Ey sen, bil ki onu size yedirmeyeceğiz

Şu gerçeği net olarak konuşmalıyız artık.

15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunan Fetöcüler başarısız olduğunda buna sadece onlar üzülmedi aynı zamanda daha ilk günden Erdoğan’dan kurtulmak isteyen Türkiye’nin asker gölgesinde devrim hayalleri kuran eski tüfek solcuları, gezici kafalıları ve jakoben elitleri de kahroldu.

Onlar için Erdoğan’ı kim düşürürse düşürsün makbuldü.

Zira Milli Görüş çizgisinden gelmiş birisinin Türkiye’de halkın büyük desteğiyle iktidar olmasını bir türlü hazmedemiyorlardı. Bugüne kadar onu tasfiye etmek için atılan bütün adımlar da boşa çıkmıştı. Belediye başkanlığı düşürülmüş, okuduğu bir şiirden dolayı hapse atılmış, siyasi yasak getirilmiş ama ne olursa  olsun yükselişi ve halkın nazarında liderliği engellenememişti.

2002 yılında partisi iktidar olduğunda kinlerini her ortamda kusuyorlardı. Tuttukları gazete köşelerini Erdoğan’a karşı bir cephe ve silah olarak kullandılar. Tıpkı 1960 yılında ülkeye darbeye götürdükleri süreç gibi yeni bir süreç başlatmışlardı.

2008 yılında en güçlü olduğu dönemde partisini kapatmak ve onu yeniden siyasi yasaklı hale getirmek için adımlar atılmış ama bu da bertaraf edilmişti.

Gezi kalkışması büyük bir umut olmuştu onlar için. Üç beş soytarının İstanbul ve Ankara’da kritik noktalara yönelik saldırıları halkın büyük sağduyusu sayesinde büyümeden çözülmüştü.

17/25 Aralık FETÖ darbesi de bu ülkenin milli güvenlik güçleri sayesinde atlatılmıştı. 15 Temmuz darbe girişimi çaresizlik içindeki bu tayfa için güçlü bir umut olmuştu. Bir şekilde Erdoğan’dan kurtulmak gerekiyordu.

Darbe girişiminin ilk dakikalarında sessizce bekleşmeleri de bundandı. Darbenin başarılı olduğu zehabına kapılıp küçük çaplı kutlamalar bile yaptılar. Millet meydanlara akın edip tankların önünde can verirken bunlar aynı dakikalarda ATM’lere ve marketlere koşmuşlardı.

Aradan bir yıl geçti.

Türk demokrasisini katletmeye çalışanlardan hesap sorulduğu günlerde, bu uğursuzlar yeniden sahneye çıktı. 249 şehidin kanı kurumadan Erdoğan’a olan öfkelerini adalet bahanesiyle kusmaya başladılar. Erdoğan’dan kurtulma isteği hiç bir zaman bitmeyecekti. Kendi ordusunun silahlarıyla şehit ya da gazi olmuş insanların hakkını aramak varken onlar bu silahları kullanan ve onlara destek verenleri savunuyorlar. Aslında savunuyor görünüyorlar. Onların asıl hesabı şu ya da bu şekilde Erdoğan’ın gitmesiydi.

Ömrünün büyük bölümünü asker gölgesinde devrim rüyaları görerek geçiren bu uğursuzlardan biri Hasan Cemal bakın Erdoğan’a olan kinini tehdit cümleleriyle nasıl kusuyor. Tıpkı son yıllarda yazdığı yüzlerce öfke dolu yazı gibi.

Eyy sen, şunu iyi bil.

Vereceğin o kadar çok hesap var ki.
Bütün mağdurlar gün gelecek yakana yapışacak.
Uğradıkları mağduriyetlerin hesabını soracak.
28 Şubat mağdurları gibi, Balyoz mağdurları gibi şimdi de FETÖ mağdurları sahneye çıkıyor.
Farkında mısın?
Küstahlığı görüyorsunuz değil mi.

Ülkenin bağımsızlığına ve demokrasisine kast edenleri değil de onları cezalandıranları hedef almış. Hem de onları yine kendi eserleri olan 28 Şubat mağdurlarına benzetme namussuzluğunu göstererek. Sormalı Hasan Cemal’e; 28 Şubat’ta neredeydi acaba.

Askerden brifing alarak halka savaş açan kendisi değil miydi.

Hasan Cemal eski alışkanlıkla ülkenin seçilmiş liderini tehdit ederken 15 Temmuz’da demokrasisine sahip çıkan millet şöyle söylüyor:

Eyy sen, kendini çok çaresiz hissediyorsun değil mi?

Necmettin Erbakan’a 11 ay zor tahammül etmiştiniz.

O zaman büyük bir özgüven içindeydin.

İktidar çevrelerinde müthiş bir kredin ve saygınlığın vardı.

Sadece gazetede köşe yazmıyordun,

sen ve senin gibiler aslında memleketi yönetiyordunuz.

Yağmur çamur demeden halka giderek iktidar olan siyasi partiler bu kez sizin iktidarınızla karşılaşıyorlardı.

‘Bu ülkede iktidar olabilirsin ama muktedir olamazsın’ cümlesinin karşılığı sizlerdiniz.

Siyasetçiler önce halkı ardından sizi ikna etmek zorundaydılar.

Bulunduğunuz sırça köşklerde hükümet kuruyor, hükümet yıkıyordunuz.

En büyük güvenceniz içinde sizler gibi halkı aşağılayan, halkın değerleriyle  kavgalı militan askerlerdi.

Eyy sen, hatırladın mı, Menderes’e neler yapmıştınız.

Bunu kendi kitabında da geniş geniş anlatmıştın.

Demokratik yollarla seçilmiş bir siyasiyi idam sehpasına göndermek için ne alçakça, ne adice operasyonlar çektiğinizi kendini liberal diye yutturduğun günlerde itiraf etmiştin.

Cici demokrasi diyerek halkı aşağılıyordun. Sorunları ancak tek partili totaliter rejimler çözebilir diyerek pespaye gazete köşelerinde olmadık kumpaslar kuruyordunuz.

Eyy sen, hatırlıyor musun, askeri tahrik etmek için Doğan Avcıoğlu ile Devrim gazetesinde hangi yalan haberlere imza attığınızı. ‘Sonuç için her şey mübahtır’ diyordun o günlerde. Devrimin ancak orduyla geleceğine inanmış ve demokrasiyi katletmiştiniz.

Adnan Menderes ilk kurbanınız oldu.

Kinin ve nefretin bir türlü bitmiyordu bu halkın çocuklarına.

Necmettin Erbakan’ın 11 aylık iktidarına zor tahammül ettiniz.

Her gün onlarca yalan haberle manşetlerinizi, köşelerinizi, televizyonlarınızı halkın seçtiği iktidarı yıkmak için hoyratça kullandınız.

Ey sen, bil ki bu kez onu yedirmeyeceğiz

Ne yaparsanız yapın bu kez onu yedirmeyeceğiz.

Bu ülkede artık kim demokrasiye müdahalede bulunursa, karşısında 15 Temmuz neslini görecek.

Çocuklarımızı 15 Temmuz ruhuyla büyütüyoruz.

Onların geleceğini sizin çocuklarınızın mutlu yarınlarına kurban etmeyeceğiz.

Eyy sen, şunu bil ki sizin kudretli devriniz geçti.

Artık bu ülkenin çocuklarının yönetime el koyduğu yeni dönemi yaşıyoruz.

Buna alışsanız iyi olur.

Ne sizin adalet palavralarınız, ne de kan ve terörle desteklediğiniz çetelerinizin bu ülkenin geleceğinde yere var.

Ya tam demokrasiyi içselleştirir ve milli iradeye saygılı olursunuz ya da tarihe darbeciler olarak geçersiniz.

 

 

Benzer konular