Aradan çok zaman geçti.
Ne Türkiye Gerçek Hayat dergisinin ilk çıkmaya başladığı zamanlardaki o eski Türkiye, ne de ben o eski benim. Gençtim. Hayata ve mesleğe yeni başlamıştım. Ülkemin içinde bulunduğu hâle kafa yoruyor, endişeleniyor, üzülüyor ve gerekirse tek başıma dünyaya kafa tutacağıma inanıyordum. Çok endişelendiğimde hep yaptığım gibi, kendimi mizahın sağaltıcı kollarına bırakıyor, siyasi ve sosyal meseleleri mizah penceresinden seyrediyordum.
Zaman içinde, ismimi müstear sanıp gerçekte kim olduğumu merak eden sadık okurlarım bile oluşmuştu. Heyhat, Dergi’nin “Karton Piyer”, “Mine Sota” isimli yazarlarının arasında benim gayet normal olduğunu sandığım ismimin müstear sanılması da kaderin ayrı bir cilvesiydi. Emojiler icad olmamış, gülme efektleri henüz bize kadar ulaşmamıştı. Yazının içinde hiyeroglifler olmadan, yazarın bileğinin gücüne güvendiği günlerdi. Suriye’de iç savaş çıkmamış, Irak henüz üçe bölünmemişti. Rusya, bolşevizmden kurtulmuş ama daha toparlanamamıştı. İstanbul’a çalışmaya gelen Ruslara acıdığımız günlerdi.
Devamı Gerçek Hayatın yeni sayısında!