1 Eylül 2019’da yaşadığımız yılın balıkçılık av mevsimi açıldı. Balıkçılar! Avlarınız bol olsun. Satıcılar! Tezgâhlarınız balıklarla dolsun. Muhterem halkımıza da afiyet olsun.
Her yıl av mevsimi açılmadan birkaç hafta önce balıkçılık konusunda avcılar ve satıcılar bu yılın bolluk içinde geçeceğini, halkımızın bol balık yiyebileceğini açıklarlar. Mevsim açılır, birkaç gün sonra söylemler değişmeye başlar: “Hava esti, avcılar denize çıkamadılar. Deniz soğumadı balıklar Rusya’da, henüz güneye inmedi. Sular soğumadığı için hamsi kuyulara kaçtı. Sular çok soğuk balıklar kayboldu. Yağmuru bekliyoruz, yağmurdan sonra bol balık olacak ve fiyatlar ucuzlayacak…”
Günler, aylar geçer balık bollaşmaz, ucuzlamaz, avlayanlar onmaz, yiyenler doymaz. ‘Yağmurdan sonra balık bollaşacak’ doğru bir ifadedir. Tuz oranı azalınca denizin ana besin kaynağı
planktonlar çoğalır. Balıkların büyümesi hızlanır. Bendeniz çok uzun yıllardan beri bu minval deyişleri duyarım. Sevinemem, üzülürüm…
FERT BAŞINA DÜŞÜK TÜKETİM
Mevzuat bakımından 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu ve uygulama sirküleri 1980 yılından beri balıkçılığı düzenler. Yıllar içinde uygulamada çeşitli nedenlerle, ihtiyaçlar doğrultusunda kanun
maddelerinde değişiklikler yapılmıştır da hem kanun, hem yönetmelik değişiklikleri bir türlü yeterli olmamıştır. Buna bağlı olarak çok önemli bir besin kaynağı olan balık tüketimi de fert başına çok düşük kalmıştır.
80’li yılların başında denizde kurulan havuzlarda yetiştirilen balık miktarı denizlerde giderek azalan balık miktarını desteklemeye başladı ve günümüzde önemli bir ihraç seviyesine ulaştı. Bir ara yetiştirme ve denizdeki avcılık toplamı 1 milyon tonu geçmişti ancak bu durum sürdürülemedi ve aksine azalmalar yaşanır hâle geldi. Neyse ki havuz balıkçılığında üretim giderek arttırılabildiği için üretim açığı aşırı büyümedi. Denizlerimizden elde edilen av miktarı bir ara 680 bin tona ulaşmıştı. Günümüzde üretim miktarı 600 bin tona yakın.
Avcı takımlarının gelişip açık denizlerde iş yürütecek seviyeye geldiğini söyleyebiliriz. Büyük takımlara sahip balıkçılarımızın bir bölümü Afrika’nın batı sahillerinde avlanıyor. Ülkemizin kıta
sahanlığında avlanan balıkçılarımızın takımları da her yıl gelişmekte ve büyümekte ama üretimde beklenen artış olmuyor ve av açılışında dile gelen ateşli söylemler giderek alevini kaybedip dumanlı, isli bir habere dönüşüyor.
BELLİ BOYA GELMEMİŞ BALIKLAR ÜREYEMEZ
Neden böyle oluyor? Cevabını birlikte arayalım isterseniz. Üç beş soru soralım kendimize ve cevaplayalım gönül açıklığıyla… Bilim adamlarımız ve başka ülkelerdeki araştırmacılar balıkların üreme yaşları ve boylarını oldukça iyi incelemişler ve kamuya sunmuşlar. Ortaya dökülen bilgiler neler? Ve bu bilgiler ne işe yarar?
Balıkların yaş-boy ilişkisi üremelerinin ve denizlerin balık potansiyelinin anahtarıdır. Belli bir boya gelmemiş balıklar üreyemez. Üreme boyuna gelmemiş balıkları incelediğinizde karın boşluklarında yumurta keselerini görürsünüz ama yumurta dökmezler. Zira yumurtalar olgunlaşmamıştır. Biz bu balıkları avlarız ve seneye yumurta dökerek üreyecek balıkları azaltırız. Yani potansiyel varlığı azaltırız.
Balıkların üremiş olanlarını boylarından anlayabildiğimize göre onları yakalamak için gereken ağların göz açıklıklarını ölçülendirmemiz gerekmez mi? Gerekir tabii de bunun için denetleme yapmamız da gerekir. Peki, kanun koyucu ve denetleme sistemi denetleme yapmaz mı? Yapar tabii de “mış” gibi yapılan denetimden ne sağlanır?
Denetimler av yasak zamanlarını da kapsar mı? Kapsar tabii ki ama yasak başlamadan önce denize döşenen, özellikle kalkan ağları, yasak dönem içinde limandan güvertesinde ağ olmadan denize açılan “mâsum” tekneler tarafından ellenir ve elde edilen balıklar limandan değil de başka noktalardan karaya çıkarılır.
GIRGIR AĞI EKO SİSTEMİ ALT ÜST EDİYOR
Avlanan balıkların boy ölçümleri yapılır mı? Tabii yapılabilir! Balık hâllerinde bu denetim çok
kolaylıkla yapılabilir de fakat yapılıyor mu? Rivayet muhtelif! Büyük ve orta boylu takımlarla yapılan gırgır ve trol avcılığı toplu av yaparak tonlarca diyebileceğimiz miktarlarda balık yakalar. Gırgır takımı oldukça büyük bir alanın çevresini ağla çevirir ve balık sürüsünü ağın içine hapseder, balıkçılar ağı teknenin içine toplarlar ve ağın bocilik denen bir bölümünde sıkışan balığı, miktarına göre değişik usulle, tekneye aktarırlar.
Gırgır ağının uzunluğu kilometreler mertebesindedir. Derinliği de oldukça fazladır. Gırgır ağı boyu ve derinliği su ürünleri sirküleriyle kısıtlanmış mıdır? Bu konuda bir kısıtlama yoktur ama avcılığın yapılacağı derinlik kısıtlanmıştır. Avcılık derinliği 24 metredir. Şimdi derinliği 200 metre olan bir ağın 50 metre derinlikte kullanıldığını düşünelim. Ağ balık sürüsünün etrafını çevirdi. Ağırlıklar dibe oturdu. Ağın dibe oturan kenarı torba ağzı büzer gibi büzülüyor. Çelik halat, ağırlıklar ve çelik
halatın içinden geçtiği demir halkalar dibe ne yaparlar? Dibi tarla sürer gibi sürerler. Deniz dibindeki ekosistemi altüst ederler.
TROL AVCILIĞININ DA FARKI YOK
Benzer bir durum da trol avcılığı için geçerlidir. Trol takımı pazarda kullandığınız fileye benzer. Fileyi dibe yatırın. Filenin ağzının dibe gelen bölümünde ağırlıklar, üst bölümünde ağı yüzdürecek
mantarlar vardır. Fileyi taşıdığınız her iki kolun ucunda, sağda solda, evinizin kapısı gibi ahşap ve demir aksamdan yapılan iki kapı vardır.
Trol takımını kapılara bağlı olan çelik halatlar çeker. Bu kapılar deniz dibini tokatlayarak havalandırır ve balık sürülerini ağın içine doğru kovalar. Dip ne olur bu durumda? Berbat vaziyete
girer. Ağın çekildiği bölgenin boyu yaklaşık 2 kilometre, eni de yaklaşık 30 metredir. Bu alan adeta pullukla tarla sürer gibi sürülür. Son yıllarda ‘orta su trolu’ ismini kullanarak uygulanan ve iki araçla çekilen çok daha büyük ve geniş ağzı olan bir avlanma usulü de tahribatı en az iki misline çıkardı. Gerçek orta su trolü dibi taramadan yapılan bir avcılıktır. Oysa bizde yapılan dibi tarayarak
yapılıyor. Denetleme yok mu bu konuda? Yok. Zira balıkçı ‘orta su trolu çekiyorum’ diyor. Denetçi orta su trolunu daha önce görmemiş ki neyi denetlesin? Balıkçıların büyük bölümü bile gerçek orta su trolunu bilmiyorlar.
TEKNE SORUNU
Denizlerimizin verimliliğiyle orantılı olarak av aracı sayısına sahip miyiz? Tüm AB ülkeleri toplamında balık avı aracı olarak 16 bin tekne vardır. Sadece ülkemizde 21 bin adet vardı ve AB ile varılan anlaşmada bu sayının AB’ye eşdeğer hâle gelmesi üstünde anlaşma yapıldı. Bir bölüm balıkçı teknelerini devlete teslim edip, bedelini aldı ama yapacak başka işi olmayan büyük bir bölüm başka teknelerde tayfalık yaparak balıkçılığa devam etti.
İLERİ TEKNOLOJİNİN SIKINTILARI
Teknik olarak kullanılan ve balık sürülerinin yerini derinliğini tespit eden elektronik aletler tüm dünya ülkelerinde kullanılıyor. Bu aletlerin yaydığı elektrik ve ses dalgalarının zararları araştırılıyor. Cep telefonlarımızın da benzer yayınları olduğunu biliyoruz ama vazgeçebiliyor muyuz? Havayı kirleten baca gazlarını önleyebiliyor muyuz?
Bu konu rekabet için olmazsa olmaz durumunda ne yazık ki. Ancak denizin balık potansiyeline göre, teknolojiyle donatılmış tekneler aşırı sayıda ise aşırı avcılık var demektir. Yani denizi tüketiyorsunuz demektir. Avcıların ekonomik durumunun, kredi borçları kullandığı işgücü gibi konuları ortaya koyduğunuzda, genel siyasi görüş ve ekonomik durumla birebir örtüştüğünü görürsünüz. Siyaset de ne yazık ki oldukça büyük bir kitleyi temsil eden oy hesabına göre yapılır. Bu durum şunu gösterir. Denetimle balıkçıyı çok sıkıştırmak iyi sonuç vermez!
LÜFERİ BULMAK İÇİN ÇİNAKOPU ALMAYACAKSIN
Balıkçılık sürdürülebilir olmaktan giderek uzaklaşmakta. Köklü ve ilmî veriler ışığında yeniden değerlendirilmesi gereken av yasakları ve denetimler samimi olarak benimsenmediği takdirde ne uzar ne de kısalır. Yıllar boyunca konan yasaklar günün politik ortamına göre kaldırılır, yeniden konur. Örnek mi istiyorsunuz? Çinakopun avlanma boyunun bir öyle bir böyle değiştirilmesi daha dün gibi… Bu hadise üç yıl önce günlerce basında yer buldu ama bunca zaman içinde değişen hiçbir şey olmadı. Lüferi bulabilmeniz için yavrusu çinakopu almayacaksınız. Lüfer avlanma boyu 30 cm. olarak belirlenir ama 15 cm. boyunda yavru lüferi balıkçınızdan alırsınız. Palamut içinse avlanma boyu 35 cm’dir.
‘Çingene palamutu’ diyerek 20 cm boyunda vanosu alıyorsunuz değil mi? Vanoz palamutun yavrusudur. Yavruyu tüketirseniz ergini bulamazsınız. Tekir balığının üreme boyu 11 cm. Alırken ölçün bakalım boyu ne kadar? Mezgitin boyu ortalama 25 cm. olmalı. Ölçün bir sefer ve boyunun 15 cm. kadar olduğunu görün. Hamsi boyu için de aynı oyunlar oynanır. On binlerce ton 10 cm’den küçük hamsinin kümes hayvanları ve tüm besi hayvanlarına yem üreten fabrikalarda una dönüştüğünü biliyor musunuz? Balıkçılık sektöründe birbirine bağlı öyle çok bileşen var ki tümünü bir araya getirip güvenli bir balıkçılık sektörü geleceğini planlamak çok sayıda bilimsel disiplini birlikte işleterek mümkün olabilir.
Günümüzde uzaktan algılama yöntemiyle balıkçıları takip edebilirsiniz. Teknelerdeki uydu bağlantısı balıkçının takibini sağlar. Bu sistem bizde var mı? Evet, birkaç yıldan beri uygulanıyor. Teknelerde bu âleti çalıştırmak zorunludur. Sistem başarılı olarak işletiliyor mu? Yarım yamalak olarak evet. Tam olarak işletilse nasıl olur? Çok iyi olur da kimsenin işine gelmez… Balık hâlleri belediyelerin denetimindedir.
BOY KISITLAMASINA GİREN BALIKLAR NASIL SATILIYOR?
Belediyelerin durumunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda soruya ve cevaba gerek yok. Balıkçılık ve balıkla beslenme çuvaldız ve iğne meselesidir. Tüketici almayacak, avcı büyük balık yakalamaya mecbur olacak. Devlet de işi bilimsel verilere göre düzenleyecek ve ciddi denetim yapacak. Gerekiyorsa balıkçıya destek mekanizmasını işletecek. Bir süre avcılığı yasaklayacak ama balıkçıyı da gelirinden etmeyecek. Şimdiki düzenle balıkçı onmaz, alıcı doymaz… Tüketicinin ve avcının eğitilmesi mümkün ama eğitim çok uzun vadeli bir meseledir. Oysa bizim acelemiz var. Üstelik vakit çok dar.