Dünyanın gündemi kendi güzergahında sağa sola yalpalayarak giderken, maalesef Türkiye’deki gündemi en çok ekranlarda horoz dövüşü ve yalan haberleri ile bilinen 2 tv kanalı, ekşi sözlük ve sosyal medyadaki bir takım iftiracı gürühları belirliyor. Yalan haberlerinden vazgeçmiyorlar, aynen 1930’ların Hitler Almanya’sının propaganda taktiklerini uyguluyorlar, yalanları ortaya çıkınca hemen bir başkasını uyduruyorlar, çünkü dertleri sürekli topluma bir huzursuzluk, gerilim dalgası pompolamak.
Virüslerden, Suriye rejimine, darbecilerden, depremzedelere kadar her türlü önlemi başarı ile alan devlet maalesef “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek üzere sosyal medya üzerinden kasten yalan haber yaymayı” cezasız bırakıyor. Hem ceza vermeli, hem de çok ciddi önleyici tedbirler almalılar oysaki.
Tıpkı gezi olayları ve 15 Temmuz öncesi gibi, sosyal medyada binlerce “bot” hesap açılıyor şu günlerde, bunu CHP’nin liderinin, ortada fol yok, yumurta yok, erken seçim yok, “yakında iktidar olucaz” demesi ile birlikte okumak lazım. İHA, SİHA, milli hava savunma sistemleri üretmek mükemmel ama tv kanalı satın almak ve gazete çıkarmak ile bu muazzam örgütlü propaganda silahları ile mücadele etmeyi maalesef devletimiz hep öteliyor. Sosyal vak’a gibi görünen “trendler” aslında toplumlarda kökten yaralar açılsın diye gönderilen birer “denizaltı torpilinden” farksız. Dert hiçbir zaman kuru kuruya çevre duyarlılığı, kadın cinayetleri, lgbt hakları vs. değil, bu konular üzerinden toplumu birarada tutan ne kadar “harç” var, bunları etkili bir şekilde sulandırıp, gücünü azaltmak.
Özellikle bu aralar sosyal medyada çok tık alan “eskiden tesettürlüydüm, artık değilim” diye fotoğraf atan genç kızların çoğunun sahte hesaplar oluşuna dikkat çekmek gerek.
Zira “şahsî tercihmiş” gibi gözüken bu tarz “ergen eğlenceleri” bile hesaplı, planlı. Bu tarz fotoğrafların haberine de BBC’nin hemen atlaması zaten başlı başına bir “espiyonaj” konusu olmalı.
Aynı BBC, yatlarda sefa süren tipleri, “Halkın fakirlikten beli kırılıyor” diye uydurma haber ile belgesel havasında veriyor, haberin yalan olduğunun ortaya çıkması hiç önemli değil, gerekli fay hatları zayıflamış oluyor, bu yeter.
BBC’yi “özerk medya kuruluşu” zannedenler elbette İngiliz gazetesi DailyMail’in sürekli “deizm” propagandası yapmasını da “tarafsız sosyolojik tespit” olarak algılarlar. Aynı gazetenin bazı sayfalarında “magazin soslu erotik fotoğraflarla bezenmiş” ilginç(!) haberlerden sonra şöyle manşetler de var:
‘DÜNYANIN ÜÇÜNCÜ BÜYÜK DİNİ…’
Bu şekilde bir başlık atıyor İngiliz DailyMail gazetesi. “Dünyanın üçüncü büyük dini acaba nedir?” diye insanı merak ettirmek için. İddialarına göre dünyanın Hristiyanlık ve İslam’dan sonra üçüncü büyük “dini” herhangi bir dini olmayan vatandaşların seçimi imiş. Şimdi bu tarz bir laf cambazlığını istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz. Mesela bu haberi bizim medyalarımız alsa, Türkiye›nin ortamına göre, veya daha basit tabir ile nabza göre şerbet vermek niyetiyle, «Dünyada laiklik yükselişte» diye manşet atabilirler. Ya da Türk televizyonlarında utanmadan ateistlerin ne kadar başarılı insanlar olduğu propagandasını yapan sözde televizyoncular kalkıp bu haberi «ateistlerin sayısı artıyor» diye verebilirler. Ne de olsa pek çok Türk gazeteci kendi ideolojilerini Türk toplumuna dayatmak için zaman zaman sırtını batı medyasına dayar.
Oysa kanaatimizce böylesi bir haberin doğru okumasının öyle laiklik veya sekülerlikle filan ilgisi yok. Pew Forum’un yaptığı ve İngiliz basınının yayınladığı bu “araştırmada” asıl vurgulanan dert, haberin, doğru ve tam bir tercümesi yapılınca ortaya çıkıyor. “Hâlihazırda var olan dinlerle herhangi bir bağı olmamak” durumu “yeni bir inanç sistemi” olarak tanıtılıyor. Üstelik gazetenin bu araştırmacılara dayanarak ettiği iddiaya göre bu “yeni inanç sistemi”, Hristiyanlık ve Müslümanlıktan sonra üçüncü bir din olarak “yükselişte”. Sürekli bir “yükselişte” tabirine vurgu yapılınca, bu yeni sözde inanç sistemi, yeni ve moda olan şey diye özellikle gençlerin aklı çelinmek isteniyor.
Elbette bu “yeni inanç sistemine” yeni bir din demek büyük bir hata ama asıl dert bu. Çünkü insanoğlu, 21. yüzyıla girmişken, çağlar üstü derin bir “hüsran” içindeyken, yeni inançlar aranıyor. Batıda bazı odaklar, medyalarını ve diğer politik şerlerini kullanarak sistematik olarak kendi toplumlarını önce Hristiyanlıktan, sonra da İslamiyetten soğuttular. Şimdi de “inançsız” olmayı yeni bir “inanç sistemi” olarak pazarlıyorlar ki, modası geçmiş laiklik, ateistlik gibi lafları kullanmak zorunda kalmasınlar.
10 yıl içerisinde ergenliğe girecek yeni kuşakları böyle zehirleyecekler anlaşılan, bu kadar “yeni dünya düzenleri”, yeni dünya dinleri, ruhçuluklar, new age akımları vs. varken, ateistlik propagandası yutmaz, laiklik desen 1930 model gerici kafalara uyar, “instagram” gençliği için fazla ideolojik kaçar, öyleyse “herhangi bir dinle bağlantılı olmamayı” yani dinsizliği yeni bir “inanç” sistemi olarak pazarlayacaklar.
Yeni dünya düzeni dedikleri zırvalığı tüm dünyaya pazarlarken, yeni bir din anlayışına ihtiyaçları var. İnançsız bir sistemin çok çabuk çöktüğünü tecrübe ettiler, komünizmle. Öyleyse, varsa yoksa “dinsizliği” bir inanç sistemiymiş gibi pazarlayacaklar.
Elbette iş Türk toplumu üzerinden algı mühendisliğine girdiğinde duruma göre bu “radara yakalanmayan torpilin adı” ya Deizm olacak ya da feminizm ya da bir başka bir şey, o zamanki toplumsal dokuya en çok ne zarar verir bunun üzerinden karar verecekler…