Yüz yıl sonra Kût’ul Amare Muharebesi

Hisart-Halil Kut (12)

Başbakan yardımcısı Tuğrul Türkeş’in zaferle neticelenmesinin 100. yıldönümü vesilesiyle Kût’ul Amare Muharebesi’nin okullarda konu olarak işlenmesi yönündeki 24 Şubat tarihli talimatı, Kut zaferinin yeniden gündeme gelmesini sağladı. Bu savaş, Osmanlı ordusunun büyük zaferiyle neticelendiği için tarihimizin iftihar vesilesi hadiselerinden biridir. Talimat, Kût’ul Amare ’de kazanılan zaferin yeni kuşaklar tarafından bilinmesini sağlayacağı için önemli bir adım olarak görülmelidir.

Kût’ul Amare Muharebesi, tarihimizin birçok önemli hadisesi gibi son zamanlara kadar pek gündeme gelmedi. Hâlbuki bu muazzam zafer ile İngilizlerin “yenilmez armada”sı mağlup edilmiş ve ordunun bakiyetü’s-suyufu tamamıyla esir edilmişti. Osmanlı ordusunun Kût’ul Amare ’de kazandığı zafer, yenilmez armada efsanesini sona erdirdi. Çanakkale mağlubiyetini stratejik bir geri çekilme olarak takdim eden İngilizler, Kût’ul Amare yenilgisini izah edemediler.

Hakkında yazılan kitaplar kıyıda köşede kaldığı için zaferin üzerinden onca sene geçmiş olmasına rağmen Kut zaferi, Türkiye’de hak ettiği ölçüde değerlendirilmedi. Ali İhsan Sabis Paşa’nın ve Halil Paşa’nın hatıraları bu muharebenin ayrıntılarının bilinmesi açısından son derece önemli bilgiler sunmaktadır. Bu kitapların yanında Kût’ul Amare Muharebesi’nde İngiliz ordularının komutanı Tuğgeneral Charles V. F. Townshend’in İngiltere’de yayımlanan anıları Tarih-i Askerî Encümeni tarafından tercüme edilmiş ve 1921’de Irak Seferim adıyla İstanbul’da basılmıştı. Bu kitaplardan başka, gerek Türkiye’de ve gerekse yurt dışında, konu hakkında farklı yayımlar yapıldığından Kût’ul Amare Muharebesi hakkında ciddî bir külliyat oluştu.

İngilizlerin Napolyon Savaşları’nda elde ettiği galibiyetlerden sonra I. Dünya Savaşı’na kadar hiç yenilmediği söylenir. Çin’de Boxer Ayaklanması (1899-1901) bastırıldıktan sonra Asya’da muazzam bir üstünlüğe sahip olan İngilizler, Boer Savaşı’nda da (1899-1902) Güney Afrika Transvaal Cumhuriyeti ve Özgür Orange Cumhuriyeti karşısında kısa süreli bir mağlubiyet yaşasalar da inanılmaz bir katliam ile galibiyete ulaştılar. Sonunda altın üzerinde hâkimiyet kurmayı başardılar ve altına dayalı iktisadî sistemde büyük bir avantaj elde ettiler. Bu hâkimiyetlerini petrol denizinde de kurmak istiyorlardı. Bunun için Basra Körfezi’nden Bağdat’a doğru harekete geçtiler.

Kut, Şattülarap suyolunun kuzeyinde Bağdat’ın güneyinde küçük bir şehirdir. İngiliz orduları, stratejik öneminden dolayı ele geçirmek istedikleri Bağdat için Basra üzerinden ilerlediler. Önce Kut’a ulaştılar. Sonra daha kuzeye yöneldiler. Nureddin Paşa (Sakallı Nureddin) komutasındaki Osmanlı ordusu, İngilizleri 22 Kasım 1915’te Selman-ı Pak’ta karşıladı. Burada iki günden fazla süren bir muharebe yaşandı. Çetin muharebeden sonra İngiliz ordusu Kût’ul Amare ’ye çekildi. Uzun bir kuşatmanın sonunda 9 Nisan 1916’da Townshend ve ordusu teslim oldu. İngiliz ordusunun ikmal yolları tutulduğu için takviye birlikleri ve erzak temini mümkün olmamıştı. O dönemde İngiltere’de Savaş bakanı olan Lord Herbert Kitchener’in bilgisi dâhilinde bir milyon sterlin karşılığında Halil Paşa’ya İngiliz ordusunun esir alınmaması, ordunun Hindistan’a gönderilmesi teklifi yapıldı. Aynı şekilde Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın bilgisi dâhilinde bu rüşvet teklifi reddedilince meblağ iki milyon sterline yükseltildi. Bu yeni teklif de kabul görmedi.

Ne yazık ki Kut zaferi I. Dünya Savaşı’nı kazanmamızı sağlayamadı. Aynı şekilde Bağdat da elimizden çıktı. Şubat 1917’de yeniden saldırıya geçen İngilizler, Mart 1917’de Bağdat’ı ele geçirdi. Petrol üzerinde en güçlü hâkimiyet İngilizlerdeydi.

Yukarıda anılan 24 Şubat tarihli talimat Kût’ul Amare zaferinin gündeme gelmesi için sağlıklı bir ortam oluşturmuşken Cumhuriyet gazetesinin bu olumlu adımı “Nurettin Paşa sevdalısı AKP” başlığı ile haber yapmış olması anlamlıdır. Cumhuriyet gazetesi, haberi Nurettin Paşa’nın Atatürk düşmanlığı üzerinden servis etti. AK Parti, güya, Atatürk düşmanı olan bir generali öne çıkarmakla Atatürk düşmanlığı yapmış oluyordu. Gazetenin haberi bu şekilde servis etmesi ilk defa karşılaşılan bir durum değildir. Yıllar önce Hürriyet gazetesi Kût’ul Amare ’de kazanılan zaferi, Lord Kitchener’in bilgisi dâhilinde teklif edilen ama Enver Paşa’nın bilgisi dâhilinde reddedilen rüşvet üzerinden işlemişti. Hürriyet de Enver Paşa’nın teklif edilen bu rüşveti aldığı yönünde bir algı oluşturmaya çalışmıştı.

Gerek Cumhuriyet’in haber dili ve gerekse de Hürriyet’in gayretini birçok açıdan ele almak mümkündür. Eğer doğal bir refleks olsaydı, bu gazetelerin tavrını Batılılaşmanın Türk aydını üzerinde oluşturduğu kompleks ile açıklamak akla uygun olurdu. Fakat bu salt bir kompleks değildir. Tarihimize yönelik bu olumsuzlayıcı tavrın bilinçli bir tercihin sonucu olduğunu düşünmek daha doğrudur. Bu hadiseler, tarihsizleştirme çabası ve kahramanları görüş alanından uzaklaştırma gayreti olarak değerlendirilmelidir.

Kut zaferi Türkiye’de 1952’ye kadar kutlandı fakat bu tarihten sonra müfredattan kaldırılarak unutuluşa terk edildi. Bu unutuluşta Türkiye’nin NATO’ya girmesinin sebep olduğu yönünde bir kanaat hâkimdir. Bir “nezaket” sonucu bu zafer gündemden düştü. Birinci Dünya Savaşı’nda birçok farklı cephede savaştığımız İngilizlere karşı Osmanlı orduları sadece Çanakkale ve Kût’ul Amare ’de zafer kazandı. Kim bilir belki bir gün Kût’ul Amare zaferi de Çanakkale zaferi kadar gündeme getirilir. Bu zaferi işleyen filmler genç kuşakların Kût’ul Amare ’den haberdar olmasını sağlamakta etkili olacaktır. TRT’nin son dönemlerdeki yayın anlayışı Kût’ul Amare zaferini de kapsayabilir.