Yalnız adamın sabırlı öfkesi

Takvimler 24 Temmuz 1999’u gösterdiğinde, 4 ay 10 günlük mahkûmiyet bitmiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Pınarhisar Cezaevi’ndeki son günüdür. Saatler 12.00 olduğunda hapishane içindeki bütün ışıklar birden söner. Savcı, Erdoğan’a suikast yapılacağı ihbarını almış, önlem olarak da hapishane karartılmıştır. Tayyip Bey’e çelik yelek giydirilmesi ve tahliyenin arka kapıdan yapılması kararlaştırılır. Erdoğan, çıkışın arka kapıdan yapılacak olmasına ses çıkarmaz fakat çelik yelek giymeyi bütün ısrarlara rağmen kabul etmez. İki rekât şükür namazı kıldıktan sonra yanında duran Hasan Yeşildağ’a döner: “Ben yeleğimi giydim. Çıkabiliriz” der.

Aradan 17 yıl geçer ve takvimler bu sefer 15 Temmuz 2016’yı gösterir. Fetullahçı subayların darbe girişimini Marmaris’te kaldığı otelde öğrenen seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindekilerin acilen orayı terk etmeleri gerekir. Erdoğan abdestini alır, iki rekât sefer namazı kılar ve ardından helikopter ile otelden ayrılır. Darbeci askerlerden oluşan ‘ölüm timi’ ise 45 dakika sonra otele ulaşmıştır. Işıkları karartılmış helikopterin nereye ineceği belli değildir. Aydın, Bodrum, Dalaman ve İzmir olmak üzere 4 alternatif iniş noktası belirlenir. Erdoğan, aynı zamanda askeri üs olan Dalaman’a inilmesi talimatını verir. Buradan yine ışıkları karartılmış olan ATA uçağına geçilir ve hemen İstanbul’a hareket edilir. Atatürk Havalimanı’nda ise halk darbeci askerler ile çatışmaktadır. Cumhurbaşkanlığı uçağı iniş yaptığı esnada henüz etkisiz hale getirilmemiş darbeciler, havaalanının kontrolünü ele geçirmeye çalışmaktadır. AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, ATA uçağına gelerek Erdoğan’a çelik yelek giymesi gerektiğini söyler. O ise “Sizin üstünüzde gömlek varsa biz de böyle çıkacağız” der.

Tehdit, şantaj, engelleme, suikast girişimleri bunlarla sınırlı değildir elbet. Erdoğan’ı siyasetin zirvesine çıkartan 27 Mart 1994’teki yerel seçimler öncesinde başlar süreç. Partilerin aday listeleri 4 Aralık 1993 günü YSK’ya bildirilecektir ve Refah Partisi’nin İstanbul adayı, listelerin verilmesine bir gün kalmasına rağmen netleşmemiştir. Erdoğan’ın adı son gün açıklanır. Şantaj ve tehditler de işte o gün başlar. Adaylıktan çekilmesi için gelen telefonların ardı arkası kesilmez. Refah Partisi’nin Samandıra seçim bürosu bombalanır ve bir kişi olay yerinde hayatını kaybeder. Bu Erdoğan’a bir mesajdır ve telefonla da iletilir: “Adayınıza söyleyin, vazgeçsin. Yoksa konuşma esnasında vurulacak.” Çevresindekiler ne yapacaklarını düşünürken, Erdoğan’ın sesiyle kendilerine gelirler: “Arkadaşlar, herkes görevinin başına! Devam ediyoruz!”

Recep Tayyip Erdoğan, sıfır noktasından başlayıp tamamen kendi çabasıyla zirveye taşıdığı siyaset serüveninde içeriden, dışarıdan, yanı başından, alt komşusundan, tutup elinden kaldırdıklarından, adam yerine koyduklarından “darbe” yiyor. Tam 22 yıldır tehdit ediliyor, yarı yolda bırakılıyor, önü kesilmek isteniyor. İftiralar, kumpaslar, ihanetler birbirini takip ediyor. Ancak atlattığı onca badireye rağmen bazı hasletlerini asla değiştirmiyor Erdoğan. Kendisine yapılan saldırılara karşı şahsi bir hesap gütmüyor. Ağır ithamları, nefsin kaldırmayacağı iftiraları, sineye çekilmeyecek sözleri asla kişiselleştirmiyor. Kimi zaman karşısındakine, aldatılacağını ve bindikleri trenden ineceğini bile bile güveniyor. Onlara hayalini bile kuramadıkları mevki ve makamlar sağlıyor. İtibar kazandırıyor.

Tüm bu süreçlerde yaşadıkları neticesinde en fazla zedelenmesi gereken vefa ve güven duygusu ise aksine zırh gibi Erdoğan’ı kuşatıyor. Böyle olmasa, bugün AK Parti saflarının en önlerinde yer alan, bazıları bakan olan çok sayıda isim, farklı bir ortamda siyaset yapıyor olurlardı. Öyle olmasa, 2001’deki Fazilet Kongresi ve akabinde AK Parti’nin kurulma sürecinde kendisine çok ağır ithamlarda bulunan Milli Görüşçüleri yıllar sonra etrafında toplamazdı.

Kendisine vaktiyle “diktatör” ve “Uludere katili” diyen yazarları bile içinde bulundukları ihanet çemberinden çıkartıp yanıbaşındaki “itibarlı gazeteciler” hüviyetine kavuşturan Erdoğan’dan bahsediyoruz. Ülke için kimden bir zerre fayda görülecekse ona kucak açıyor. Aldatıldığında, aldatıldığı ile kalıyor ve saniye duraksamıyor. Bu yüzden de kaybeden olmuyor. Kalan sağların kıymetini bilerek yoluna devam ediyor.

Peki, Erdoğan neden böyle, neden sonsuz bir kredisi var? Yanıtı Erdoğan’ın vatan ve bayrak sevgisi ile millete bağlılığında gizli. Kendisine yapılan hiçbir saldırıyı kişisel bir hesaplaşmaya çevirmeyen Erdoğan’ın kırmızıçizgileri net; vatan, bayrak, millet ve mazlumlar… O bilinen öfkesi de bu çizgilere dokunulduğunda kendini gösteriyor. Dünyaya, süper devletlere, asla ağız açılmayacak liderlere sözünü söylerken de duruşunu bozmuyor.

Bu yüzden de tam 22 yıldır her ne yaşarsa yaşasın sırtını halka dayayıp canını Allah’a emanet ediyor. O çok arzuladıkları ve dünyaya sunmaya çalıştıkları “diktatör Erdoğan” portresini, içinde bulunduğu şartlarda hangi lider olsa çoktan çizerdi. Oğluna, kızına, eşine ve kendisine edilmedik iftira kalmayan biri ve her şeyden önce bir insan, beşer Erdoğan. Şöyle dönüp bir bakın. Bir kısım medyanın sistematik şekilde ve koro halinde ona atfettikleri “baskıcı, zalim, dediği dedik lider” yakıştırmalarına. Gezi sürecinin arka plan hedefi neydi? Recep Tayyip Erdoğan’ın koltuğu bırakması. Bu algıyı üç günde oluşturmuş ve sokağa bile yaymışlardı. 17-25 Aralık’ta kimdi hedef? Recep Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi. Dershane sürecinde başlayan meydan okumalardaki ahlaksızlıkları hatırlayın. Daha düne kadar “Başbakanım, başbakanım” diye ezilip büzülen Ekrem Dumanlı’nın “yezid” çıkışıyla başlatılan süreçte, Erdoğan’ın tüm dünyada nasıl hedef yapıldığını, nasıl yıpratılmak istendiğini hep birlikte yaşadık…

Kızına, oğluna ve eşine edilmedik hakaret kalmayan bir aile babası Erdoğan. Türkiye’nin en güçlü ama bir o kadar en yalnız lideri aynı zamanda. Geride bıraktığı yılların hesabı ayrı, bu ülke için kurduğu o büyük hayalleri ayrı kaydediyor hala. Erdoğan’ın öfkelenmesini, kendini kaybedip kontrolden çıkmasını ve en zalim hasmına bile gösterdiği merhametini yitirmesini istiyorlar. Fakat yalnız adamın öfkesine de merhametine de söz geçiremiyorlar…