Son virajı dönerken bırakılan izler

Yaklaşık 4 aydır referandum gündemi ile meşgulüz ve nihayet artık son düzlüğe girdik. Evet mi Hayır mı sorusunu şu günlerde aklından geçirmeyen ve buna tatmin edici yanıt aramayan yok etrafımızda. Elinde hesap makinası il il ve parti parti oy oranı toplayan ve kalbinden geçen sonucu bulmaya çalışan bir sürü duyarlı seçmen var bildiğim. Özellikle biz gazetecilerin telefonları susmuyor şu günlerde artık. Direkt olarak da konuya giriliyor; “Sen bilirsin, son anketlerde ne gösteriyor?” Bu sorunun yanıtını aslında bizler de soruyoruz. Edindiğim bilgileri paylaşmak gerekirse; Evet oyları son düzlükte iyice belirginleşti. “Belirginleşti” diyorum, çünkü kararsız seçmenlerin ve aslında neye Hayır diyeceğinin farkına varan ciddi bir seçmen kitlesinin Evete yöneldiğini görmek mümkün.

Fakat 16 Nisan’da sandıktan çıkan sonucun dışında, ülke olarak elde ettiğimiz önemli kazanımlar olduğunu da not etmek gerekiyor. Bunların başında da Devlet Bahçeli ve partisi MHP’nin yapıcı siyaseti geliyor. 2002’den bu yana devleti istikrarlı bir şekilde yöneten ve bu 15 yıllık süreçte sayısız badireler atlatan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin tabanda kurduğu büyük koalisyonun, 7 Haziran 2015 seçimlerinde zayıflama sürecine girdiğini yaşayıp gördük. Bu koalisyon biraz daha zayıflamış ve AK Parti’nin oyları yüzde 35’lere düşmüş olsaydı belki de ülkeyi CHP- HDP koalisyonu yönetiyor olacaktı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun MHP’yi de katarak “yüzde 60’lık blok” söylemi üzerinden kurmayı arzuladığı koalisyonun dillendirilmesine bile öfke ile karşı çıkan Devlet Bahçeli’nin o günkü tavrının ne kadar önemli olduğunu ise sonraki süreçlerde çok kere gördük, şahitlik ettik.

8 Haziran günü gazeteci arkadaşlar ile yapmış olduğumuz sohbette söylediğim ve bir yıl önce bu sayfaya taşıdığım notu bir kez daha hatırlatmak istiyorum: “Bahçeli, AK Parti ile koalisyona karşı. Fakat HDP dışında bir formül de üretilemez. Devlette devamlılık esastır. Şu an devlet AK Parti. Bahçeli, kısa sürede bozulacak bir koalisyona ortak olup vebal altına girmez. Kötü polisi oynayarak AK Parti’yi seçime götürüp, devletin devamlılığını sağlayacak. Kendi ‘devleti’ne ne olacağını ise zaman gösterecek.” (20 Nisan 2016)

Devlet Bahçeli’nin koltuğunun yani kendi ‘devleti’nin ne kadar önemli olduğu ise 15 Temmuz gecesi, bir sağlama testi olarak önümüze geldi.  Ben yine o günlerde, genel başkanlık koltuğu elinden alınmak istenen Bahçeli’ye FETÖ tarafından yapılan operasyona dikkat çekerek şu cümleleri kurmuştum, “Eğer bu yapı bugün Devlet Bahçeli’yi koltuğundan edecek gücü bulursa, yarın ‘devletin’ kendisine yeniden saldırmaya cesaret edecektir. Zemin bulacaktır. Görünen o ki, MHP liderinin koltuğu 1 Kasım seçimleri kadar önemlidir.”

Neticede benzer bir el çektirme süreci yaşandı ve Bahçeli’yi koltuğundan etmeye çalışanların hem yargı hem de siyasi ayağının bağlantıları büyük ölçüde deşifre oldu. Kanaatimce, Devlet Bahçeli’siz MHP, 15 Temmuz darbe girişiminin siyasi ayağı olarak FETÖ’nün hizmetine sokulacaktı.

15 Temmuz darbe girişimine “kontrollü darbe” diyen CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, o gece Atatürk havaalanında tankların yanından yürüyüp, Bakırköy Belediye Başkanının evine sığınırken, Devlet Bahçeli evinden MHP Genel Merkezi’ne gidiyordu. Kurmaylarını toplayan Bahçeli’nin ilk işi siyasi iktidarın yanında ve darbe girişiminin karşısında olduklarını duyurması olmuştu.
MHP; siyaseti, ideolojiyi, önyargıyı ve tüm rezervlerini bir kenara bırakıp devletinin yanında durmasını bilirken, Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP’nin 15 Temmuz’a rağmen devletten ve milletten hızla uzaklaşmayı seçmesi ise hafızalara kazındı.

AK Parti-MHP ittifakı geride bıraktığımız referandum sürecinde siyaset dışı bir duruşla devlet ve millet için birlikte hareket edilebileceğini ortaya koydu. Bu ittifakın oluşturduğu havanın geleceği de inşa edeceğini düşünüyorum. 35 yıldan beri PKK ile ve son 5 yıldır da DEAŞ terörü ile mücadele eden ve son 2 yılda büyük bir mesafe kat eden Türkiye’nin her şeyden önce yerli ve milli bir neslin dik duruşuna ihtiyacı var. Türkiye, 2013’teki Gezi kalkışması ile başlayarak; içeriden ve dışarıdan türlü saldırılara ve siyasi operasyonlara maruz kalırken halk yerli ve milli bir duruş sergilemeseydi, şu günleri hayal bile edemezdik.

Yıllarca bu ülkeye ‘altın nesil’ yetiştirmekle övünen, “eğitim faaliyetlerimiz ortada, ‘milli ve yerli’ kavramlarının tam karşılığı bizleriz” diyerek sistemin kılcal damarlarına sızanlar, devlete hançer üstüne hançer vurmaya kalkışırken karşılarında AK Partili ve Ülkücü gençleri buldu. 15 Temmuz gecesi omuz omuza veren bu gençliğin yeni Türkiye’nin geleceğini inşa edecek olması ise en büyük kazancımız.

Son olarak; kayıtlara bir kez de bu sayfadan geçmesi babından; süreçte Eveti en doğru ve en anlaşılır bir şekilde anlatan çizgide gazetecilik yapmaya çalıştığımızın altını çizmek istiyorum. TVNET televizyonu ve Yeni Şafak’ın referandum araçları Anadolu’yu karış karış dolaşarak hem halkın nabzını tuttu hem de Evetin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu hem anlattı hem de yansıttı. Aynı şekilde yine medya grubumuz bünyesinde çıkan “Güçlü Türkiye” eki de referandum sürecine önemli bir katkıda bulundu. Evet tercihinin akla hayale gelmez yalanlar, çarpıtmalar ve profesyonel maniple operasyonlarına maruz kaldığı süreçte yerli ve milli bir çizgide yayın yapmanın ne kadar önemli olduğunu da bu 4 aylık süreçte çok net bir şekilde görmüş olduk.