Ya şimdi yahut bir asır daha esarete devam

Hilafet, Müslümanları Hz Peygamber (s.a.v.)’in sancağı altında toplama makamı. Onun varlığı Müslümanlar için umut, düşmanlarımız için ise korku olmuş. Hilafet makamında Emevi ve Abbasiler oturmakta iken Türkler hilafete her daim bağlı kalmış, Abbasilerin zayıflaması ile birlikte de bir Türk devleti olan Memlukler bu makamı koruma altına alarak birliği muhafaza etmişti.

Hilafet sancağı Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri ile Osmanlı’ya geçtikten sonra evvelinde olduğu üzere yeryüzündeki tüm Müslümanlar hilafeti sığınak ve beşerî muhafızları olarak görmeye devam etmiştir. İngiliz’in Hindistan başta olmak üzere diğer coğrafyalardaki sükûtu hayali hep hilafet sayesinde olur.

Maddeten Yahudi’nin esiri, aklen de Yahudileşen İngiliz’in yegâne hedefi, her daim hilafet makamı olmuş. Müslümanların birliğinin bozulmasının bu makamın ilgasında yahut da kendi kontrollerinde bir halife ile mümkün olabileceğini düşünmüş, bu uğurda da elinden geleni ardına koymamış.

İNGİLİZ İŞİ HİLAFET MEKTUBU

Emir Ali ve 3. Ağa Han tarafından Ankara hükümetine yazılan, hilafetin ilga edilmemesi yönündeki mektup ve bu mektubun gazetelere dağıtılarak neşri de bir İngiliz oyunuydu. Kimi tarihçiler safça, Hasan Sabbah’ın torunu olan 3. Ağa Han’ın yazdığı bu mektubun “hilafet aşkı” için yazıldığını ileri sürerler.
Oysa İngilizler, 1906’da Ağa Hanlara, İslam Eğitim Konferansı (All-India Muslim Educational Conference) ve İslam Birliği (Muslim Leaugue) adlı bir teşkilat kurdururlar. 1. Cihan Harbi başladığında Osmanlı, İtilaf Devletleri’ne karşı savaşmak için tüm dünya Müslümanlarından yardım talep eder. Yani bir cihad çağrısı yapılır.
Hilafetin ilgasını engellemek(!) için 24 Kasım 1923’de Ankara’ya mektup yazan İngiliz uşağı 3. Ağa Han bu cihad çağrısı karşısında ne yapar? Tabi ki, var gücüyle karşı koyar. Bunda muvaffak olamayınca, müstemleke idaresi altında yaşayan bütün Müslümanlara hitaben bir beyanname yayınlayarak, Osmanlı’ya karşı İngiliz, Fransız ve Rusların desteklenmesini ister, hatta bunun dini bir görev olduğunu ileri sürerek ne kadar alçak olduğunu gösterir. Osmanlı topraklarındaki bütün adamlarını devreye sokarak, İngilizlerin nâmı hesabına çalışmaları için emirler gönderir. İşgaller sırasında İngilizlerin işlerini kolaylaştırır.
Peki, mektuba birlikte imza attığı Emir Ali kimdir? Londra İslam Cemiyeti Başkanı.

İNGİLİZ USÛLÜ

Burada soluklanıp, Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretlerinin İngiliz tarifini okuyup konuya öyle devam edelim: “İslâm’ı bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser. Müslümanlar da bunlara düşman olur. Fakat bu ağaç bir gün filiz verebilir. İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder, besler. Müslümanlar da onu sever. Fakat gece, kimse anlamadan köküne zehir sıkar. Ağaç öyle kurur ki, bir daha süremez. ‘Vah vah çok üzüldüm’ diyerek Müslümanları aldatır. İngiliz’in İslâm’a böyle zehir salması demek; para, mevki ve kadın gibi nefsânî arzûlar karşılığında satın aldığı yerli münafıkların, soysuzların elleriyle, İslâm âlimlerini, İslâm bilgilerini ortadan kaldırmasıdır.”

HİLAFET VE SALTANATA KARŞILIK ANKARA HÜKÜMETİ

Mâlum hep Lozan’ın gizli maddelerinden söz edilir durur. Böyle gizli bir madde yok. Aksine Ankara hükümeti ile İngilizler arasında yapılan çok gizli bir anlaşma var. Muhtemelen Lozan’ın gizli maddeleri denilen şey tam da budur.

Prof. M. Metin Hülagü bu konuda Derin Tarih’in 100. sayısında “Gizli Antlaşmayla hilafetin ilgasını İsmet Paşa imzalamış” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Kaynağı ise Kemal Ohri ile mason İsmet İnönü’nün yazışmaları. Yazıyı şöyle özetleyelim:
Kemal Ohri’nin 28 Şubat 1947’de İsviçre’nin Cenevre şehrinden İsmet İnönü’ye göndermiş olduğu mektup, yakın dönem siyasî tarihimize ışık tutması ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki uygulamaların ne kadar millî(!) olduğunu ve dayatmalarını ortaya koyar.
Toplamda 11 sayfa olan mektup özetle şu hususları izah eder.
 Osmanlı Devletinin savaşa girme şeklini
 İttihat ve Terakki liderlerinin yanlış politikasını
 İngiltere’nin hilâfet siyasetini
 Hilâfetin kaldırılmasını öngören İngiltere ile imzalanan gizli antlaşmayı
 O günkü genel siyasî şartları
 Hilâfet’in kaldırılması sonrası İslam dünyasının Türkiye ve İngiltere’ye bakışını
 İngiltere’nin Hilâfeti yeniden getirme arayışları vb. konular…
Bu rapor/mektup, Türkiye ile İngiltere arasındaki daha Lozan Antlaşması öncesinde imzalanmış olduğu belirtilen gizli bir antlaşmanın varlığından söz etmesi bakımından son derece önemlidir. Mektup, antlaşmanın
 Hilâfet ve Saltanatın ilgası
 Türkiye’de dinî eğitimin yasaklanması konularını içerme ve
 Lozan Antlaşması öncesi imzalanmış bulunduğunu açıkça ortaya koyar.
Netice itibariyle:
 Türkiye ile İngiltere arasında yapılmış gizli bir antlaşma mevcuttur.
 Antlaşma toplamda 4 maddedir.
 Lozan Antlaşması (1923) öncesinde imzalanmıştır.
 Antlaşmayı İsmet İnönü imzalamıştır.
 Gizli antlaşma Lozan Antlaşmasına rağmen geçerliliğini korumuştur.
 Hâlâ geçerli durumdadır.
 Hilâfet ve Saltanatın kaldırılmasını ve dinî eğitim yasağını da içermektedir.
 Lozan Antlaşması, Hilâfet ve Saltanatı kaldırma sözü verilmesi şartı ile imzalanmıştır.
 İstanbul ve Anadolu’dan, Hilâfet ve Saltanat ilga edilmesi şartı ile çekilinmiştir.
 Antlaşma İngiltere’yi kızdırmamak adına bozulmamıştır.
Görülüyor ki, gerçek tarihi hâlâ pek kimse bilmiyor. Bilenler ise heykelleri koruma kanununun gazabına uğramamak için kıyısında köşesinde dolaşmaktadır.

YA ŞİMDİ YAHUT 100 YIL DAHA BEKLERİZ

Müslüman dünyanın dağılmışlık ve buhranının en büyük nedenlerinden biri, dinî ve siyasî bir otoriteden mahrum oluşu değil mi? Pek çok ülkede farklı düşünce sahiplerince âlimler birliği dernekleri kurulmakta ise de ortada kat edilmiş bir yol yok. Kudüs merkezli kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı (İTT) Kudüs’te toplanmayı bile başaramamış, hiçbir siyasî gücü olmayan, Suudi kuklası bir yapılanma. Herkesi kapsamayan ve G8’in kopyası D8’in neredeyse artık esâmesi bile okunmuyor. Arap Birliği’nin acziyeti zaten herkesçe biliniyor. Türk Cumhuriyetleri bile -çoğunun başındaki Rus yanlısı yönetimler yüzünden- etkili bir birlik kuramıyor. Körfez İşbirliği Teşkilatı ise kendi kardeşi Katar’ı yemeye kalktı. Kısaca Müslümanların ahvali tam İngiliz’in arzu ettiği şekilde sürüyor. İngiliz yahut başkasının buna müsaade etmeyeceği ve hatta İslam Birliği’nin (hilafetin tesisinin) hayal olduğu iddia edilecektir. Ancak yeni kurulan dünyada Müslümanların başka çaresi yok. Ya kendilerine gelip bir birliktelik kuracaklar yahut bir asır daha küresel sistemin efendilerinin kölesi olarak yaşamayı kabul edecekler.

ÇARE: İSLAM BİRLİĞİ

Çarenin ne olduğu ortada. Hilafet denildiğinde bazıları korkuya kapılıyor. Korkanlar açıktan söyleyemese de bunların İslam’la ilişkisinin olmadığı mâlum. Bazıların istediği hilafet ise Türkiye’den bağımsız hatta Türkiye’ye posta koyabilen İngilizci sözde halife. Tabii bunu kabul ettirebileceğine inansaydı İngiliz çoktan yapardı.
FETÖ elebaşı da buna hazırlanıyordu. Ama Allah-ü Teâlâ Hazretleri, Müslümanların beceriksizlikleri ve basiretsizliklerine rağmen üst kader cephesinden bu iblise müsaade etmedi.
Öte yandan yiğit düştüğü yerden ayağa kalkarsa, yapılacaklar bellidir. Mukaddes emanetler neredeyse merkez de orasıdır. Yani bu iş modern binalarda değil, Topkapı Saray’ından yükselmelidir.

İLK ADIM NE OLMALI?

İlk iş olarak Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan gizli antlaşmanın metni yayınlanmalıdır. Ardından da Türkiye bu antlaşmadan ivedilikle çekilmeli. Evvelinde tüm ülkeleri değil, kafa dengi ülkelerin yöneticileri bir araya gelip, merkezi İstanbul ve Topkapı olan İslam Birliği müessesesi kurulmalı. Gelen gelir, gelmeyen kendi bilir ama bir süre sonra halklar kendi devletlerini bu birliğe girmeye mecbur bırakır. Bu müessese acilen siyasî, dinî, iktisadî ve sosyal bir yapılanmaya gitmeli. Askerî veçhe ileri zamanlara bırakılmalı.
Faizin tümüyle dışlandığı, altına dayalı ortak para birimine geçilmeli yahut her üye ülkenin parasının geçerli olduğu swap/takas piyasası oluşturulmalı.
Bu iş için bir şart var ki, bu işte yer alacak ekibin her bir ferdi asla batıda eğitim görmüş olmamalıdır.