ABD’nin, AB’nin uçaklarını “bizim” F16’lar mı durduracak, eğer bizi tekrar işgal etmek isterlerse… Öylesi bir ortamda havalanan F16’larımızın içindeki pilotların FETÖCÜ olmadığından nasıl emin olacağız? Hadi öyle değiller diyelim, bize saldıran uçaklara karşı F16’ların dost/düşman” kodlaması nasıl aşılacak? Bütün bu sorulara cevap vermeden NATO kelimesini duyunca tir tir titreyip “15 Temmuz şehitlerini rahmetle anmak”, sokaklara çıkıp bayrak sallamak ne kadar “samimiyetsiz” kalıyor.
15 Temmuz hâdisesinin üzerinden tam 3 yıl geçmiş. Geçen zamanda ülke içinde pek çok sular akmış, gürlemiş, dere yataklarını taşırmış ama iş TSK’nın yeniden yapılanmasına gelince, hâlâ her geçen gün yeni kripto-FETÖcülerin görevde olup yakanlandığının haberlerini alıyoruz ardı ardına…
Yakala, yakala bitmiyorlar.
Basit bir suç şebekesi değil bu.
150 yıllık bir intikam serüveni.
Batı’nın hayatta en çok korktuğu şey olan “Türk askeri fobisine” karşı aldığı bir önlem, belki de yüzyıllık “devşirme” savaşlarının son dönemeci.
Suç şebekesini bırakın, terör “örgütü” tabiri bile az kalıyor bunlar için. Dünya’da hiç bir ideoloji, vaat veya motivasyon, müritlerini/esirlerini 40 sene sabırla bekletemez. Oysa bunlar TSK’yı ele geçirmek için tam 40 sene gizlenmişler. Sabır taşı olsa çatlar, çatlamamışlar.
BİR TOPLUMU ESİR ALMAK İÇİN…
Mesele sadece işte böylesi bir “örgütlenme” ile alakalı değil, topyekün sosyal bir “cultural cultivation” dedikleri türden “kültür tarımı” yani toplumun düşünce genetiğini ilmek ilmek örmek ile alakalı… Çünkü bu küresel çetenin ağa babaları hep şunu savundu: “Bir toplumu esir almak için nükleer silahlardan önce gıdalarını kontrol etmeliyiz ki, zihinlerini de kontrol edelim!”
Türkiye’nin resmi ideolojisi, özellikle 1960 darbesinden sonra filizlenen bu ceberrut zihniyet böyle olmasaydı, bunlar böyle “örgütlenebilir miydi?”
Marshall yardımları sayesinde bebelerimize “süt tozu” serpiştirildiği yıllarda, Yeşilçam prodüksiyonları Amerika’dan ihtal edilen bilumum kültür numunesini yere göğe sığdırmasaydı, NATO denen o küresel çetenin silahlı birimi Türk toplumunda bu denli karşılık bulabilir miydi?
NATO yüzünden Türk ordusu hep sendeledi, topal yürümek zorunda kaldı.
Terörle mücadele için silah istedik, vermediler. Kendimiz yapmak zorunda kaldık.
Tatbikat şovları dışında hiç onları yanımızda hissetmedik. Kendi “İHA”mızı yapıp, kendi istihbaratımızla uçurup hedefi vurmak zorunda kaldık…
HEP GÖBEKTEN BAĞLIYDIK
Ama nedense hep göbekten bağlı kaldık bu küresel çeteye…
Şimdilerde ise başka bir ülkeden, NATO ve kurucusu ve hamisi ABD bize vermediği için hava savunma sistemi almak istiyoruz, bin dereden sular gelmeye devam ediyor.
Neredeyse en doğal hakkımız olan bu “pahalı” ticareti yapıyoruz diye sanki yeni bir darbe atlatmış gibi sevineceğiz. Milli meselelere meraklı sosyal medya ergenler, açmış “flight radarı”, Rusya’dan gelen askeri kargo uçaklarına bakıyorlar, “Nerede kaldı bu S400’ler?” diye heyecan yapıyorlar.
S400 değil S500 alsak, S600’lerin muadillerini kendimiz üretsek, şu soruları sorup sorumlularını direkt cezalandıramıyorsak; tam anlamıyla egemen devlet olamayız, hep kaçak güreşiriz:
15 Temmuz gecesi kendi halkını bombalayan “Türk” F16 pilotlarına, yakıt ikmalleri İncirlik üssünden, ABD’li “arkadaşları” tarafından sağlandı mı, sağlanmadı mı?
O gece Erdoğan’ı taşıyan uçağın peşindeki F16’ları iki adet Mig-29, hem de Balıkesir/Marmara denizi semalarında taciz etti mi etmedi mi?
İkileme bak!
Etti desek ayrı bir dert, etmedi desek ayrı bir dert…
15 Temmuz’dan önce, Bakanlar kurulu kararınca “olası bir kaos” durumunda TBMM kararı olmadan NATO askerlerinin ülkemizde konuşlandırılmasına izin verildi mi, verilmedi mi?
15 Temmuz için “bariz bir NATO işgali” neden diyemiyoruz da, bütün topu “okyanus ötesine” atıyoruz? Sanki işin tek planlayıcısı orasıymış gibi… Sanki NATO bütün bu hain planlardan beriymiş gibi…
Her Türk gencinin kafasına “Türk milleti ve ordusu, özellikle terörle mücadele konusunda NATO’dan hiç bir destek görmemiştir, aksine köstek görmüştür” fikrini nasıl kazıyacağız?
Marshall yardımlarını öve öve bitiremeyen dedeler mi anlatacak bunu gençlere?
NATO’nun alternatifi elbette Rusya’nın, Çin’in kucağına atlamak değil; mesele kafamıza örülen maskelerin altındaki “100 yıldır özenle ekilen tohumları” ayıklayabilmek…
İtiraf edin işte, toplumun büyük kesimi hâlâ korku içinde… Nasıl olurda ABD’nin, AB’nin sözünü dinlemeyiz de “hava savunma sistemi” alırmışız?
Adamlar bizi kendi uçaklarımızla, kendi pilotlarımızda bir gece içinde tam kalbimizden vurdu. Bu eylemi yapanları hâlâ “insan hakları” kisvesiyle korumaya çalışıyorlar. Kaçıp kendi ülkelerine sığınanlara kol kanat geriyorlar…
Bırakın ABD’nin civarımıza yaptığı yığınağı, İngiliz savaş uçakları bile devrede artık. F35’lerini Kıbrıs’a yerleştirmeye başladılar bile…
BİZİ KENDİ UÇAĞIMIZLA VURDULAR
Kendi uçağımızla bizi hançerleyen, kendi uçağıyla neler yapmaz?
Yazılımları yerli olsun diye ter döken Aselsan mühendislerini öldüren FETÖ ile el eleler. Dikkat buyurun, halen aktif muvazzaf subayları olan FETÖ ile…
ABD’nin, AB’nin uçaklarını “bizim” F16’lar mı durduracak, eğer bizi tekrar işgal etmek isterlerse…
Öylesi bir ortamda havalanan F16’larımızın içindeki pilotların FETÖCÜ olmadığından nasıl emin olacağız?
Hadi öyle değiller diyelim, bize saldıran uçaklara karşı F16’ların dost/düşman” kodlaması nasıl aşılacak?
Bütün bu sorulara cevap vermeden NATO kelimesini duyunca tir tir titreyip “15 Temmuz şehitlerini rahmetle anmak”, sokaklara çıkıp bayrak sallamak ne kadar “samimiyetsiz” kalıyor…
Biliyorsunuz değil mi, o gecenin sabahında, saat 5 gibi örgütün tüm üyelerine mesaj gitti, “Bir elinize Türk bayrağı, bir diğer elinize Recep Tayyip Erdoğan posteri alıp meydanlara çıkın ve hizmet hareketini kötüleyin” diye…
İşte bütün bunlar ortada iken, en doğal hakkımız olan “hava savunma sistemlerini” parasını verip satın almaya çalışan devleti, kendi boyunlarındaki “NATO” tasması fazla sıktı diye eleştirmek nasıl bir “vatanseverliktir?”
Süt tozu ne kadar sahici ise, bunların vatanseverliği de o kadar sahici…