Türkiye’de milletin hiçbir zaman devleti olmadı

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan ile 15 Temmuz darbe girişiminin nedenleri ve sonuçları üzerine konuştuk. Türkiye’de darbelerin her zaman olabileceğini söyleyen Kaplan şunları söylüyor: “Türkiye’nin sahibi yok. Milletin devleti olmadı hiçbir zaman. Devlet de hayali, sekülerleşmiş bir millet icat etmeye çalıştı. Başımıza gelen bütün belaların gerisinde bu hayali olarak icat edilen, köksüz, sadece bizi perişan edecek, toplumu bölecek sahte bir devlet var. Fransız devrimini örnek alarak bir devlet icat edildi. Bunun üstünden bizim bütün medeniyet iddialarımız inkâr edildi. Dünyada sömürgeleştirilemeyen tek toplum sizsiniz. Kendi kendini sömürgeleştirilen tek toplum da sizsiniz. Yani bu ülkede darbe olur her zaman. Türkiye her zaman operasyon çekilecek bir ülkedir. 300 yıldır da bu operasyonları yiyor.”

15 Temmuz gecesi saat 22.53’de “Dikkat! Fitne fesat şebekesi darbe girişiminde bulundu!” diye bir tweetiniz var. O gece darbe yapıldığından nasıl haberdar oldunuz?

Köprülerdeki hareketlilik anormal bir durum olduğunu gösteriyordu. Ne olduğunu anlayabilmek için Ankara’dan birkaç yeri aradım. Bazı arkadaşlarım da beni aradı. Saat on gibi darbe olduğu anlamıştık. Öğrenci arkadaşlar “Ne yapalım” diye sordular. Dışarı mı çıkmak gerekir yoksa sosyal medyadan tepki mi göstermeliyiz diye konuştuk. Ben Türkiye’de Twitter’ı en iyi kullanan kişilerden biriyim. “Bazı arkadaşlar dışarı çıkıp ekip olarak sorun yaşanan bölgelere gitsin, biz de sosyal medyadan organize edelim” diye karar verdik ve öyle de yaptık.

Pek çok kişi darbe girişimini ilk duyduğunda inanmadı ve “Bu dönemde darbe mi olur mu” dedi. Siz darbe girişimi yapıldığını duyduğunuzda ne düşündünüz?

Bu aslında bizim ne kadar narkoz yediğimizi gösterir. “21. Yüzyılda darbe mi olur?” Türkiye’de her zaman, her an, her şebeke, darbe yapabilecek kadar güçlenebilir. Çünkü Türkiye’de devlet dışarıdan işgal edilmiş durumda ve içerideki şebekelerle götürülüyor. FETÖ devşirme bir sabotaj şebekesi. Onlar bir şekilde Türkiye’deki seküler, katı laik kesimleri de devşirdiler. Böyle bir sistem kuruldu. Sosyolojik olarak gelebilecek tepkileri de bertaraf edebilmek için muhafazakâr tabanları hazırladılar. Burada temel proje İslam’ın Protestanlaştırılması. Asıl meseleyi iyi anlamak lazım. Sonuçlara değil nedenlere bakmamız lazım.

2500 yıllık Batı düşüncesinin en büyük düşünürü Nietzsche milattır.  Nietzsche’den önce ve Nietzsche’den sonra diye ayrılır. Nietzsche modernlikle birlikte insanlığın çok büyük bir ontolojik felaketin içine sürüklendiğini haykırdı. Tanrı fikrinin öldürüldüğünü, hakikat fikrinin yok edildiğini, dolayısıyla insanın dekadansın eşiğine sürüklendiğini haykırdı. Nietzsche’nin derdi insanın yaşadığı varoluşsal sorunu, bütün insanları uçuruma sürükleyecek ontolojik sorunu görmek ve göstermek. Sonuçlar üzerinde yoğunlaşıyoruz görünenin gerisindeki görünmeyeni göremiyoruz.

Nedenleri konuşalım o zaman. “Darbe her zaman olabilir, ben bekliyordum” dediniz. Neden?

Psikanalist Lacan öznenin eksikliğinin merkezde olduğu bir vakumdan bahseder. Bir eksiklik var Türkiye’de, bir vakum. Türkiye’nin sahibi yok. Türkiye’nin milleti yok. Milletin devleti yok. Milletin devleti olmadı hiçbir zaman. Devlet de hayali, sekülerleşmiş bir millet icat etmeye çalıştı. Başımıza gelen bütün belaların gerisinde bu hayali olarak icat edilen, köksüz, sadece bizi perişan edecek, toplumu bölecek sahte bir devlet var. Nitekim o noktaya geldik. Fransız devrimini örnek alarak bir devlet icat edildi. Bunun üstünden bizim bütün medeniyet iddialarımız inkâr edildi. Tanpınar, “Bizim yaşadığımız en büyük şey inkârdır” der. İnkâr sadece kültürel değil aynı zamanda daha çok varoluşsal intiharla sonuçlandı. Bu toplum intihar etti. Dünyada sömürgeleştirilemeyecek tek toplum sizsiniz. Dünyada kendi kendini geliştiren tek toplum da sizsiniz. Yani bu ülkede darbe olur her zaman. Bu ülke üzerinde çok ciddi operasyonlar çektiler. Şimdi bu cümle dışarıdan bakınca içi boş, sadece komplocu bir cümle gibi gözüküyor. Ama Türkiye her zaman operasyon çekilecek bir ülkedir. 300 yıldır bu operasyonları yiyor. Tanzimat’tan itibaren çok açık bir biçimde operasyon yiyoruz.

Kim tarafından, neden operasyonlara maruz kalıyoruz?

1648 Vestfalya Antlaşması’ndan bu yana dünyayı Batılılar şekillendiriyor. Yani 300 yıldır Hintlilerin, Çinlilerin, Japonların, Rusların, Latin Amerikalıların, Müslümanların, dünyanın şekillendirilmesinde bir rolü yok. İnsanlar ezbere konuşmasınlar. Tarihi Batılılar tek taraflı olarak durdurdular. Asya’nın, Afrika’nın, Latin Amerika’nın, Müslümanların tarihi durdu. Şimdi insanlar olup biteni kavrayamadıkları için “Biz geri kaldık” diyorlar. Ya da “Müslümanlar neden geri kaldı” diye soruyorlar. Bu sorular tam da Batılıların zihnen gerçekleştirmeye çalıştıkları sömürgeciliğin hedefini bulduğunu gösterir.  İlerlemek – gerilemek ne demek? Onlar ne yaptı da ilerledi? Evrensel değerler, batılı değerler, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlük diyorlar. Dünyanın neresine özgürlük getirdi bunlar? Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok etmiş, bütün diğer medeniyetlerin kökünü kazımış, farklı dinlerle, kültürlerle, medeniyetler ve düşünce sistemleri ile birlikte nasıl yaşayabileceğinin formülünü geliştirememiş bir medeniyet nasıl ilerlemiş olabilir? Bunun saldırısına maruz kalanlar nasıl gerilemiş olabilir? Öyle bir şey yok.

Peki buradaki durumu nasıl açıklayabiliriz?

Burada tarihin tek taraflı yapılması var. Batı uygarlığının 300 yıldır sadece gücü ele geçirme kaygısıyla hareket ettiğini bilmemiz lazım. Niye böyle bir şey ihtiyaç hissettiler? Çünkü tanrı fikrini yok ettiler, insanı tanrılaştırdılar. Ontolojik güvensizlik sorunu yaşayan, tanrı inancını yitiren, insanı tanrılaştırmaya kalkan bir varlık yaşayamaz. Kendine olan güvenini kaybeder. Bu sorunu aşabilmek için sistemin epistemolojik güvenlik alanlarını genişletecek, insanın kendine güvenini tesis edecek araçlara sahip olması gerekir ki bu da güçtür. Seküler bilimi geliştirerek insanın güç üreten araçların sahibi olmasını ama sonunda o araçların da insana sahip olmasını sağlayacak bir yolculuğu başlattılar. Yani Batı uygarlığı, insanlığa, tanrıya, tabiata, hakikate, bütün medeniyetlere bir saldırıdır.

300 yıldır Çin, Hindistan, İslam dünyası bağımsız değil. İslam dünyası diye bir yer yok. İslam dünyası İslam’ın şekillendirdiği bir dünya değil. Sömürgeciler şekillendiriyor. Dolayısıyla 300 yıldır bütün insanlığın hattı harekâtını belirleyenler, tarihi yapanlar sadece Batılılar. Zaman zaman bize “her şeyi dış güçlerle açıklıyorsunuz” eleştirileri geliyor. Fakat Batılılar bir saldırı üretmişler. Diğer medeniyetlerin kökünü kazımışlar. Bunu görelim lütfen.

300 yıldır bütün dünyada üretilen kavramları, kurumları Batılıların geliştirdiğini, bütün denizleri, karaları sömürgeleştirdiklerini, dolayısıyla sadece gücü kutsadıklarını, güç üzerinden dünyayı kuşattıklarını görmediğimiz sürece, Hint medeniyetinin, İslam medeniyetinin dünyaya bir katkısı olmadığını, bu medeniyetlerin yaşamadıklarını, yaşamalarını sağlayacak tüm zeminleri yok edildiğini görmediğimiz sürece, hiçbir şey göremeyiz. Bugün Türkiye’de yaşanan sorunların, bölgede yaşanan sorunların kökenlerinin nereden kaynaklandığı anlayamayız, anlamlandıramayız ve aşamayız. O yüzden darbe kaçınılmazdı bu ülkede.

 15 Temmuz rüzgârını ruha çevirmemiz lazım diyorsunuz. Bu yapılabildi mi?

15 Temmuz olduğunda insanlar sokaklara döküldü. Tankların altına yattılar. Bu tarihte çok az rastlanabilecek bir direniş biçimi. Modern tarihte yok zaten. Benim bu destanı konuşmam, bir ruha dönüştürmem gerekirken, insanlığın önünü açacak, bir umut haline gelmiş mazlumlara sahip çıkan Türkiye’nin bilfiil umut haline gelebileceğinin hikâyesini konuşmam gerekirken, 16 Temmuz’da ne oldu? Fosilleşmiş Kemalist, laik generalleri ekranlara çıkardılar, laikliği pompalayıp, cemaatleri bombaladılar. Sadece ben bağırdım. İnsanlar okuyamıyor olanları. Cemaatler dökülüyor, siyaset, ticaret, tarikat almış başını gidiyor ama cemaatten başka bu ümmetin önünü açacak bir şey de yok. Cemaatleri çekin çıkarın hiçbir şey kalmaz. FETÖ cemaattir, dolayısıyla bütün cemaatler FETÖ gibidir diye inanılmaz bir operasyon yaptılar. Cemaat İslami omurgadır. Asıl hedefin bu olduğu ve bunun ne kadar tehlikeli olduğu şimdi anlaşılacak. İhvan’ın hedef tahtasına oturulması bundan sonra anlaşılacak. Yazımda da bahsetmiştim. “Laiklik pompalanacak, 15 Temmuz ruhu bombalanacak ve Alevi meselesi kaşınacak” dedim. Bizi yarım asırdır Kürt meselesi ile meşgul ettiler. Kürt meselesi ile başa çıktık çünkü toplumun, Kürt- Türk etnisitelerinin ortak kimliği İslami kimlik. Bu kimliği yok edemediler. Şimdi ise Alevi meselesi ile meşgul edecekler. Bununla başa çıkamayacağız.

FETÖ’nün kendini cemaat gibi göstermesi de buna yol açtı…

FETÖ bir cemaatte bulunmayacak bütün özelliklere sahipti. Bir cemaat şantaj montaj yapamaz. Kasetle uğraşamaz, hırsızlık yapamaz, iftira atamaz. Her türlü ihanet şebekeleriyle küresel ilişki içine giriyor. Böyle bir şey olur mu? Sözde eğitimle uğraşıyor. Müslümanların sorunu zaten eğitim meselesi. Önümüzü açacak öncü kuşak yok. Öncü kuşakları olmayan bir ülke geleceğini göremez.

15 Temmuz ruhunu nasıl yakalarız peki?

Bitti o iş bitti. Korktuğum şeylerden biri o. Yıldönümü son derece ruhsuz bir şekilde kutlanacak. Sonra abartı zirveye çıkacak. Arapçada, rüzgâr, ‘rîh’ demek. ‘Rîh’ de ‘ruh’ kelimesiyle aynı kökten. Asıl mesele 15 Temmuz rüzgârından beslenerek, aşı alarak, bu toplumun kendine gelmesi, kendini bulması, dolayısıyla kendisini geçmesini sağlayabilecek, önce çakıl taşlarını temizleyecek sonra yapı taşlarını döşeyecek, önce dalga kıracak sonra dalga kuracak bir yolculuğa çıkabilmesi lazım. Bundan sonraki süreçte insanların bir şekilde bir ruh atılımına dönüştürülecek yol haritasının çıkarılması lazım 15 Temmuz üzerinden. Onun için de gerçekleştirdiğimiz mücadele biçimini, yani bu toplumun yeniden Müslümanlaşması yolculuğunu ciddi bir muhasebeye tutmamız lazım. Her şeyini yitiren tek toplum olmamıza rağmen bu toprak parçasını çiğnetmedik. 100 sene sonra yeniden umut haline geldik. Çünkü tarihi 1000 yıldır biz yapıyoruz. Bu toplum sömürgeleştirmeye maruz kalıp genetik kodları bozulmamış bir toplumdur.

Yani toplumun genetik kodları bozulmamıştı diyorsunuz.

Ama yok olabilir bu. Bu yıl Amerikan Kız Koleji ve Robert Koleji’nden mezun olan öğrencilerin hepsi yurt dışını tercih etmiş. Gazali nasıl bin yıl önce, çeyrek asır içinde bin yılın tohumlarını ektiyse, önümüzdeki on yıl içinde gelecek yüzyılın tohumlarını ekmemiz lazım. Ekemezsek bitti. Ben 10- 15 senedir yazıyorum. Eğer biz bu toplumun yeniden İslamileşmesini sağlayamazsak, pergel metaforu ekseninde yeniden Gazalileri, İbn Sinaları, Sinanları, Yunusları, Mevlanaları yetiştirecek bir eğitim sistemi kuramazsak, bu toplum 20 sene içinde bütün İslami adet biçimlerini yitirecek ve İslam bu toplumda azınlıkların dini haline gelecek. Müthiş bir sekülerleşme var. Şu an genç kuşak arasında müthiş bir ateizm dalgası var. Bu işler moda, cinslik olsun vb. şeylerle başlar. Müslümanlar hep birbirileri ile uğraşıyor. Hadislere saldırıyor. Mezheplere saldırıyor. Saçma tartışmalar yapılıyor. Parlak çocuklar bunları görünce İslam bu mu diyor.

Daha önceki darbelerde halk sokağa çıkmadı. 15 Temmuz’un farkı neydi?

Türkiye’yi kurtaracak bir kuşak var. 40- 60 yaş kuşağı. Bunlar bütün darbeleri gördü. Türkiye’nin yaşadığı badireleri yaşadı. Bu kuşak hem bir taraftan bu toplumun İslamileşen omurgasını, İslami bilincini, şuurunu, acısını, umudunu temsil ediyor. Dolayısıyla aynı zamanda geleceğini temsil ediyor. Bu omurga ilk defa yaşanan tecrübelerden sonra ortaya konan liderlik profilinin de verdiği cesaret ve özgüvenle sokağa çıktı.

Sokağa çıkanların arasında gençler de çoktu ama hocam?

Onların arkasında bu kuşak vardı. Bunu unutmayalım. Asıl bu kuşak vardı. Gençler tabi çıkar. Mesela benim öğrencilerim “Ne yapalım” diye sordu. “Çıkıyoruz” dedim. Ama bizim kuşak henüz asıl rolünü oynamadı. Bizden önceki kuşaklar, Necip Fazıl, Sezai Karakoç… Onlar asıl rollerini oynadılar, kuşaklar yetiştirdiler. Bizdeki kuşakta böyle bir şey yok.

Bu kuşağın oynaması gereken asıl rol nedir?

Öncü bir kuşak yetiştirmek. Bu bir ezber gibi gelebilir, ama değil. Bu toplumun ve insanlığın önünü de açacak, hem Batıyı hem İslam tecrübesini iyi tanıyacak, ruh köklerinden yola çıkacak bir öncü kuşağın yetiştirilmesi lazım. Entelektüellerle, gazetecilerle, stratejistlerle olmaz bu iş. Bir medeniyet kendi öncü kuşaklarıyla ön açabilir.

***

FETÖ’NÜN SAHİBİ İNGİLTERE

İslam’ın Protestanlaştırılması projesinden bahsettiniz. Bu nasıl bir proje?

Bin yıldır tarihi iki aktör yapıyor. Müslümanlar ve Batı Avrupalılar, dolayısıyla ABD dâhil olmak üzere Batılılar. Bu bin yılın, 700 yılında biz yani bu topraklarda yaşayan insanlar; Eyyübiler, Selçuklu, Osmanlı var. Son 300 yılında da Batılılar var. Batılılar ancak bizi durdurdukları zaman tarihin akışını şekillendirebileceklerine inanıyorlar. Çünkü insanlık tarihi son 300 yıla kadar burada yapıldı. Bugün burada değil çünkü biz burada değiliz, dün buradaydı çünkü biz buradaydık. Bizim yeniden tarihin akışını şekillendirecek bir atılımı yapabileceğimizi biliyorlar. O yüzden bizim etrafımızdan ayrılamıyorlar. İngilizlerin iki yüz yıldır Şark Meselesi var. Şark meselesi iki temel aşamaya dayanır. Birincisi İslam’ı tarih yapan bir aktör olarak tarihten uzaklaştırmak. Osmanlıyı durdurdular, Müslüman bilinci parçaladılar ve bunu başardılar. İkinci aşaması Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak. Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak demek, hormonlu Müslümanlar icat etmek, Protestanlaştırılmış bir din ilan etmek demek. Yani dini fosilleştirmek. Bunu da dini hayattan uzaklaştırıp, bireysel alana hapsederek yapmak istiyorlar. Bu yöntemi Hinduizm, Şintoizm, Budizm’e uyguladılar ve başardılar ama İslam’a uygulayamadılar. Bunun üzerine iki paralel din icat edildi.

Affedersiniz, araya giriyorum ama bu projenin arkasında İngiltere mi var?

İngilizleri göz ardı edersek hiç bir şey anlayamayız. 200 yıldır tarihi İngilizler yapıyor. Batı uygarlığı 2500 sene önce Atina’da kuruldu, İskenderiye’de dağıldı, Roma’da toparlandı, Londra’da yeniden kuruldu. Şu an yaşadığımız düzen İngilizlerin kurduğu düzen. İngilizler Fas’tan Malezya’ya kadar 200 yıldır sanayi devrimi, dolayısıyla ekonomik devrim yaptılar. Homo ekonomikus denilen türedi bir tür icat ettiler. İnsan ekonomiye indirgenebilir mi? Dolayısıyla kapitalizmin kodlarını belirlediler. Dolayısıyla oyunun kurallarını ve oyuncularını da belirlediler. Dünyanın sorunlarını ve sınırlarını 200 yıldır İngilizler belirlediler. Yani dolayısıyla iki paralel dini de icat ettiler.

Birincisi Vehhabilik üzerinden Selefilik dolayısıyla teröre bulaşmış sahte bir din. Selefilik diyorum ama bunlar selefsiz. Peygamber kabirlerini bombalayan adam selef olamaz, selef benim, biziz. Dolayısıyla çok büyük bir tezgâh var burada. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyorlar. Sıtma nedir? Sıtma Kadiyanilik ile birlikte Hindistan’da icat edilen Kur’aniyyun, Kur’an İslam’ı denilen Protestanlaştırma projesi. Kadiyanilik FETÖ’nün ilk tohumlarının ekildiği yerdir. FETÖvari, Protestanlaştırıcı, Müslümanları İslam’dan uzaklaştırıcı, hormonlu Müslümanlar icat edecek paralel din algısının kökleri İngilizler tarafından Hindistan’da atıldı.

FETÖ’nün sahibi de İngiltere mi?

FETÖ bir İngiliz projesidir. Amerika’da bulunması karartma operasyonudur. FETÖ en baba, en sarsıcı açıklamalarını BBC’ye yapıyor ya da Financial Times’da yazıyor. İngilizler kendilerini çok açık etmezler. Ayrıca küresel sistemle de yaşanan çatışmayı iyi görmek lazım. Şu an İngilizlerle Yahudiler çatışıyor. Amerika’yı birlikte kurdular ama Yahudiler İngilizleri Amerika’dan ve sistemden kovdular. Küresel sistemde yaşanan sorunun minyatürünü Amerika yaşıyor.

Peki İngiltere’nin AB’den ayrılmasını nasıl okumalıyız?

İngilizler “geliyoruz” diyor. Orada Almanlarla savaşıyor. Bir şekilde Avrupa Birliği’ni çökerttiler. Brexit’le birlikte Almanya’ya büyük darbe vurdular. Almanya Yahudilerin güdümündedir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların derin devleti Yahudilerin kontrolünde.

15 Temmuz da Protestanlaştırma projesinin bir ayağı mı?  

15 Temmuz Türkiye’nin durdurulması ile ilgili bir şey. 1000 yıldır tarihi biz yapıyoruz dedim. 1000 yıldır bir düzen kurduk biz. İki asırdır ise bir medeniyet krizi yaşıyoruz. Birinci medeniyet kriziyle şu an yaşadığımız medeniyet krizinin örtüşen ve ayrışan yanlarını iyi görmemiz lazım. Birinci medeniyet krizinde, 1258’de İslam medeniyetinin kalbi Bağdat düştü. 1326’da Kurtuba düştü. İslam dünyası çöktü, her şeyini kaybetti. Bir şey hariç: İnançlarını, kendilerine olan güvenlerini kaybetmediler. Çünkü gelen tehlike görülmüştü. Tarihte 3 adam çıktı. Melikşah, Nizamülmülk ve Gazali. Melikşah Nizamülmülk’ünü buldu, Nizamülmülk Gazali’sini buldu ve Gazali öncülüğünde çeyrek asırda tohumlar ekildi. Ehlisünnet omurga kuruldu. İttihadı İslam, dünya barış düzeni o zaman kuruldu. Selçuklu ile maya karıldı Osmanlı ile ruha dönüştürüldü.

Bizim kurduğumuz hem iç dünyayı hem dış dünyayı, hem zahiri hem batıni, hem enfüsi hem afakı aynı anda hayata ve harekete geçiren bütüncül felsefe Ehlisünnet omurgadır. Ehlisünnet omurga çökerse diğer mezhepler de yaşayamaz. O yüzden 15 Temmuz operasyonu, Ehlisünnetin köklerinin kurutulması ve dolayısıyla İran’ın önünün açılarak İslam dünyasının mümkünse bir Şii-Sünni çatışması üzerinden birbirine girmesinin sağlanması, bu mümkün değilse İran’ın önünün her bakımdan açılmasıdır. Protestanlık’ın Avrupa’yı paramparça etmesine benzer bir hikâyeyi İslam dünyasına yaşatmak istiyorlar. Bu yüzden Türkiye’yi kuşatıyorlar. Bu yüzden Katar krizi ile birlikte İhvan’ı hedef tahtasına yatırdılar. Burada dikkat çekmek isterim ki mezhebi bir analiz yapmıyorum. İslam dünyasının perişan olduğu bir dönemde mezhebi analiz yapılmaz.

Benzer konular