Muhterem Dilbirliği
Biz yoğun siyasi iç ve dış gündemlerle meşgulken, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) önüne gelen bir olayda tüm Avrupa Müslümanlarını ilgilendiren ilginç gelişmeler yaşandı. ABAD Başsavcılığı, önüne gelen davada Belçikalı bir Müslüman hanım tarafından yapılan başvuruya ilişkin, olayla ilgili raporunu mahkemeye sundu ve özel işyerlerinde başörtüsünün yasaklanabileceği yönünde görüş bildirdi. ABAD’da görülmekte olan dava, doğurabileceği sonuçlar açısından önemli ve göz ardı edilmemesi, takip edilmesi gereken bir mesele olarak karşımızda duruyor.
Davanın tuhaf seyri
Davanın başlangıcı hayli ilginç. Bir güvenlik şirketinde güvenlik elemanı olarak çalışan Belçikalı Müslüman Samira Achbita, daha önce başı açık geldiği işine, başörtüsü giyerek gelmeye karar verir ve bu düşüncesini işverenine bildirir. İşveren bu talebi kabul etmez. Samira Achibita, bir süre rahatsızlık geçirir ve rahatsızlığı sonrası başörtülü olarak işbaşı yapar. İşveren bu durumu kabul etmeyerek Samira Achbita’nın iş akdini fesheder.
Samira, bu olay üzerine kendisine ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla Belçika’da dava açtı ve işverenden, haksız fesih dolayısıyla tazminat talebinde bulundu. Yerel mahkeme açısından en son aşama olan Belçika Yargıtay’ı aşamasında, dava ABAD’ın görüşünü almak maksadıyla Lüksemburg’a gönderildi. Ve ABAD Başsavcılığı 31 Mayıs’ta davayla ilgili görüşünü bildirdi.
Hukuki değerlendirme
Başsavcılık hukuki değerlendirmesini yaparken, olayı incelemeye geçmeden önce bazı sorular sordu. Bu sorular, Başsavcılığın değerlendirmesinin siyasi yönünün olduğuna dair ipuçlarını verdiği için oldukça dikkat çekici. Şunu hatırlatmakta fayda var: Daha önce Strazburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) konuyla müteaddit defalar meşgul olsa da başörtüsü sorunu ilk defa bir AB yüksek mahkemesi olan ABAD önüne gelmiş ve görüşülüyor. ABAD mevzuatına göre konu, 2000/78 sayılı “Meslek ve işyerlerinde ayrımcılığın önüne geçilmesi” hususundaki çerçeve direktifine göre ele alınıyor.
Siyasi arka planı olan bir karar
Başsavcılık görüşünü açıklarken pek çok ülkede başörtüsüyle ilgili kararlar alındığını, mahkemelerin bu konularda kararlar verdiğini ve konunun ilk defa ABAD önünde görüldüğünü hatırlatıyor. Bu açıdan konunun önemine vurgu yapıyor ve sorular soruyor.
ABAD Başsavcılığının değerlendirme öncesi sorduğu sorular şu şekilde:
– Özel bir işverenin, işyerinde bir Müslüman bayana başörtüsü giyme yasağı getirip getiremeyeceğini, eğer yasak getirmişse, buna uymayan ve başörtüsü giymekte ısrar eden bayan işçinin sözleşmesinin feshedilip edilemeyeceği mümkün mü?
– Son dönemlerde yaşanan Avrupa’daki mülteci ve göç akımı ele alındığında, uyum çerçevesinde, konunun ele alınışında, hangi çerçeveler ve hangi sınırlar içerisinde kalınması, bu mültecilerin günlük hayata uyumunun sağlanması konusunda, hangi toplumsal güçleri içinde taşıdığının ele alınması gerekiyor?
– İslam’ın temel esaslarını temsilen, başörtüsü etrafında sürdürülen tartışmalardan hareketle, Başörtüsüne açık ve çoğulcu Avrupa toplumlarının ortalamasında ne kadar katlanılabilir ve bu tartışmalar etrafında ve belirli azınlıklardan (kast edilen Müslümanlar) bu topluma ne kadar uyum talep edilebilir?
Yaşasın ticari faaliyetler!
Bu soruları sorduktan sonra, konuyu AB mevzuatı çerçevesinde anılan direktifte ele alan Başsavcı, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi çerçevesinde de konuyu dini ayrımcılık açısından ele almakta. Ancak, yanlış ayakla hareket ettiği için, yani başta siyasi duruşunu ele verdiği için, hukuki değerlendirmesini negatif din özgürlüğü ve tarafsızlık ilkesine getirerek konuyu bağlıyor.
Ancak yiğidin hakkını da vermek lazım. Başsavcı değerlendirmesinde, işverenin özel güvenlik şirketi olması sebebiyle, güvenlik üniformalarında, üniformalarla uyumlu başörtüsünün işveren tarafından temin edilebileceği ve problemin bu şekilde çözüleceğinin düşünülebileceğini ifade ediyor. Hatta işverenlerden bazılarının bilinçli bir şekilde farklı görünümlerden ve farklı kültürlerden oluşturabileceği ve bu şekilde markalaşabileceği ihtimalinin bulunduğunu ifade ediyor. Ancak Başsavcı sonrasında, davacı Samira’nın çalıştığı güvenlik şirketinin, işyeri yönetmeliğiyle bunu baştan ortadan kaldırdığı, dini ve inanç açısından “tarafsız” bir görünüme önem verdikleri ve bunu da işçilerinden beklemeye hakları olduğunu, davacının işe başı açık olarak başladığı, sonradan kapatmak istediği için de işverenin buna müsaade etmeyebileceğini söyledi.
Diğer ülkelerdeki başörtüsü sorunları
Başörtüsü meselesi, bu şekliyle ABAD önüne gelmeden önce pek çok ülkede mahkemeler bu konuyla meşgul olmuş, zaman zaman Müslümanların haklarını güçlendiren kararlar alınmıştı.
Bu konuda başı çeken ülke Almanya’dır. Almanya’da Baden Württemberg eyaletiyle başlayan, öğretmenlerin görevde inancı gereği başörtüsü giyme yasağı ve sonrasında federal anayasa mahkemesine kadar taşınan bu olay, Avrupa’daki başörtüsü yasağına ilişkin milat olarak kabul edilebilir. Daha sonra Almanya’da değişik eyaletlerin çıkarmış oldukları yasalarla, başörtüsü yasağı yasal bir zemine oturtuldu. Ancak, açılan davalarla konu tekrar federal anayasa mahkemesi önüne geldi. İlkinden farklı bir şekilde, ikinci kararda öğretmenlerin derslerde başörtüsü giyebilecekleri ve yasaklamanın olabilmesi için belirli şartların oluşması gerektiği karara bağlandı. Ancak yasaklara ilişkin yasal düzenlemeler halen kısmen yürürlükte.
Tarafsızlık ve başörtüsü
Son dönemde en belirgin başörtüsü sorunu Berlin eyaletinde yaşandı. Staj yapmak isteyen başörtülü Müslüman bir bayana, başörtüsünden dolayı staj yapma imkânı verilmedi. Konu uzun süre kamuoyunda tartışıldı, hatta Berlin eyaletinde de (ABAD Başsavcılığının değerlendirmelerinde olduğu gibi) tarafsızlık ilkesi öne çıkarılarak “kamuda çalışanların tarafsız olması gerektiği” ilkesinden hareketle, dini bir sembol olan başörtüsünün staj esnasında giyilemeyeceği gerekçesiyle, Türkiye kökenli Müslüman bayana hâkimlik stajı yapma imkânı tanınmadı.
Avrupa’da pek çok ülkede farklı uygulamalar mevcut. Örneğin Avusturya’da İslam Yasası çerçevesinde inancı gereği örtünmek bir anayasal hak olarak değerlendirilirken, katı laik bir anayasal yapıya sahip Fransa’da kamuda başörtüsüyle çalışılamıyor–. Bu konu Strazburg’daki AİHM önüne kadar geldi, ancak yapılan yargılamada AİHM, Fransa Devletini haklı buldu. İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde şimdiye kadar başörtüsü konusunda bir problem yaşanmamış olsa da genel olarak Avrupa’daki İslamofobik ve İslam karşıtlığı saldırılardan en çok etkilenenlerin başörtülü Müslüman hanımlar olduğu bilinen bir gerçek.
Şimdi ne olacak?
Önümüzdeki güncel olaya tekrar baktığımızda, başsavcının sonuç tavsiyesinin hayli ilginç olduğunu görüyoruz. Başsavcı, işverenin genel olarak tüm çalışanlarına dini semboller taşımalarını, takmalarını, olayda olduğu gibi başörtüsü giyme yasağının, 2000/78 sayılı direktif çerçevesinde doğrudan ayrımcılık sayılamayacağını, ancak yine anılan direktif çerçevesinde, başörtüsü yasağının, dolaylı bir ayrımcılık sayılacağını tespit etti. Buradan hareketle, işverenin, işyeri yönetmeliğinde inanç ve dini yaşama açısından “tarafsızlık ilkesi”ni benimsemiş olması halinde, bu yapılan dolaylı ayrımcılığın da hukuka uygun olabileceğini ifade etti. Burada başörtüsünü bir “dini sembol” olarak gören Başsavcı, başörtüsünün büyük ve görülmemesi imkânsız bir dini sembol olması sebebiyle, işçinin tarafsız görünmesini engelleyemeyeceği gibi hayli zorlama bir gerekçeyle işverenin başörtüsünü yasaklayabileceği görüşüne vardı.
Dava halen devam ediyor. Şimdi mahkeme heyeti konuyu tartışacak ve karara bağlayacak. ABAD Başsavcılığının görüş bildirmesi usuli bir işlem ve mahkemeyi bağlamıyor. Ancak şimdiye kadar olan uygulamalarda ABAD genelde başsavcılığın görüşü doğrultusunda karar vermiş.
Müslümanları bekleyen tehlike
Mahkemenin başsavcılığın kararı doğrultusunda karar verecek olması AB üyesi ülkelerde yaşayan Müslümanları endişelendiriyor. Şimdiye kadar ülkesel bazda yaşanan bu sorunun ABAD önüne gelmesi, verilecek kararın tüm üye ülkeler için geçerli olacak olması, yani kararın tüm üye ülkeler için bağlayıcı olma özelliği, başörtüsü yasağının -ilk etapta özel işyerlerine yönelik olmak üzere- tüm üye ülkelerde uygulanmaya konması anlamını içeriyor.
Mahkemenin de kararını verirken, başsavcılığın görüşünde olduğu gibi siyasi gerekçelerle karar vermesi ihtimalinin bulunması, İslam karşıtlığının artık en üst AB makamlarınca uygulamaya konması anlamını taşıyor.