Zeytin Dalı Harekâtı’nın önemi

1097’de I. Haçlı Seferi ile başlayan yeni süreç Doğu-Batı ilişkilerine, etkileri günümüze kadar devam eden bir şekil verdi. Özellikle I. Haçlı Seferi’nden sonra Antakya Prensliği, Urfa ve Trablusşam Kontluğu ve Kudüs Krallığı; Mersin’den başlamak suretiyle Urfa’yı da içine alan bir genişliğe uzanarak Akabe’ye kadar bir dizi devletin ortaya çıkmasına yol açtı. Doğu Akdeniz’in kıyı şeridi boyunca uzanan bu devletler on ikinci yüzyılın siyasî ve kültürel hayatını belirlediği gibi Doğu ve Batı’nın belleğinde silinmez izler bırakmıştır. 1920’de Fransız komutan Henri Gouraud’nun Şam’ı ele geçirdiğinde Selahaddin Eyyubi’nin mezarını tekmeleyerek, “Haçlı Seferleri şimdi sona erdi. Uyan Selahaddin, geri geldik.” dediği rivayet edilir. Fransız komutan Şam’daki varlıklarını Haç’ın Hilal karşısındaki zaferi şeklinde yorumlamıştır.

Hâkim oldukları şehirler göz önünde bulundurulursa Haçlı ordularının tesadüfî bir hedef doğrultusunda hareket etmedikleri anlaşılır. Müslüman Doğu’nun iç bölgelerine girmeyerek siyasî, askerî ve kültürel baskıya maruz kalmamayı ve kendi varlıklarını uzun vadeli bir hesap doğrultusunda kalıcı hâle getirmeyi hesap ettiklerini söyleyebiliriz. Bir yüz yıl boyunca Kudüs’te kalmayı başardıklarına göre yanlış bir hesap yapmadıkları söylenebilir. I. Haçlı Seferi’nden dokuz asır sonra Amerika’nın 1991’de aynı coğrafyaya Körfez bölgesinden girerek varlığını küçük Körfez ülkeleri üzerinden kalıcı hâle getirmeye çalışması da oldukça anlamlıdır. Anlamlıdır, zira Amerika, Körfez ülkelerini nüfuzuna almakla yetinmemiş, Irak’ın kuzeyinden başlayarak Akdeniz’e doğru bir hat çizerek I. Haçlı Seferi’nden sonra ortaya çıkan devletlerin kuşattığı alana yönelmiştir. Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül’ün aylar boyunca dile getirmeye çalıştığı terör koridorunun önemini, Amerika’nın küçük Körfez ülkeleri üzerinden hâkim olduğu alan ile I. Haçlı Seferi’nden sonra ortaya çıkan devletlerin işgal ettiği alanı hayalimizde canlandırdığımızda daha iyi anlarız.

Fransız komutan Henri Gouraud, Selahhaddin’in mezarı başında Doğu’ya, İslam dünyasına yalnızca uzak geçmişin hatıralarını hatırlatmadı. O, Selahhaddin’in temsil ettiği muzaffer Doğu’yu mağlup ettiğini düşünüyordu. Aşağı yukarı aynı tarihlerde aynı Selahaddin’i, büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Şark’ın en sevgili sultanı” şeklinde niteleyerek hatırlatması olaylar, zamanlar ve mekânlar arasındaki iç içe geçmişliği örnekler.

George W. Bush, terörü bahane göstererek İslam dünyasına yönelik yeni bir istila girişimine başladığında Haçlı Seferleri’nden bahsetti. FETÖ elebaşı da Bush’a Haçlıları kutsayarak cevap verdi. Haçlı ordularının Müslümanlara zarar vermediğini, onların “barışçıl” olduklarını söyleyen kişiyi tarih bilmemekle suçlamak anlamsızdır. FETÖ elebaşının bu davranışı ile Müslümanlara karşı düşmanlıkta Haçlı ordularından daha ileri bir seviyeye ulaştığını belirtmekle yetinelim. Bush’un ve FETÖ elebaşının kullandıkları ifadeler, herhangi bir anlam karmaşasına yol açmayacak derecede açıktı. PKK ve sevicilerinin Türkiye’nin güneyinde bir terör koridoru oluşturmak suretiyle Arap yarımadasının doğu ve batı sahillerini birleştirme çabası da Haçlı ordularının amaçları doğrultusunda oluşan yeni ittifakın unsurlarını gösterir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, coğrafya karşıtı bütün terör unsurlarını teker teker sayarak “topunuz birlikte gelin” dediği zaman bazı çevreler bunu söylemsel bir meydan okuma zannetti. Bu konuşmanın üzerinden çok zaman geçmedi, Fırat Kalkanı ile başlayan yeni süreç Zeytin Dalı Harekâtı’yla hedefine adım adım yaklaşıyor. Türk ordusunun en kısa zamanda terör koridorunu ebediyen boşa çıkaracağını düşünüyoruz. Afrin, terör koridoru ile bütünleşen hesapların tarihin derinliklerine gömüleceği yerdir. Bu durumu görmek için haritaya bakmak yeterlidir.

Yukarıda sıralamaya çalıştık: Kudüs Krallığı, Trablusşam ve Urfa Kontluğu, Antakya Prensliği ve Ermeni Krallığı. Doğu Akdeniz’in sahil hatları boyunca Akabe körfezine kadar uzanan bu alan, Arap yarımadasının doğusunda kuzeye doğru uzanan Amerika hâkimiyetindeki yeni alan ile Türkiye’nin güneyinde oluşturulmaya çalışılan terör koridoru üzerinden Afrin’de birleşecekti. Türk ordusu El-Bab, Afrin, İdlip ve Münbiç’te sadece terör unsurları ve onları sahaya süren emperyalist devletlerle mücadele etmiyor. Burada bin yıllık bir tarihin kapanmamış hesapları var: Alamutçular, Hizmetkârlar, Haçlılar; ihanet ve işbirlikleri tarihin derinliklerinden çıkıp gelmiş mezar kaçkınları gibi coğrafyaya hücum ediyor.

Mehmet Akif, aynı dizede Kılıç Aslan’ı da anar. Kılıç Aslan, Selçuklu sultanları arasında Haçlı ordularına karşı verdiği mücadele ile öne çıkan genç bir liderdi. Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri adlı kitabında Arapların savaşçı niteliklerini kaybetmesinden bahsetse de Kılıç Aslan’ın Haçlılara karşı verdiği büyük mücadeleyi anmak istemez. Maalouf’un bu tutumu bile bize çok şey söyler. Aynı şekilde, etnik kimliği üzerinden tartışma çıkartıp millî kimlik inşa etmeye çalışan bazı çevreler de Selahaddin’in kime karşı mücadele verdiğini gözlerden uzak tutmaya çalışır. Kılıç Aslan ve Selahaddin’in mirası, bugün Türk ordusunun, Mehmetçiğin omuzlarındadır. Bu, Kûtulamâre’de de Çanakkale’de de böyleydi.