Yıl 2009. Türkiye’de darbe gündemi var. FETÖ’nün Ergenekon kumpasının ustalıkla kurulduğu günler. Kurmay Albay Dursun Çiçek adına ıslak imzalı (sahte), ‘Demokrasiye Müdahale ve Komplo Belgesi’ üzerinden askeri bir müdahale olup olmayacağı tartışılıyor.
Öyle ya, Ergenekon iddianamesinde 4 adet darbe planından bahsediliyordu: Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve Yakamoz. Çok değil 2 yıl önce ise Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Genelkurmay’ın sitesinden yayınlanan ‘e-muhtıra’ya tanık olmuştuk. Sonrasında ise Anayasa Mahkemesi, “367 oy gereklidir” kararını alarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini iptal etmişti. Sistem, bir kez daha siyasetin önünü tıkamış, atanmışlar seçilmişlerin iradesine el koymuştu. Yapılan bürokratik bir darbeydi. 2009’a gelindiğinde, tüm bu birikmişliğin de etkisiyle bir darbe ihtimali gündemin orta yerinde hep hazır duruyordu.
TRT’de canlı yayına katılan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a da darbe ihtimali olup olmadığı sorulmuştu. “Böyle bir şeyi asla hissetmedim. Hissetsem ne politika yapar ne de devlet yönetirim. Bundan öncekilerin yaptığı gibi çekip gitmem, gereğini yaparım” demişti Erdoğan. O gün Başbakan olarak ‘ihtimal’ karşısında net bir duruş sergileyen Erdoğan, darbenin ta kendisiyle karşılaştığı 15 Temmuz’da dediğini yaptı, hem de Cumhurbaşkanı olarak.
Erdoğan’ın “ne politika yapar ne de devlet yönetirim” ifadeleri çok önemliydi aslında. 15 Temmuz gecesi Londra’dan darbe girişimini yorumlayan FETÖ’nün önemli isimlerinden Kerim Balcı’yı, Erdoğan’a suikast girişiminin başarısız olduğunu öğrenince canlı yayında şoke olan haliyle hatırlıyoruz. Balcı, sonuçları kendisine ısmarlanmış darbeyi analiz ederken, kendince bir B planını ortaya koymuştu. Erdoğan madem hayattaydı ve tutsak değildi o zaman ‘politika’ yapmalıydı. O gece kimin nasıl politika yaptığına birazdan yer vereceğim. Erdoğan henüz Marmaris’teyken CNN Türk’e bağlanarak halkı darbecilere karşı sokağa davet edince, Kerim Balcı şunları söylüyordu: “Cumhurbaşkanı sorumsuz davranıyor. Askerin karşısına toplum çıkarılmaz. Askerin karşısına öncelikle sen pazarlıkla çıkarsın.”
Pazarlıktan kasıt, Erdoğan’ın 2009 yılında ‘yapmam’ dediği politikaydı işte. Ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı darbeciler ile uzlaşma zemini arayacak, can güvenliği teminatı isteyecek, belki de yurt dışına kaçmak isteyecekti. Öyle ya ABD’nin önemli haber kanallarından NBC News, daha tanklar sokağa yeni çıkmışken “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’dan sığınma talep ettiği ve uçağının Almanya’ya doğru hareket ettiği” yönünde son dakika bilgisi bile geçmişti.
Erdoğan o gece halkına, “Siz dik durun yeter; biz ölümüne ölümüne” derken ne kendisinden öncekiler gibi politika yapıyordu, ne devleti ‘siyaseten yönetmeye’ kalkışıyordu ne de çekip gidiyordu. Her zaman olduğu gibi yüzünü halkına dönüyordu. Darbeciler de bir tek bunu tahmin etmemişti zaten.
2009’daki darbe gündemine dönecek olursak… O zamanlar bu meseleyi kurcalayan, yani kamuoyunun darbeye karşı reflekslerini masaya yatıran bir haber dosyası hazırlamıştım. Gazeteci, sanatçı, siyasetçilerden oluşan çok sayıda isimle görüşmüştüm. Tek bir soru yöneltmiştim ve soru şu şekildeydi: “Yarın sabah uyandığınızda darbe olduğunu görseniz ne yaparsınız?”
Kimin ne söylediğini isim isim yazmayacağım fakat yâd etmek için rahmetli Hasan Karakaya’nın sözlerini aktarmak istiyorum. “Şapkayı alıp gidenler dönemi kapandı. ‘Direnirim, hesap sorarım’ diyenler işbaşında. Darbe olursa; her zaman yaptığımı yapar, direnirim… Tıpkı 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta ve 27 Nisan’da yaptığım gibi” demişti Hasan abi. 15 Temmuz’da hayatta olsaydı mutlaka dediklerini fazlasıyla yapardı.
Bir de o zaman Demokrat Parti’nin Genel Başkanlığını yapan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözlerini aktarmak istiyorum. Soylu’nun, darbecilere karşı nasıl bir duruş gösterilmesi gerektiğine dair tespitleri neredeyse birebir yaşandı 15 Temmuz gecesi: “Türkiye’de darbe yapıldığı zaman, darbe yapanlara darbe yapmak gerekir. Sonucu ne olursa olsun. Türkiye’yi bir darbeyle karşı karşıya bırakanlara karşı, ciddi bir şekilde direnmek ve o darbeyi ters düz etmek gerekir. Silaha karşı direnilir mi? Evet direnilir.”
Darbecilere karşı koymanın, sonunu hiç düşünmeden direnmenin, canını ortaya koymanın, tankların karşısında durmanın, kurşunlara doğru yürümenin, hemen önünde vurulanlara rağmen üzerine doğrultulan namluya göğsünü siper etmenin bir çözüm olduğunu sahne sahne yaşadık, yaşattık 15 Temmuz’da. Yaşananlar Süleyman Soylu’yu haklı çıkardı şükür ki.
Peki başlıktaki soruyu 15 Temmuz’un üzerinden henüz 8 ay geçmişken yeniden sorsak: “Yeni bir darbe girişimi olsa ne yaparsınız?”
Aslında cevapları yazmanın bir anlamı yok. Şükürler olsun toplum olarak alametifarikamız ortada. Fakat darbeleri kökten yok edecek bir yanıtımız daha olmalı. ‘16 Nisan’ sadece sistem değişikliğinin oylanacağı gün değil. ‘Evet’in karşılığı sadece devletteki çift başlılığı ortadan kaldırmak olmayacak. Mevcut sistemin; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’a olanak sağlayan tüm argümanlarını da darbe heveslilerinin zihninden kazıyacak.
15 Temmuz girişimini halk püskürttü fakat siyasetin ve devleti yönetenlerin iradesiydi belirleyici olan. Güçlü bir Cumhurbaşkanı’nın sadece sesinin bile kaotik havayı nasıl dağıttığını herkes gördü. Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin Whatsapp grubundan çıkma seyrine bir bakın. “Şurayı vurun, burayı bombalayın, acımayın, tarayın” diye emirler yağdıran darbecilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan iradesini ortaya koydukça nasıl döküldüğünü de gördük. Yeni bir darbe girişimine karşı en güçlü argüman ve kökten çözüm 16 Nisan’da sandığa gitmek ve ‘evet’ demektir. Temel söylem bu olmalıdır.
Hazır geçmişe uzanmışken aklıma gelen bir notu daha ileteyim son olarak. 15 Temmuz gecesi NTV’ye bağlanarak darbe girişimi için “dikkatle izliyoruz” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2010’da verdiği bir röportajda, “Kim darbe girişimi yaparsa o tankın önüne ilk ben çıkacağım” demişti. Ancak 15 Temmuz gecesi darbecilerin işgal etmek istediği Atatürk Havalimanı’nda tankların yanından hızlıca geçip gitmeyi tercih etti. Darbe karşıtı söylem geliştirmeyi herkes yapabilir, ama kimin samimi olduğunun en büyük ve acı göstergesi 15 Temmuz’du. Allah bir daha yaşatmasın.