Taziye bayramı bugün…

İftar stadyumda yapılacaktı. 2 bin kişilik alana artık ezan okunması beklenirken girebildim. Oldukça kalabalıktı. En çok da çocukların sesi duyuluyordu. Kuş cıvıltıları yükseliyordu adeta akşamın çöktüğü göğe. İftar sofraları çocuk açmıştı sanki ve ben hem çocukluğum buluşmak hem de yetimliğim ile yüzleşmek için oradaydım.. Dünya Yetimler Günü’ydü. Her ramazan ayının 15’i olarak belirlenen bu günde, İHH iftar sofralarıyla süslemişti bu kutlu buluşmayı.

Açıkçası bu ramazan benim oturduğum en mükellef iftar sofrasıydı. Strafor tabakta çorba, pilav ve et. Kaşık sesi olmayan bir bereket deryasıydı. Görevliler, kalabalıktan dolayı oturacak yer bulamayan misafirlere su yetiştirmek için koşuşturuyordu. Derin bir sükunet, anlamlı bir hoşgörü.. “Ezan okundu ama ben daha orucumu açmadım” serzenişi şeklinde anlaşılır da mahcup düşerler diye masalarda oturanlara bile bakmıyordu ayaktakiler. Sabır hala oruç tutuyordu. Ramazan kuşatmıştı dünyanın yetim bahçesini ve 1200 yetim bayrama hazırlanıyordu.

Ve geldi bayram… Bilinir ki; Hazreti Peygamber’in dilimizden düşmeyen duasıdır Ramazan’a erişmek; “Ya Rabbi, Recep ve Şaban’ı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazan’a eriştir.” Bu dua Ramazan’ı uğurlarken de edilir; “Bizi nice Ramazanlara eriştir Allah’ım” deriz bayramı kucaklarken. Dualarla karşılayıp dualarla uğurladığımız bir bayramı daha idrak ediyoruz şimdi. Ümmetin umut havzası haline gelen Türkiye’nin bayramı buruk geçiyor yine. Ramazan günü maruz kaldığımız terör var gündemimizde. İftar saatinde canlarımıza, ciğerlerimize, gözbebeklerimize kıydılar. İnsanlığa bir kez daha savaş açtılar. Geçen bayramdan beri terörle mücadelede yüzlerce şehit verdik, kanlı örgütler yüzlerce sivile kıydı. Ama işte… Bayram geldi çattı. Bugün, yüzlerce evde onlarsız ilk bayram. Birçok evin, belki de kapı dibi komşumuzun ‘taziye bayramı’ bugün. O evleri, alevi korlanmış ocakları unutmayalım…

Kendi derdimiz yetmiyor ama bize. Yetinmeyiz de. Bu topraklar başka milletleri kucaklamak için yaratılmış adeta. Yıllardır maruz kaldığımız terör saldırılarının yaralarını sarmaya çalışırken her Ramazan bir İslam coğrafyası için harekete geçiyoruz, imtihan ediliyoruz bir yandan da. Allah’ın nasibi ve sınavı bitmiyor. Bir yaramızı saramadan ümmetin başka bir yeri kan ağlıyor. 2011’de yaşanan büyük kuraklık felaketiyle gündemimizin tam ortasına Somali düşmüştü mesela. Orucumuzu açarken içtiğimiz bir yudum su boğazımıza dizilmişti. Somali o günleri Türkiye’nin büyük desteğiyle atlattı. Ama başka İslam coğrafyalarının zorlu sınavı devam ediyor. Myanmar’da Budistlerin saldırılarına uğrayan Müslümanlar, Doğu Türkistan’da yaşanan baskılar, Afrika’nın çaresizliği, Filistin’in tutsaklığı, Mısır’ın bir Ramazan günü gerçekleşen Rabia destanı.. Ve beş ramazandır alev alev yanan Suriye…

Her ramazan hem ülkenin karış karış her köşesinde hem dünyanın en uzak ve unutulmuş bölgelerinde hem sivil toplum kuruluşları eliyle hem devlet kurumları sayesinde Türk bayrağı altında sayısız iftar veriliyor. Yetimleri soframıza baş tacı edenlerden Allah razı olsun. Ümmetin acısından hepimize bir pay düşüyor, ramazan bereketiyle yumuşayan kalbimiz bunu daha derinden hissediyor her yıl. İnşallah bayramlarımız da bir olur diye dua ediyoruz. Bayramlarımız bayram olsun diye…

Ramazanın bize getirdiği ve ‘hala’ iyi ki var dediğimiz birçok güzellik var. Umut var. Bir yanda da hüzün ve buruk bayramlarımız. Zamanı yaratan ve bereketlendiren, bizi mübarek ramazan ayına ulaştırıp, bayrama kavuşturan Rabbimize sayısız hamd-ü senalar olsun…

Son olarak bu ramazanın yazmadan geçemeyeceğim güzelliklerini belirtmek istiyorum;

1- TVNET’in her akşam bizi Kudüs’e götüren iftar programları, Türkiye’nin televizyonculuk tarihine geçecek bir başarı öyküsüydü. İsmail Halis ve ekibi sağ olsunlar, var olsunlar. İftar sofralarımızı Mescid-i Aksa’nın bahçesinde, Zeytin Dağı’nın eteklerinde kurduk sayelerinde. Gökte kurulan şehrin maneviyatı altında açtık oruçlarımızı. Ayaklarımıza Kudüs gücü geldi..

2- Önceki senelerin gizli Ramazan gündemi israftı aslında. İftar sofralarında nefes alınacak yer bırakmayan otel ve restoren işletmeleri bir iç hesaplaşmaya gitmişler anlaşılan. Lüks ve şaşa ile ‘israf sofraları’na dönüşen masaların sayısı bu Ramazan bir hayli azdı. İftar verenlerden çok davetlilerin eleştirileri ile bir bilinç oluştuğu ortada. Şükretmek gerekiyor.

3- Ramazan hocaları… Aslında çok tartışılması gereken bir konu ama onların da devri geçiyor yavaş yavaş. Ucundan köşesinden magazin tadında haberlere konu olsalar da geride bıraktığımız Ramazan ayında daha öğretici ve nitelikli yayınlar yapıldığını söylemek mümkün. Yalnız, Nihat Hatipoğlu’na soru soran vatandaşların, prodüksiyon ekibi tarafından yönlendirildiğine dair sosyal medyada çok sayıda yorum okuduğumu not düşmek isterim.