle yoluna devam etti Korsan Hayat. Yolu daha fazla sürdüremediklerimiz de oldu. Yoo yoo, güzergahını tamamen farklı tarafa yöneltenleri kastetmiyorum. Onları hatta yıllardır herhangi bir sohbet ortamında kasta değer dahi bulmuyorum. Geçelim.

Devamı Gerçek Hayatın yeni sayısında!

Benzer konular