Beden, akıl, mal, din ve nesil insana emanettir. Bu yüzden İslam; canın, aklın, malın, dinin ve neslin korunmasını emreder. Bunların korunabilmesi, çevrenin/kâinatın muhafazasına da bağlıdır. Yani kâinattaki ilahî zinciri bozmamak, bir başka ifadeyle fıtrata uygun davranmakla mümkün.
Özellikle çağımızda korunması emredilen tüm emanetlere insanoğlunca ihanet edildiği herkesin mâlûmu. Mesela oldukça yaygın kullanılan sarhoş edicilerin haramlığı konusunda açık nas/delil var. Bu yüzden hiçbir zaman tartışma konusu edilmez. Peki diğer zararlılar için yok mu?
Kur’an-ı Kerim sarhoş edicilerin yanı sıra; kan, domuz, Allah adı anılmadan kesilen veya kendiliğinden ölmüş hayvanları açıkça haram kılar. Fakat nehiy bununla sınırlı değil. Kur’an-ı Kerim nâzil olduğu zaman olmayan ancak sonraları ortaya çıkacak zararlılar hakkında bir hükmün olmadığını düşünmek İslam’a iftira olur.
Din, ḫabіѕ (ﺚﻴﺒﺧ) yani necis olanları haram kıldığına göre, bunun zıddı olanları da elbette helâl kılmıştır. Burada “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin ‘tayyib’ olanlarından yiyin. Bu hususta azgınlık etmeyin; yoksa gazabım üzerinize iner. Kimin üzerine gazabım inerse o helak olur” (Tâ-hâ s. 81) Ayetini dikkatle okumayı tavsiye ederiz.
Demek ki, ḫabaіѕin zıddı tayyibattır. Bir şeyin helâl olabilmesi tayyib (ﻃﻴّﺐ) yani fıtrî özelliklerini korumasına bağlıdır. Ölçü bellidir. Ehli, hüküm çıkarırken bu ve benzer delillere müracaat edecektir.
Sürekli reçete edilen bir ilaç düşünün, bir gün bunun insan için zararlı olduğu ortaya çıksa ve ehlince sakınılması emredilse, bu geçmişte insanlarca kullanılıyordu diyerek sigarada olduğu üzere mazeret üretilebilir mi? Israrla ‘hayır, ben bu ilacı içeceğim’ diyebilir mi insan?
Yazının devamı 922. sayımızda