Amerika’nın Venezuela rejimini devirme girişimi ilk değil. Ekonomik tetikçi John Perkins, kimi ifşâat, kimi de şuur altımızı istila amaçlı kitabında, Venezuela sınırı yakınındaki Guyana’da eski komandolardan teşekkül ettirilmiş paralı askerlerden söz ediyor.
Bu terör “ordu”sunun mensupları, hepsi savaş deneyimiyle sertleşmiş paraşütçülermiş ve orman savaşı eğitimi alıyor, İspanyolca öğreniyorlarmış… İddia bu!
Doğru olan ise Afganistan ve Irak’ı işgal eden Bush yönetiminin Venezuela için, Theodore Roosevelt’in yeğeni Kermit Roosevelt’in İran modelini devreye sokmuş olması.
AJAX adı verilen İran modelinden maksat, İran Başbakanı Muhammed Musaddık’ın 1953’de sokak kargaşalarıyla devrilmesi.
1951’de iktidara geldikten sonra Musaddık, İngilizlere ait Anglo-Iranian Oil Co. Ltd.’nin İran’daki tesislerini millileştirmişti.
1999’da iktidara gelen Hugo Chavez ise 2001’de BP, Chevron, CNPC, Conoco, Exxon, Lukoil, Petronas, Repsol, Statoil, Total gibi Amerika ve Avrupalı Yahudi baronlara ait petrol şirketlerinin lisanslarını iptal ederek ülkeden çıkarmıştı.
2 yıllık Başbakanlık görevinde maaş almadığı gibi, başbakanlık kurumundaki şahsi masraflarını bile kendisinin karşıladığı ortaya çıkacak olan İran Başbakanı Musaddık, medyada Komünizm yanlısı, “hırsız”, huysuz ve uyumsuz olarak resmedilir. Karşısına İçişleri eski Bakanı General Zaidi yeni Başbakan olarak tayin edilip, sokak hadiselerinin fitili ateşlenir.
Benzer bir durum Chavez için de denenmiş olsa da başarılı olunamaz. Fakat Chavez, kanser yapılarak öldürülür. Şimdi Trump ve Avrupa aynı usulü Maduro için deniyor.
Amerika, İran’da sahnelediği AJAX oyununu, çok değil sadece 3 yıl evvelinde Brezilya’da sahnelemişti. CIA ajanı Michel Temer’i yüksek mahkeme darbesiyle Brezilya’ya başkan tayin eden Amerika, aynı oyunu şimdi de Venezuela’da oynuyor. Trump’ın “Geçici devlet başkanı” olarak tayin ettiği Juan Guaido, George Washington Üniversitesi’nde eğitim görmüş ve CIA adına çalışan bir hizmetçi…
Trump yönetiminin son müdahalesine İngiliz hükümetinin desteği, süreci sadece rejim ve petrol değil, aynı zamanda “altın meselesi” olarak da okumaya itiyor. Bu nedenle altını, bu haftaki sayımızın merkezine aldık.
Maduro yönetimi, Venezuela Merkez Bankası’nın İngiltere’deki 8 milyar dolarlık altın rezervinin 1,2 milyar dolar değerindeki bölümünü ülkesine aktarmak isteyince, Kraliçe bu talebi geri çevirdi. Bu ret cevabı, şimdilik el koyma olmasa da bloke edildiğinin açık bir emaresi.
Peki, bir ülkenin altın veya dövizinin bir başka ülkede ne işi vardır ve bir ülke emanetindeki altın ve dövize el koyma hakkına sahip mi?
Bir milletin altın ya da doları, diğer bir ülkede ucuz kredi borcuna karşı teminat olarak verildiği gibi, güçlü ülkenin siyasî desteğini almak için de emanet olarak veriliyor.
Şayet bir ülke Amerika, İngiltere ve Avrupa gibi haydut sınıfından ise teminat falan dinlemez. Ayrıca tarihte para yerine geçen altın, günümüzün geçer akçesi petrol ve dolar gibi yeniden hayatın kendisi hâline geliyor.
Çünkü her ne kadar doların hükümranlığı sürse de, artık kimse ABD ve dolara itimat etmiyor.
AK Parti iktidarı ve özellikle de 2008 sonrasında Türkiye’nin altın rezervinin ciddi bir artış gösterdiği görülüyor.
TCMB’nın 2017 Yılı Faaliyet Raporu’na göre, Türkiye’nin resmi altın stoku 565,1 ton.
ABD, 15 Temmuz 2016’da FETÖ’cülere destek vererek Türkiye’yi işgale yeltenmişti. Bu suçüstü sonrasında Türkiye, ABD Merkez Bankası FED’teki 220 ton altının tamamını Türkiye’ye getirmişti. Bu altınlar şu anda Borsa İstanbul (BİST) tarafından muhafaza ediliyor.
Diğer taraftan Türkiye dünyada ilk kez 2018’de bankalar arası altın havale ve EFT sistemi kuran ülke oldu. Bugün devletlerin altın stoğu bakımından Türkiye, dünyadaki ilk onda.
TBMM’nin 2010 yılı raporunda Türkiye’nin altın potansiyelinin 6.500 ton olduğu belirtiliyor. Yeraltında 560 tonluk bir rezervden söz eden raporda, 328 tonunun ise işletilebilir hâlde olduğu kaydediliyor. Geçen 9 yılda bu rakamda nasıl bir değişim oldu henüz bilmiyoruz.
Ancak Türkiye’nin altına oynadığını söylemek güç değil. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Nisan 2018’de grup toplantısında “Milli ve yerli para ile kur oyununu bozacağız, altını belirleyici hale getirmenin adımlarını atacağız” demişti.
Ardından gelen döviz krizinin yani doların neredeyse yüzde yüze varan bir artış göstermesinin nedenlerinden biri de bu çıkış olabilir mi? Elbette…
Günümüzde dolara bağımlı hiçbir ülkenin bağımsızlığından söz edemeyiz. Bunun tek bir istisnası İngiltere olabilir. Onun da ne kadar bağımsız olduğu şüpheli.
Altına yatırım yapan, altın stoklayan ülkeler, yaklaşan iflasları görüyor olmalı. Zira dolar 1971’den bu yana hiçbir güvencesi olmayan sıradan bir kâğıt. Amerika’ya Çin ve Japonya yığınak yapıyor ki, yeni bir sisteme geçilmeden ABD iflas etmesin, dolar çöpe dönmesin. Çünkü bu iki ülkenin tüm yatırımı dolar ve Amerikan bonolarına. Bu ahvalde diğer ülkelerden söz etmeye bile gerek yok.
İngiltere, Çin, Rusya, İtalya, İran, Türkiye, Almanya gibi ülkelerin altına yönelmesinin başka bir izahı olamaz.
İngiltere’nin Venezuela’nın altınını dondurması bir el koymadan ziyade hem petrol kini, hem de Rusya, Çin ve Türkiye’nin Venezuela’ya destek vermesi. Zira İngiltere ile Rusya’nın arası hayli gergin!
Meselenin detaylarını dosyamızda okuyacaksınız. Ancak ilginç bir noktaya da temas etmeden bitirmeyelim.
Mâlûm, İslam öncesi Araplar, Lât, Uzzâ, Menât ve Hubel adlı putlara tapmaktaydılar. el-Lât’ın Allah (el-Lâh) lafzından, Uzzâ’nın da azîz isminden türetilmiş müennes kelimeler olduğunu biliyor muydunuz?
Bir adı “Manut” ve bir başka adıyla da “Meni” olan Menât’ın Bâbil esareti sonrasında bazı Yahudilerin taptığı kader, kısmet ve varlık putu olduğunu…
Ya “Manut/Menât kelimesinin Latinceye “para” mânâsında alındığını, oradan Rusçaya geçtiğini, hâlen de Azerbaycan ve Türkmenistan’ın resmi para birimi olduğunu duymuş muydunuz?
Paranın İbranicesinin “ /para” olduğunu ve bu kelimenin Google tarafından Türkçeye “iPhone için” diye tercüme edildiğinden haberiniz var mıydı?
Aslında mesele karmaşık değil. Para puttur, şeytan insanı ona taptırır. Altının yeniden paraya dönüştürülmesiyle elbette her şey çözülmeyecektir. Çözüm, İslam’ı dilinde değil, kalbi ve gönlünde sindirmiş nesiller yetiştirmekte. Ama önce kendimiz sindirmeliyiz!