Ukrayna, hem sosyal, hem siyasi, hem de dini açıdan Rusya ile Batı arasında sıkışmış bir ülkedir ve her iki tarafın çekim gücüne maruz kalmanın sancılarını yaşamaktadır. Ukrayna’daki Rusya-Batı çekişmesinin kısa vadede sona ermesi elbette mümkün değildir. Fakat Ukrayna Kilisesi bağımsızlığını kazanırsa Rusya’nın çok büyük bir darbe alacağını, ciddi anlamda sendeleyeceğini söylemek kehanet olmayacaktır.
“Geçen yılların hikâyesi”, Rus milletine ait en eski kronik olarak bilinir. 1113 yılında Kiev’de derlendiği ifade edilen kronik, 850-1110 yılları arasında Kiev’de hüküm sürmüş İskandinav asıllı Vareg Ruslarını konu edinir. Kitap “Bu anlatılanlar, ilk Kiev prenslerinin ve Rus ülkesinin kökenine, nereden başladığına dair geçen yılların hikâyesidir” cümlesiyle başladığı için bu isimle anılır.
Yıl yıl ilerleyen kronik, 987 yılına ilginç bir olayın anlatımı ile başlar. Bu olay, Rus milletinin putperestliği bırakıp üç semavi dinden birine geçme kararının hikâyesidir. Hikâyeye göre Kiev Prensi Vladimir, boyarları ve aksakal tabir edilen şehrin yaşlılarını toplayarak onlara çevre ülkelerden kendisine din değiştirme teklifleri geldiğini ve nasıl hareket edilmesi gerektiğini sorar. Onlar da bu ülkelere elçiler gönderilmesini, böylelikle bu dinler hakkında bilgi sahibi olduktan sonra karar verilmesinin doğru olacağı şeklinde görüş bildirir. On kişilik bir elçi grubu, sırasıyla Bulgar Hanlığına, Almanlara ve Bizans İmparatorluğu’na gönderilir. Dönüşte elçilerin Prens Vladimir’e verdikleri rapor şöyledir: “Biz Bulgarların ülkesine gittik. Cami dedikleri tapınaklarında ibadet ettiklerini gördük. Eğiliyorlar, yere kapanıyorlar, öteye beriye bakınıp duruyorlar. Neşeli bir ortam yok. Sadece üzüntü ve iç bayıltan bir hava var. Dinleri iyi bir din değil. Sonra Almanların ülkesine gittik. Tapınaklarında yaptıkları ayinleri izledik. Hiçbir ihtişam göremedik, çok sıradan bir görüntü vardı. Sonra Yunanlıların ülkesine gittik. Bizi ibadet ettikleri muazzam binalara götürdüler. Doğrusu cennette miyiz, dünyada mıyız bilemedik. Zira yeryüzünde böyle bir güzelliğin, böyle bir ihtişamın bulunması mümkün değildi. Bunu tasvir edebilmemiz imkânsız. Tanrı’yı orada, o insanların arasında oturuyor sandık. Ayinleri diğer ülkelerin yaptıkları ayinlerden çok daha üstün.”
Elçileri bütün görkemiyle Ayasofya ve içinde yapılan ayin büyülemişti. Bu rapor üzerine Kiev Prensi, bütün Rus halkıyla birlikte Bizans İmparatorluğu’nun dinine girdi ve Ortodoks Hristiyanlığı kabul etti. Gerçi kronikte açık bir şekilde yer almamıştı fakat söylentiye göre komşu Bulgar Hanlığını ziyaret eden elçiler orada gördükleri sadelikten hoşlanmadıkları gibi, aynı zamanda İslam dininin içki yasağını da kendi yaşantılarına uygun bulmamışlardı.
Kiev’den Moskova’ya geçen Patriklik
988 yılında resmen Ortodoks Hristiyanlığa geçen Rus milletinin dini merkezi de uzun süreler Kiev kenti olagelmişti. Gittikçe güçlenen Rusya’nın Ortodoksluğun merkezini Moskova’ya taşıması an meselesiydi. Rusya henüz palazlanmadan, III. Vasili döneminde Rus Ortodoks din adamı Philotheus Moskova Büyük Dükü sıfatıyla ona bir mektup yazmış ve şöyle demişti: “Bütün Hristiyan krallıklar diz çöktü ve hepsi bizim egemenliğimizde birleşti. İki Roma da düştü (Roma ve İstanbul). Ve üçüncüsü (Moskova) yükseliyor. Dördüncüsü ise asla olmayacak.”
Bu mektuptan sadece altı yıl sonra 1530 yılında Rus tarihinde çar unvanı kullanan ilk kişi Korkunç İvan doğacak, Kazan ve Astarhan Hanlıklarını yıkarak Moskova Büyük Dukalığını güneyde Hazar Denizi’ne ve Kafkasya’ya indirmeyi başaracak, bir imparatorluğa dönüştürecekti.
1686 yılında ise tahtta 14 yaşındaki Petro bulunmaktaydı. Bizim tarihimizde deli, dünya tarihinde büyük sıfatıyla anılan Petro’nun iktidarında Ortodoksluğun merkezi artık Kiev değil Moskova olmuştu. Kiev, bundan sonra Moskova’ya bağlı bir kilise olarak varlığını sürdürecekti.
Rus İmparatorluğu artık sona erdi
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının oluşturduğu kaos ortamında beliren iki kısa denemeyi saymazsak, Ukrayna yaklaşık 300 sene Rusya İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kaldı. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte bağımsızlığına kavuşan Ukrayna’nın başı Moskova ile beladan bir türlü kurtulamamıştı. Ülkenin doğusundaki Donbass krizi ülkeyi de facto olarak bölmüş durumdaydı ve ayrılıkçı unsurların Rusya tarafından desteklendiği bilinmekteydi. Rus Ortodoks Kilisesi’nin Ukrayna’daki varlığı bir başka önemli sorundu. Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, 28 Temmuz’da yapılan Hristiyanlığı Kabulün 1030’uncu yıldönümünde yaptığı açıklamada, Rus Ortodoks Kilise’sinin ülkesindeki varlığını ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğünü ifade ediyordu. “Ülkemizin içerisinde operasyon yürüten saldırgan bir devletin bize dokunan bütün uzuvlarını kesmek, ortadan kaldırmak zorunda olduğumuza inanıyorum” şeklinde konuşan Poroşenko’ya göre, “Rus Ortodoks Kilisesi’nin Rusya devletinden ayrı bir yapı olması sadece kâğıt üzerindedir. Kilise, tamamen ve koşulsuz olarak Kremlin’in intikamcı emperyal politikasını desteklemektedir.”
Ukrayna Ortodoks Kilisesi sözcüsü Piskopos Yevstrati Zorya da ülkedeki Rus egemenliğine son vermek için atılacak en büyük adımın, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin bağımsız bir kilise olarak tanınması olacağı düşüncesini savunuyordu. Zorya’ya göre Moskova yönetimi Rus Çarlığını yeniden diriltme planını uygulamanın peşindeydi. Bu planı başarısızlığa uğratacak en önemli hamle, Ukrayna halkının kendi bağımsız kilisesine sahip olarak Moskova’nın çekim alanından uzaklaştırılması olacaktı. Çünkü Rus imparatorluğu artık sona ermişti ve bugün Ukrayna diye bağımsız bir devlet bulunmaktaydı.
Fener ile Moskova arasındaki liderlik çekişmesi
Evet, Piskopos Zorya’nın ifadesine göre Ukrayna devreden çıktığında Moskova Kilisesi’nin Ortodoks dünyanın liderliği iddiası da sona ermiş oluyor. Ortodoks kiliseleri hiyerarşisinde her ne kadar “eşitler arası birinci” vasfıyla manevi liderlik İstanbul’daki Fener Kilisesi’nde bulunsa bile 300 milyonu bulan dünyadaki Ortodoks nüfusun neredeyse yarısı Rusya vatandaşı. Bu da Moskova Kilisesi’ni otomatikman en güçlü kilise haline getirmekte. Ukrayna tartışması, kiliseler arası liderlik yarışının bir anlamda sınandığı arena. Fener Kilisesi, 43 milyonluk bir ülkeyi kendi safına çekme amacıyla Ukrayna Kilisesi’nin bağımsızlığına destek veriyor. Moskova’nın sayısal üstünlüğü devam etse bile manevi liderliği hiçbir zaman kaybetmeyecek olan Fener’in sayısal açıdan güçlenmesi liderlik tartışmalarını daha da kızıştıracağa benziyor. Nitekim bu kızışmanın etkileri görülmeye başlandı bile.
Doğu Papalığı suçlaması
1-3 Eylül tarihlerinde İstanbul’da Piskoposlar Konseyi toplandı. Açılış konuşmasını yapan Patrik Bartolomeo’nun “Kilise kurulmasından ve dini düzenin sağlanmasından Ekümenik Patriklik sorumludur. Bu, yüce ve seçkin görevler, sadece bu kiliseye verilmiş dini imtiyazdır” sözleri Rusya’da büyük gürültü kopardı. Rus Ortodoks Kilisesi Başrahibi Andrey Novikov, Fener Patriği’nin bu sözlerini “Doğu Papalığı” kurma eğilimi olarak niteledi ve Bartolomeo’yu Fener Patrikliğini yeni bir Vatikan’a dönüştürmeye çalışmakla suçladı. Novikov “Roma Katolik Kilisesi’nde mevcut olan Papa rolünü oynamaya çalışanlarla, Ortodoks Kilisesi’ni İsa Mesih’in öğretisine aykırı bir şekilde Katolik modele benzetmeye çabalayanlarla aynı çatı altında kalmak çok zor olacak” diyerek bir anlamda ayrılık sinyallerini de vermiş oldu.
Rusya-Batı çekişmesi de işin içinde
İşin içinde dini rekabetin olduğu doğrudur. Fakat olayın bir de siyasi boyutu bulunmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası oluşan Baltık ve eski Doğu Avrupa ülkelerini hemen koruma şemsiyesine alarak AB ve NATO üyesi yapan Batı dünyası, Rusya’yı Ukrayna üzerinden baskılayarak bir daha Avrupa için tehdit oluşturma ihtimalini bertaraf etmenin peşindedir. Ukrayna, Rus etkisinden tamamen koparılabilirse Rusya’nın kolu kanadı kırılmış olacaktır. Donbass krizinin arka planında işte bu Rusya-Batı çekişmesi bulunduğu gibi, Ukrayna Kilisesi krizinde de yine aynı çekişmenin izlerini sürmek mümkündür. Fener Kilisesi’nin çekim alanındaki Ortodoks nüfus, büyük oranda AB ve NATO üyesi ülkelerin vatandaşlarından oluşmaktadır. Moskova Kilisesi’ne bağlı olanlar ise Rusya ve periferindeki ülkelerde yaşamakta; çarlık döneminin özlemiyle yanıp tutuşmaktadır. Görüldüğü gibi aynı dinden, aynı mezhepten insanlar farklı düşlerin peşindedir. Ukrayna, hem sosyal, hem siyasal, hem de dini açıdan Rusya ile Batı arasında sıkışmış bir ülkedir ve her iki tarafın çekim gücüne maruz kalmanın sancılarını yaşamaktadır. Ukrayna’daki Rusya-Batı çekişmesinin kısa vadede sona ermesi elbette mümkün değildir. Fakat Ukrayna Kilisesi bağımsızlığını kazanırsa Rusya’nın çok büyük bir darbe alacağını, ciddi anlamda sendeleyeceğini söylemek kehanet olmayacaktır.