Afganistan’da bir tarafta savaş, diğer tarafta barış görüşmeleri kızışıyor. Bu ne çetin paradoks demeyin sakın. Taraflar barış masasına daha güçlü oturabilmek için alan kazanma amaçlı savaşı daha da kızıştıracaklardır. Hatta bu süreçte lider kadrolardan “tasfiye ve eksiltmeler” de gündeme gelirse şaşırmamak gerekir.
Aslı Arapça olan Talib kelimesi Afgan Farsçası (Deri) / Peştuca ’da bizim Türkçe ’deki Talebe ile aynı anlamı taşıyor. Ama medrese talebesi. Taliban ise Farsça’da çoğulu. Yani medrese öğrencileri.
Taliban isimli örgütle birlikte Taliban kelimesi de tüm dünyada bilinir oldu. Taliban 1994’ün son çeyreğinde ortaya çıktı ve Afganistan’daki askeri ve siyasi dengeleri alt üst etti. Ortaya aniden çıkışı, örgütlenmesi, finansmanı ve dış bağlantıları itibariyle üzerinde şüphe bulutları vardı.
Daha sonra ortaya çıkan bir de Pakistan Taliban Hareketi var. Ama bizim yazımız Afganistan Taliban’ı üzerine olacak.
ARKASINDA KİMLER VAR?
Merkezi otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamının ortaya çıkardığı sosyal bir tepki olarak nitelenen Taliban hareketi 1994 yılında ortaya çıktı ve hızlı bir şekilde ilerleyerek 1996 güzünde başkent Kabil’i ve akabinde de Afganistan’ın çoğunu ele geçirdi. Afganistan’ın ismini “Afganistan İslam Emirliği” olarak değiştirdi.
Taliban Hükümetini yani Afganistan İslam Emirliğini üç ülke resmen tanıdı: Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. Bu aslında Taliban hareketi arkasında kimlerin olabileceği hakkında da bir fikir vermektedir. BM Taliban Hükümetini tanımadı.
SİYASİ SÜREÇ İÇİN FIRSAT KAÇIRILDI
“Afgan Cihadı” sonrası Afganistan’da kalan yabancı savaşçıların oluşturduğu El Kaide örgütü Taliban hükümetinden himaye gördü. Taliban hükümetinin ABD ve müttefikleri tarafından devrilmesinin sebebini de işte bu himaye oluşturdu.
ABD Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırılardan El Kaide’yi sorumlu tuttu ve Taliban’dan Usame bin Ladin ve El Kaide örgütü liderlerinin iadesini istedi. Taliban iade için delil istedi, tarafsız bir mahkemede yargılanmasını istedi. Talebine karşılık bulamayan ABD, Afganistan’da Taliban’a muhalif Kuzey İttifakı ile iş birliği içerisinde Aralık 2001 yılında Taliban Hükümetini düşürdü.
Hükümetini kaybeden Taliban büyük darbe yese de varlığını devam ettirdi. Hatta bir ara NATO’nun Afganistan’daki en üst düzey sivil yetkilisi, bir Türk diplomat, aracılığıyla Taliban siyasi sürece de girmek istedi ama o yetkili bunun öneminin farkında değildi, öneriyi reddetti ve Taliban’ın en zayıf olduğu dönemlerden birinde siyasi sürece katılması için tarihi bir fırsat da kaçırılmış oldu.
ABD TARİHİNİN EN UZUN SAVAŞI
Taliban zamanla yeniden güç kazandı, hatta Obama dönemi estirilen askeri fırtınayı da atlattı. Obama döneminde, 2009’da artırılmaya başlayan ABD askeri varlığı 2011’de yüz bin askeri aştı. Afganistan’a yığılan askerler 2014’e doğru geri çekildi ve Afganistan’da 10 bine yakın ABD askeri kaldı. Ancak Taliban’ın operasyonları ve hakimiyet alanları her geçen gün arttı.
Afganistan savaşı ABD’nin tarihindeki kesintisiz en uzun savaşı oldu. Yüz milyarlarca dolar harcandı, binlerce askerini kaybetti. Bunun karşılığında elde ettiği en büyük imtiyaz ise mevcut başkan Eşref Gani işbaşına geldikten hemen sonra imzalanan İkili Güvenlik Anlaşması mucibince elde ettiği askeri üsler oldu. ABD’nin gelmesi ile birlikte bölgedeki nükleer güç sayısı beşe çıktı. Rusya başta, bölgedeki güçlerin ABD’nin bölgede üs edinmesine tabi ki tepkileri var ama bu başka bir yazının konusu.
YENİ VEKALET SAVAŞI
Trump ABD’de işbaşına geldikten sonra yürürlüğe giren strateji belgesi ile ABD’nin Afganistan’da bulunduracağı asker sayısı sınırsız, bu ülkedeki varlığı süresiz ve önü açık bir hale getirildi. Afganistan’daki Amerikan askeri varlığı artmaya başladı.
Ancak ülkedeki şiddet sarmalı da eş zamanlı olarak tırmanmaya başladı. Buna yeni bir vekalet savaşı daha başladı desek abartmış olmayız. Bir tarafta Afgan Hükümeti ve ona destek veren ABD ve NATO güçleri, ayrıca, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası esas müttefiki olarak gördüğü ve Pakistan’ın inadına Afganistan’da daha fazla rol almaya teşvik ettiği Hindistan. Nükleer Hindistan bölgesel güç olmanın ötesine geçti ve Çin’i dengelemeye çalışıyor. Yakında küresel güç olma refleksleri vermeye başlarsa şaşırmamak gerekecek. Diğer tarafta ise Taliban, Pakistan, Rusya ve İran.
RUSYA AÇIK ÇİN DERİNDEN GİDİYOR
ABD ve Afgan Hükümeti Pakistan’ı Taliban’ın ardındaki asıl güç olarak görüyor ve alenen suçluyor. Pakistan suçlamaları her fırsatta reddediyor. Her şeye rağmen Pakistan’ın Taliban üzerindeki etkisi ve olası bir barış sürecindeki kilit rolünü yabana atmamak gerekir.
Rusya, “aynı hedefe sahibiz” diyerek Taliban’a desteğini gizlemiyor. Ancak iki taraf da Rusya’nın Taliban’a silah yardımını reddediyorlar.
İran niyetini açık etmese de hedefleri şimdilik, aynen Ruslar gibi, Taliban’ın hedefleri ile örtüşüyor. İran’ın Taliban dışında ülkedeki mezhebi uzantılarına fiziki desteğini de burada zikretmek gerekiyor.
Çin ise çok daha derinden gidiyor. Bir taraftan önceki dönem katkılarının meyvelerini devşirmekle meşgul, diğer taraftan da düşük profilli hamleler yapıyor.
GÜNDE 100 KİŞİ ÖLÜYOR
Son zamanlarda Afganistan’daki şiddet sarmalının tırmanmaya başladığını söylemiştik. The New York Times’ın geçtiğimiz Eylül ayında yayınladığı bir haberde Taliban’ın günlük ortalama elliye yakın Afgan güvenlik gücünü öldürdüğü bilgisini verdi. Taliban tarafında da günlük bir o kadar öldürülüyor. Bunun manası Afganistan’da günlük ortalama yüze yakın kişinin öldürüldüğüdür. Yani aslında, uluslararası medyaya pek yansımasa da Afganistan’da kan gövdeyi götürüyor.
ABD ve Rusya’nın ayrı ayrı barış süreçleri başlatmasının sahadaki savaşı şiddetlendirdiğinde şüphe yok. Her çatışma olan bölgede olduğu üzere taraflar barış masasına daha güçlü oturmak için savaşı daha da şiddetlendiriyorlar.
TALİBAN KAYBETMEDİ
Taliban son dönemde sahadaki hakimiyetini de gözle görünür bir şekilde artırmaktadır. Verilen tahmini rakamlara göre Taliban kontrolü altında olan ya da Afgan hükümet güçleri ile hakimiyet mücadelesinde olduğu bölgelerin oranı yüzde kırk ile yüzde altmışlar arasında değişmektedir.
Dahası ABD’li üst düzey askeri yetkililerden Taliban’ın “savaşı kaybetmediği” mesajları gelmektedir. ABD Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford kısa süre önce konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Doğrusunu söylemek gerekirse, şu an onlar (Taliban) kaybetmiyorlar… biz bir yıl önce “durum” çıkmazda diyorduk, görece konuşmak gerekirse fazla değişen bir şey yok” diyor.
Geçtiğimiz yıl Afganistan’da, hükümetle uzlaşı sonrası geldiği başkent Kabil’de kendisi ile görüştüğümüz, Sovyet savaşı dönemi mücahit liderlerden Gülbeddin Hikmetyar “ Bu savaşların galibi yoktur… Afganistan’da artık savaşın sonuna yaklaşıldı” demişti.
ABD Genelkurmay Başkanı da aynı şeyi yani Afganistan’da savaşı sona erdirmenin “askeri bir çözümü” olmadığını ve Taliban’ı Kabil’deki hükümet ile çeşitli yollardan siyasi çözümü konuşmaya ikna etmeye çalıştıklarını söylüyor. Son dönemde ABD’nin Taliban’ı barış masasına oturtma çabalarını da bu açıdan görmek lazım.
BARIŞIN ÖNÜNDEKİ ENGEL YABANCI ASKERİ VARLIK
Halihazırda, Afganistan’a barış getirmek için iki büyük ülkenin çabası var. Birisi Amerika Birleşik Devletleri, diğeri ise Rusya Federasyonu. Afganistan’da 1979’dan bu tarafa savaşın sürmesinin müsebbibi olan iki ülke. Afganistan’ın işgali ile ilgili halef – selef olan iki ülke. Afganistan’da biri diğerini kanatan iki ülke.
ABD’nin Afganistan’daki savaşı 18. Yılına girdi. Oğul Bush döneminde başlayan Taliban savaşı Obama ile devam etti ve Trump da bunu sürdürmeye kararlı. Ancak ABD bir taraftan da Taliban’ı müzakere masasına oturtmaya çalışıyor.
Bu süreçle ilgili olarak, Afgan asıllı bir Amerikalı olan, ABD’nin eski Kabil, Bağdat ve BM büyükelçisi Zalmay Halilzad Afganistan özel temsilcisi yapıldı ve taraflarla konuşuyor. Taliban ile de konuştu. Bu dört ayda ABD’nin Taliban ile yüz yüze ikinci görüşmesi oldu. Taliban da Halilzad ile konuştuğunu duyurdu ve soruna barışçıl bir çözümden yana olmakla birlikte ülkede kalıcı barışın sağlanması önündeki en büyük engelin yabancı askeri varlık olduğunu açıkça ortaya koydu.
Halilzad ise altını Afganlıların kendisinin dolduracağı bir “yol haritasından” bahsediyor. Halilzad elini çabuk tutmak istese de “yol haritasını” oluşturmak vakit alacağa benziyor.
RUSYA DENKLEME YENİDEN GİRDİ
Diğer taraftan, ABD’nin Afganistan’daki üsleri ve askeri varlığından aşırı derece rahatsız olan Rusya Federasyonu da Moskova’da tarafları bir araya getirmeye ve sorunu tartışmaya yönelik bir toplantı düzenledi. Rusya, Afganistan ve Taliban yanında Pakistan, İran, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dan diplomatlar aynı masa etrafında bir araya geldiler. Bu Taliban temsilcileri ile Afganistan temsilcilerinin aynı masa etrafında ilk defa bir araya gelişleri idi. Rusya dışişleri bakanı Sergei Lavrov toplantının Afganistan’da ulusal uzlaşıyı sağlamaya yönelik olarak yollar aramaya yönelik olarak yapıldığını ve süreceğini söyledi.
Rusların bu girişimleri ABD’ye göre daha zayıf olsa da Afganistan denklemine bir oyuncu olarak yeniden dönmeleri açısından önemli gözüküyor. Hem de sadece kendileri değil irili ufaklı diğer bölgesel aktörleri de yanına alarak.
ABD’lilerin barış girişimlerinde ikili görüşmeleri öncelemelerine karşılık Rusların tabanı daha geniş tutmaları ve Afgan meselesi ile yakın ilgisi olan ülkeleri de görüşmelere çağırmaları dikkat çekti.
BARIŞ İÇİN SAVAŞIYORLAR!
Sonuç olarak söylemek gerekirse, Afganistan’da bir tarafta savaş, diğer tarafta barış görüşmeleri kızışıyor. Bu ne çetin paradoks demeyin sakın. Taraflar barış masasına daha güçlü oturabilmek için alan kazanma amaçlı savaşı daha da kızıştıracaklardır. Hatta bu süreçte lider kadrolardan “tasfiye ve eksiltmeler” de gündeme gelirse şaşırmamak gerekir.
Barış görüşmelerinde tarafların üzerinde en fazla tartışacakları konunun yabancı askerlerin çekilmesi, ABD askeri üsleri ve iktidar paylaşımı olacağının altını çizmek gerekir.
Afganistan’a önümüzdeki yıl barış gelir mi sorusuna ABD Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı açıklama ile cevap verelim: “Taliban ile uzlaşma noktasına ulaştığımızı söyleyebilmek için daha uzun bir yolumuz var.”