Bir Siyonist ile bir Filistinli, BAE’deki bir İtalyan lokantasında Yemenli Arapları öldürmek için bir araya gelmişlerdi. Dahlan’ı oraya gönderen isim ülkenin Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’den başkası değildi. Yemen’de cinayetler işleyen Zayed-Golan-Dahlan şeytan üçgeni, Kaşıkçı cinayetine de ilham verdi.
BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) Veliahtı Muhammed bin Zayed 15 Ekim 2018 tarihinde Paris’te olacaktı. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ile daha önce iki defa bir araya gelmiş Bin Zayed’in Paris ziyareti aylar öncesinden planlanmıştı. Ancak hiçbir gerekçe göstermeden ziyaretin iptal edildiği ve yeni bir tarihin belirleneceği açıklaması yapıldı. Fransa ile BAE arasındaki ilişkiler son derece iyi bir durumda seyrediyordu. Fransa, BAE’ye geçen yıl 5 milyar doların üzerinde ihracat yapmıştı. Askeri alandaki işbirliği de üst düzeydeydi. 2009 yılından bu yana Abu Dabi’de Fransa’nın donanma üssü bulunuyordu.
Fransızların Riyad protestosu
Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire 23 Ekim’de başlayan ve “Çöldeki Davos” olarak adlandırılan Geleceğe Yatırım Girişimi’ne katılmayacağını beş gün öncesinden ilan etti. Public Senat TV kanalına konuşan Le Maire, Kaşıkçı olayına ilişkin iddiaların çok ciddi olduğunu ve Riyad’daki yatırım konferansına katılmayı düşünmediğini söyledi. Üç gün sonra, 21 Ekim’de üç Avrupa ülkesinin dışişleri bakanları ortak bir bildiri yayınladı. Bildiriye Fransa adına Jean-Yves Le Drian, İngiltere adına Jeremy Hunt ve Almanya adına Heiko Maas imza attı. 12 maddelik bildiride özetle şöyle deniliyordu:
“Almanya, İngiltere ve Fransa için ifade özgürlüğü ile özgür basını savunmak öncelikli konulardır. Kaşıkçı cinayeti hiçbir şekilde gerekçelendirilemez. En kuvvetli bir şekilde bu cinayeti kınıyoruz.”
Oysa bu açıklamanın sadece bir gün öncesinde BAE Dışişleri Bakanlığı da bir açıklama yapmıştı. Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed tarafından yapılan açıklamada Suudi Arabistan’ın yanında oldukları, konunun Suudi makamlarınca gereği gibi ele alınarak şeffaf ve adil bir şekilde çözüme kavuşturulacağına inandıkları ifade ediliyordu. BAE açıklamasında ne cinayet kınanıyor, ne de ifade ve basın özgürlüğü kavramlarına atıf yapılıyordu. Kaşıkçı cinayetinden sadece “talihsiz ve trajik olay” şeklinde bahis geçiyordu.
Katil bir ülkeden ne beklenir?
Bir gece yarısı elinde kaleşnikof tutan eski bir Amerikan yeşil bereliler mensubu, zırhlı bir aracın arkasına tünemiş Yemen’in güneyindeki Aden kentinin sokaklarında bir yere doğru yol alıyordu. Araçta kendisinden başka iki eski Amerikan deniz piyadesi bulunuyordu. Özel eğitim görmüş bu askerler öldürmeye programlanmış birer makine gibiydi. Yıllarca kendi devletlerine hizmet etmişlerdi ancak bu kez patronları başka biriydi: BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed. Tarihler 29 Aralık 2015’i gösteriyordu. Geldikleri bu yabancı topraklarda ekip olarak ilk cinayetlerini işleyeceklerdi. Hedeflerinde Yemenli ünlü bir din adamı vardı. Bu adam, aynı zamanda ülkenin tanınmış siyasi figürlerinden biri olan Ensaf Ali Mayu idi. Mayu, Yemen’deki Islah Partisi’nin lideriydi. BAE hükümeti Islah Partisi’ni Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın Yemen şubesi olarak görüyordu. Müslüman Kardeşler, BAE yönetimi tarafından terörist bir hareket olarak mimlenmişti. Dolayısıyla Islah Partisi de terör listesinde yer alıyordu. Oysa Islah Partisi teröre bulaşmamıştı. Üstelik bir üyesi, Tevekkül Kerman, Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü.
Amerikan paralı askerlerini Muhammed bin Zayed’e kiralayan Spear Operations Group, 2015 yılından bu yana BAE hükümeti adında pek çok suikast eylemi gerçekleştirdi. Merkezi ABD’nin Delaware eyaletinde bulunan güvenlik şirketinin sahibi Abraham Golan, Amerikan basınına yaptıkları işi şöyle özetliyordu:
“Yemen’de bir suikast programı gerçekleştirdik. Bu programı ben yönettim. Bu işi Birleşik Arap Emirlikleri tarafından verilen emirle yerine getirdim.”
Spear Operations Group’un kurucusu Abraham Golan kimdi peki? Aslen Macar Yahudisi, Amerikan vatandaşlığı yanında İsrail vatandaşlığı da bulunan bir suikastçi.
MOSSAD şefinin ahbabı
Golan işlediği cinayetleri çekinmeden itiraf ediyordu ama kimleri öldürdüğüne dair tek kelime etmiyordu. Yaptığı işin doğru olduğunu savunuyor, üstelik ABD’nin de aslında böyle bir suikast programına sahip olması gerektiğini ifade ediyordu.
“Evet, bu konunun müzakere edilmesini istiyorum. Belki ben canavarın tekiyim. Belki hapse atılması gereken biriyim. Fakat bu konuda haklıyım.”
Suikast timi kuran Golan İsrail hükümetinden ve MOSSAD’ın yaptıklarından örnek aldığını saklamıyor. Aynı zamanda İsrail vatandaşı olarak yıllarca orada yaşayan Golan’ın halen ülkede güçlü bağlantıları bulunuyor. MOSSAD’ın eski şefi Danny Yatom Golan’ın eski bir ahbabı. Yatom, Golan’ı şöyle tanımlıyor:
“Golan bende tutkulu bir Siyonist izlenimi bırakmış biridir. Büyük riskler almaya hazır cesur bir adamdır. Ne yazık ki Amerika’ya taşındı ve uzun zamandır kendisiyle bir daha görüşme fırsatı bulamadım.”
Zayed-Golan-Dahlan şeytan üçgeni
Birleşik Arap Emirlikleri ile Abraham Golan arasındaki suikast timi anlaşması bir İtalyan lokantasında gerçekleşti. Golan ABD’den BAE’ye uçarken yanında eski bir deniz piyadesi olan Isaac Gilmore bulunuyordu. BAE adına Golan’ı karşılayan isim oldukça tanıdıktı: Muhammed Dahlan. Dahlan, muhatabına başka koşullar altında karşılaşmış olsalar birbirlerini rahatlıkla öldürebileceklerini söyledi. Öyle ya, davasına sırtını dönmüş birisi olsa da Dahlan Filistin mücadelesinin saflarından geliyordu. Golan ise dostu MOSSAD şefi Yatom’un tanımladığı gibi “tutkulu bir Siyonist”ti. Bir Siyonist ile bir Filistinli, BAE’deki bir İtalyan lokantasında Yemenli Arapları öldürmek için bir araya gelmişlerdi. Dahlan’ı oraya gönderen isim ülkenin Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’den başkası değildi. Dahlan, uzun zamandır danışmanlık unvanı altında Bin Zayed’in kirli işlerini yürütüyordu. Eski bir CIA ajanı Dahlan’ı “Muhammed bin Zayed’in pittbull köpeği” olarak tanımlıyordu.
İkili masada anlaşmaya vardı. Golan BAE’den aylık 1,5 milyon dolar alacaktı. Ayrıca her başarılı suikast başına bonus ödemeler söz konusu olacaktı. Aynı bonuslar cinayetleri işleyen paralı askerler için de geçerliydi. Askerlere aylık ücret olarak 25 bin dolar ödenecekti. Golan kısa zaman geçmeden 12 askerden oluşan bir suikast timi kurdu. Askerlerin üçü Amerikalıydı, geri kalanlarsa Fransız yabancı lejyonundan gelen paralı askerlerdi. Suikast timi BAE’den Eritre’ye doğru harekete geçti. Burada tim elemanlarına suikast yapacakları 23 Yemenli hakkında bilgilerin yer aldığı 23 kart teslim edildi. Bu kartlarda detaylı kişisel bilgiler, ev ve iş adresleri bulunuyordu.
Golan’a bakılırsa bu kişilerin tümü teröristti. BAE, ABD’nin desteklediği müttefik bir ülke olduğuna göre bu suikastları işlemekte herhangi bir sakınca yoktu. Zayed-Golan-Dahlan şeytan üçgeni, Yemen’de cinayet işlemeye başlayabilirdi.
Avrupa’nın ikiyüzlü tavrı
23 kişilik suikast listesi Islah Partisi’nin önde gelen isimlerini hedef alıyordu. Listenin başında ise daha önce de aktardığımız gibi Islah Partisi lideri Ensaf Ali Mayu yer alıyordu. Mayu’nun Aden’deki ofisine gelen suikast timi bombalı saldırı düzenledi ancak Mayu bu saldırıdan kurtulmayı başardı. Fakat uzun bir süre ortalarda görünmemeyi tercih etti. Daha ilk saldırılarında başarısız oldukları için Dahlan tarafından azarlanan Golan ve ekibi daha sonra peşpeşe cinayetler işlemeye başladılar.
Kaşıkçı cinayetine kimin ilham verdiği son derece açık. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı avucunda tutan ve akıl hocalığını yapan Muhammed bin Zayed’in Kaşıkçı cinayetine ilişkin yaptırdığı açıklamada “Suudi Arabistan’ın yanındayız” sözü bu bağlamda önemli. Daha önemli bir başka husus ise Fransa ve diğer Avrupa devletlerinin ikiyüzlü tavrı. Muhammed bin Zayed’in Paris ziyaretinin ertelenmesi, peşinden Fransız Maliye Bakanı’nın Riyad’a gitmeyeceğini açıklaması ve sonrasında gelen Fransız-İngiliz-Alman ortak bildirisi işin gösteri tarafı. Gerçek ise bambaşka. İşin gerçeği, Fransız Maliye Bakanı Le Maire’in Public Senat TV kanalına söylediği o sözde saklı. Spiker sorar; “Kaşıkçı cinayetine ilişkin Riyad boykotunuz iki ülke arasındaki ilişkileri etkiler mi?” Bakan La Maire’in cevabı oldukça nettir: “Kesinlikle hayır.”