Teknoloji savaşlarının psikolojik boyutu…

Artık ne mermi, ne de füze zamanı.
Devir teknolojiye tüm insanlığı esir etme zamanı ve bu zincirleri elinde tutanın bütün borusunun öttüğü yeni bir dünya düzenine girdik.
Son 1-2 yıldır ABD-Çin arasındaki münasebetler ile ilgili bütün haberler “ticaret” savaşları ile ilgili.
Elbette domates-elbise ticareti değil mesele.
İki ülke de örtük bir savaş halinde, dünya teknoloji kapitallerini ve sermaye/tüketim bölgelerini bütünüyle ele geçirme savaşları.
Hangi bölge tüketim, hangi bölge yatırım, hangi bölge sermaye bölgesi, bütün sınırlar kalkmış, alan hakimiyetleri birbirine girmiş.
Meseleye dar kafalı ‘esnaf’ gözüyle bakan Trump’ın yüzünden bu savaş her geçen gün daha agresif bir hâl alıyor.
Savaş kızıştıkça da son 10 yıldır, “teknoloji” adına bize zorla dikte ettirilen kavramların arka planlarında ciddi siyasi “inşaatlar” görüyoruz.

TİCARETİ TEKNOLOJİ İLE BİRLEŞTİRMEK

Bize öyle öğrettiler ki internetin her eve daha yeni yeni girdiği, ev telefonlarını meşgul edip o yavaş hatlar üzerinden bağlandığımız o “masum” dönemde, “Artık internet çağındayız, bütün siyasi kavramlar ve politik savaşlar bile buna göre şekillenecek” dediler…
Öyle pazarladılar ki teknoloji firmalarını, sanki hepsi bir sivil toplum kuruluşu, tüm ‘dünya barışı’ için, tüm insanlığının daha “müreffeh” seviyelere çıkması için çalışıyorlarmış gibi anlattılar.
Arada bir bunlarından eni konu “ticari vergi levhası” olan firmalar olduğundan dem vurucak olunca, hemen lafı ağzımıza kapıyorlardı, “Ee, canım adamlar o kadar teknik alt yapı yapıyor, az biraz para kazanmasınlar mı?”
Az biraz mı?
Amazon dünyanın en büyük firması bugün, yaptığın işin kökeni “ticareti teknoloji ile birleştirmek”.
Bazı “tuhaf” mistik/yarı dini yapılar tarafından “teknoloji çağının yeni peygamberi” olarak etiketlenen Elon Musk, yani paypal’ın kurucusu bu savaşların ortasında sözüm ona “barışçıl” bir arabulucu.
Paypal’ın kurucusu.
İnsanlık tarihi kadar eski bir konu olan “para alışverişi” meselesini teknoloji ile birleştiren kişi.
Şimdiler de ise yine tarih kadar eski “ulaşım” meselesine el atmış, petrol tahakkümünden dünyayı kurtaracağım diyor ve milyonlarca genci etkileyip inandırabiliyor.
Uzaya füze atıyor, buraya gelip anıtkabirde selfie çekiyor.
Amazon’un sahibi Bezos, Amerikan’ın “köklü” gazetelerini birer birer satın alıyor.

MİLLİYETÇİ GOOGLE!

Artık teknoloji-siyaset-ticaret diye ayrımların olmadığı bir dünyaya “merhaba” demek zorunda bırakılyoruz.
Böyle giderse elinde kamu yönetimi diploması olan genç, aynı zamanda “işletme” masterı yapmak zorunda kalacak.
Ya da işletme mezunu gencin eğer bunun üstüne bir de “network/ağ programcılığı” sertifikası yok ise iş bulmakta zorlanacak.
Bütün bu sınırlar muğlak hâle gelmişken, devletler de boş durmuyor, sermayenin emrinde “devlet edebine” yakışmayacak hamleler yapıyor.
Trump, Çin malı telefonlara savaş açıyor.
Ve bize “Teknolojinin temiz yüzlü milenyum sufileri” diye pazarlanan Google hemen selam çakıyor Trump’a ve Huawei marka telefonlardan kendi ürünlerini çıkartıyorlar, milyarlarca dolar zararı göze alacak kadar “milliyetçiymiş” demek Google.

DO NO EVİL’E NE OLDU?

Burakın siyasi emir almayı, 2000 yılların başlarındayken “Do no evil!” sloganı ile gençlerin kalbini kazanan Google. Yani “Hiç kötülük yapmayan”, insan kaynakları haberleri sayesinde tüm gençlerin iş bulma, kapağı atma hayallerini süsleyen Google, Trump’ın bir emri ile “Çin pazarından” feragat ediyor.
1.5 milyarlık Çin Pazarından…
Ya da artık Trump amcaları onlara ne vaad ettiyse.
Aynı savaşın öte yanında ise “yüzbinlerce” mühendis ordusu yetiştiren, bu ordulara her yıl yeni “yüzbinler” ekleyen Çin, “kendi yerli ve milli” işletim sistemini yazmak için kolları sıvıyor.
Bu vesile ile “yerli yazılım”’ın önemine dikkat çekelim.
Mesele bu teknoloji savaşlarında, “Ee biz de işte kendi yazılımımızı ürettik artık, filanca siteye girin, e-devlet üzerinden filan yerden indirin!” demekle olmuyor.
Önce gençlere, ardından tüm topluma kendi teknolojik ürünlerinizi sevdirmeniz lazım.
Bağımlılık yapmış ürünlerin yerine yenisi koymak, dünyanın en büyük reklam şirketlerinin kafa patlattığı konuların başında artık.
TEKNOLOJİYLE KURULAN  DUYGUSAL BAĞ

İnsanlar bir teknolojik ürüne “bağlanınca” onunla arasında resmen duygusal bağ kuruyor, bu yüzden başka bir ürün kullanmak istemiyor, asıl “psikoz” burada başlıyor. Yani aslında “teknoloji savaşlarının” altında “psikolojik harp teknikleri” yatıyor.
Çin, isterse bir gecede Android işletim sistemine alternatif, yüzlerce farklı versiyonda işletim sistemi üretir, gayet de güzel çalışır, mesele kod yazmak değil.
Asıl mesele, kültür emperyalizmi ile medya üzerinden yürütülen, teknolojik gibi gözüken aslında “psikolojik” bir savaşın varlığı. Bu savaşın kodlarını doğru okumadan atacağınız hiç bir mermi hedefini bulmuyor, bulamıyor.
Bu savaşın psikolojik boyutu siyasilerin “fiyakalı” demeçleri arasında kayboluyor.
Çin demiş ki güya, “Trump tepemizi attırmasın, bütün yatırımlarımızı Amerika’dan çekip, İngiltere’ye yaparız ha!…”
Sanki Çin’li siyasiler, Amerika diye bir devletin aslında var olmadığını, işlerin biraz ters gittiği bir İngiliz ileri-karakolu olduğunu bilmiyorlar mı?
Bu kadar karmaşık konular varken, kelli felli Washington Post’un bir sürü analizi var, ancak hiç biri “Trump aslında Çin Başkanı Xi Jinping ile masaya oturmadan önce elini güçlendirmek istiyor” seviyesinden öteye gitmiyor, bütün mevzu sanki “Tahtakale’nin fiyatlandırma” rutin işleri gibi.

BİZ BU SAVAŞIN NERESİNDEYİZ?

Bu teknoloji savaşının biz neresindeyiz, henüz karar verebilmiş değiliz.
Bizde teknoloji üretecek akıl var, bu işin emperyal boyutunu idrak edecek siyasi şuur da var ama belki de medya bombardımanları yüzünden işin psikolojik boyutuna henüz hazır olamamış bir toplum söz konusu. Ve bu toplum “tüketim” zincirine 7/24 devam ettikçe, devletin araya girip “basit, bilgilendirici bir açıklama” yapması bile zor gözüküyor. 