Yiğitler hâlâ meydanda ama 15 Temmuz bitmedi

Ne güzel bir atasözüdür, “Yiğit er meydanında belli olur”. Yiğit, bir sıfattır. Çoğu zaman erkek çocuklara takılan bir isim olsa da sıfat olarak hem kadına hem erkeğe, hem çocuğa hem yaşlıya yakışır. Yiğitliğin bir yaşı ve cinsiyeti yoktur. Balkanlarda bu kelime Osmanlı’dan kalan bir miras gibidir; her millet kullanır bu sözü. Aslında her dilde bu manaya gelen bir kelime olsa da tam olarak Türkçedeki karşılığına denk düşeni yok gibidir. Er ise, erkek ya da rütbesiz asker olarak geçer tüm sözlüklerde, “asker” kelimesi de Türkçenin Balkanlara hediyesidir. “Meydan”ı anlatmaya gerek yok sanırım, bu kelime de ister Makedonca ister Arnavutça ister Boşnakça olsun Balkan dillerinde kullanılan bir kelimedir. Günlük hayatta da çok sık kullanılır. Yiğit, er ve meydan. Bu üçü birleşince sonuç ya siyah ya beyazdır. Ya ölüm ya hayattır.

Eskiden gladyatörler varmış, arenaya çıkar, ya ölür ya da hayatta kalırlarmış. Asilzadeler ise arenanın en güzel yerine kurulur, bu ölüm kalım mücadelesini seyredermiş. Ne kadar tuhaf değil mi, hiç bu çağın oyunlarına benzemiyor, gladyatörlerin tüm demokratik hakları elden alınmış. Belli ki azat edilme şartıyla o arenaya çıkmayı kabul etmişler. Kazanırsa azat edilecek ya da tekrar önüne farklı şartlar koyulacak, yine bir savaşın ortasına düşecek. Ancak o gladyatör arenaya çıkınca öldürmeyi düşünmez; o kölelikten kurtulmak için savaşır, özgürlüğü için savaşır. Türkiye’nin 15 Temmuz’u da böyleydi. Halk ya diğer ülkelerin, üst aklın oyunlarıyla köleliğe boyun eğecek ya da vatanını bu karanlık güçlerden kurtararak özgürlüğe kavuşturacaktı.

Evet, yiğit er meydanında belli olur. Yiğitliği sınanan bir halka tek bir söz yeterdi. O söz “meydanlara inin” oldu. Kadını, erkeği, genci, yaşlısı her şeyin farkındaydı, böyle bir gecenin ayak sesleri aslında birkaç yıldır duyuluyordu. Türlü provokasyon ve oyunlarla bir zemin hazırlığı yapılmıştı. Ama bir şeyi unutmuşlardı, o da “yiğitliği Orta Asya’dan Balkanlara kadar herkese aşılayan bir milletin” cesaretiydi. O geceden aklımda kalan, “aman çıkmayın ölürsünüz” diye halka korku salanlar ile Çanakkale ruhunu yüz yıl sonra uyandıran bir halktı”. Artık o meydanda ak ile kara belli olacaktı.

Üsküp semaları ise o gecede çok farklıydı, göklerden yağmur boşalırcasına yağıyordu. “Türkiye’de kardeşlerimiz şehit oluyor” haberini aldığımızda kanımız dondu. Olup biteni inanmakta güçlük çekerek izlerken, “bir şeyler yapmalıyız” diye sayıklarken, ruhumuz bedenimize sığamaz oldu. Derken “yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliklerine askeri ataşeler el koyabilir” diye bir dedikodu yayılmaya başladı. Meydansa meydan, o bayrak oradaysa biz de orada olmalıydık. Yüzlerce insan, kimse organize etmeden gayriihtiyari kendini sokağa attı, o bayrak ve elçilik mekânı bizi kendine çağırır gibi etrafında topladı.

O geceden bugüne tam bir yıl geçti. Bu bir yılda yaralarını sarmaya çalışanlar, her sabah mezarlığa gidip dua edenler, bayrağını yastığın altında saklayanlar yine hayata sarılmaya devam edecekti. Yüzlerce kişi şehit oldu, yüzlerce kahraman doğdu. Yiğit er meydanında belli oldu. Öyle bir meydan ki bu, bir yıl değil belki birkaç yıl sonra tam olarak nasıl bir gece olduğunu idrak edeceğiz. Çünkü bu bir yılda yaşananlar aslında o savaşın hâlâ sürdüğünü gösteriyor, bu yüzden gözler açık, bu yüzden yürekler tetikte, bu yüzden tekrar o geceye dönmeyi ve her şeyi hatırlamayı insanların yüreği kaldırmıyor. Buna vakti de yok zaten.

Aradan tam bir yıl geçti, karanlık güç hâlâ karanlık, bu yüzden de insanlar hâlâ tedirgin. Bu geçen bir yıl zarfında ise çok şey gördük. Nöbetler, sadece Türkiye’de, değil birçok ülkede yapıldı. Sizler geceleri nöbetlerde bayrağa sarılı bir şekilde uykuya dalınca, içimizden “uyumayın” dedik. Sizler yorulunca, gücünüze güç katsın diye Allah’a dua ettik.  Gece yatmadan önce Türkiye’de vaziyet nedir diye haberlere son kez bakarken, bir anne şefkatiyle, evladının üstünü örter gibi son vazifemiz de bu oldu son bir yılda.

Son günlerde o kadar çok provokasyona şahit oluyoruz ki… Bu millet daha bir yıl önce bir gecede sokaklarda, köprülerde 249 şehit verdi. Kimsenin yüreği soğumadan daha, hemen her hafta askerler şehit oluyorken “Kılıçdaroğlu’nun bu adalet yürüyüşü neyin nesi” diye sorası geliyor insanın. Bunun hemen yanına bir anda Suriyeli mültecilerle ilgili provokasyonların da eklenmesi, özellikle Balkan göçmenlerini de bu provokasyonun içine sürüklemek hiç de adil değil. Yeri ve zamanı da değil; bizden size pay çıkmaz. Bazı insanlar bazı sözleri tersten okuyorlar, ne yazık ki istedikleri gibi yorumluyorlar. Benim milliyetçiliğim senin ırkçılığını döver misali tuhaf tartışmaların içine giriyorlar. Bunlara gerek yok, zalimin karşısında mazlumun yanında olmayı bilen bir halkın yanındayız her zaman.

15 Temmuz bitti mi? Anadolu Ajansı ve bazı yazarlar, gazeteciler her ülkede adres adres FETÖ’nün yeni yuvalarını açık açık yazdı. Özellikle Balkanlarda bu konuda çok yazı yazıldı. Ne yazık ki buralarda değişen hiçbir şey olmadı. Hatta hedef şaşırtmaca oyununa soyunan bazı FETÖ severler, adresleri çarpıttı. Paranoya her tarafı sardı. Belki bir yıl kısa bir süre, bilemem, bu yüzden bana göre 15 Temmuz hâlâ sürüyor. Benim üzüldüğüm tek nokta, Balkanlardaki naif halkın bir kısmının hâlâ onlarla beraber olması. Diğer taraftan 15 Temmuz’u iliklerine kadar hisseden insanların elinin kolunun bağlı kalması, susturulmaya çalışılması.

15 Temmuz’la ilgili yapılan tüm tanıtım programları ve çalışmaların eksikliği canımı sıkan ikinci bir konu oldu. 15 Temmuz’un ne olduğunu ben çok iyi biliyorum. Ancak buralarda yaşayan diğer milletler hâlâ onun bir tiyatro olduğunu zannediyor. Bizler o geceyi aslında onlara anlatmalıyız, bu konuda ne yazık ki FETÖ’cüler daha aktifler. Satın aldıkları farklı dillerde yayınlanan haber sitelerinde kendi propagandalarını yapıyorlar. Şirketler kurdular, yola devam ediyorlar Hükümetle ilişkilerini sıkı tutmayı başardılar. Bize ne kaldı? Kültürel faaliyetlerle yolumuza devam etmek kaldı.

Böyle bir zamanda birlik ve beraberliğimizin daha güçlü olması gerek, birbirimize desteğin daha güçlü olması gerek. Bu konuda daha yararlı faaliyetlerin olması gerek. Her şeyi yazmak da bazen iyi değil tabi, ama bu konuda kesinlikle bir yol haritası çizilmeli. Küçük detaylara takılıp sadece kendimize zarar verdiğimizin farkına varmalıyız artık. Buradaki Türk kurumları bu konuda buradaki halkla birlikte iyi sonuçlar edebilmek için ortak hareket etmeli. Avrupa’nın nasıl “çıldırdığını” referandum sürecinde o kadar açık gördük ki. Balkanlarda neredeyse her ülkede seçimler yapıldı ve her ülkede seçimleri onlara yakın partilerin kazanması için ellerinden geleni yaptılar. Bu taraftan Balkanlardaki ülkelerin iplerini ellerine almaya çalışırken, Türkiye’yi hep bir şeylerle meşgul etmeye çalıştılar. Bütün bu provokasyonların hedef şaşırtmak için yapıldığının farkında değil misiniz?

15 Temmuz, paralel yapılanma Balkanlarda hâlâ var olduğu sürece bitmiş değildir.

 

Benzer konular