Şeref dilencilerine sesleniyorum: Size zırnık yok!

Öyle kırık pencereli de olsa viranemize eteklik kumaşlardan giysiler dikip yaşıyorduk. Hepimiz “bize bir şey olmazlarla” rütbeli gamsız. Hepimiz bencillik şatomuzda damsız. Hepimiz, bir başkasının hayal kırıklığı olmuş merhamet kurağı çölümüzde sanki bir haltmışız gibi debeleniyorduk. Planlarımız vardı tatil köyümüzde bütün patatesler bize kızaracaktı, üç beş araziye heves güdüp öyle dikmeye çalıştığımız taşlarla gurur duyacaktık.
El âlemdi bizim jürimiz. Üç evet alacaktık riyamıza ki şu dünyada finale kalmak gibi zırva hayallerimiz vardı. Alınacak intikamımız, yakılacak köprülerimiz, kapak olsun suda beklettiğimiz cümlelerimiz vardı.
Biz başkalarının gözünü alsın diye şıklaştırdığımız hayatımızın sefili olduk. Zor biriktirip kolay harcadığımız dostlarımızla aramıza koyduğumuz riya mesafesi, sosyal mesafemiz için de zaten bir fragmandı. Hoş, kötülükle aramızdaki mesafeleri kaldırmaktan, dünya ile aramıza mesafe koymayı da unutmuştuk.
Top top ipekli kumaşlar kestirip o telaşın içinde ışıltılı goller atmak, koşuşturmak, çocuklarımıza, alışveriş merkezlerindeki vitrinlerden daha az sarılmak gibi önemli gündemlerimiz, koşu bantlarını daha fazla ileri sarıp daha az incelteceğimiz kabalıklarımız vardı. Laf yetiştirmek de muazzam konforlu, oturduğumuz yerde renk renk desen desen örümcek ağıydık.
Böyle sıkışıp sıkışıp, göğü de üstümüze alçaltıp azıcık kâr fazlasıyla Güneş beklerken bir sabah uyandık ki, korkumuzu hangi panikle kombinleyeceğimizi düşünüyoruz. Haydaaa! Minik virüse okuduğumuz belâlar aslında ufak çaplı “Eyvah”larımızın galerisiydi. ‘Aman bize bulaşmasın’ diye ağız burun büktüğümüz mülteci kardeşlerimizin ahı virüs bulaşmaya başlamıştı işte.
Kalp hıfzıssıhhası, şahsî hijyenimizden önemliymiş değil mi? Bizi kendimize getirmek için hangi duraktan taksi söylememiz gerektiğini anlamış olduk mu? Ciğerimizin beş para hatta daha fazla edişi, hangi havalı hayatlardan izole oluşumuzla doğru orantılıymış bildik mi? İnsan kendi ruh sağlığı raporunu yazıyor şu anda. Bana bulaşmayan virüs bin yaşasın deyicileri eliyor kader. Diğerkâm olup kendi inzivasının dervişi olmuşlar kazanacak.
Peki, başka neleri gördük? En yakınımızda havlayanların uzaktan bile eğitilemeyeceğini gördük.
Ne demiştik, içimizdeki alçakların yaptıkları, Çinlilerin sabah kahvaltısında yediklerinden daha fazla midemi bulandırmaya başladı. Sağlık Bakanımızın Koca adamlığı, tevazusu, azmi, vakarı ve tüm şifa seferini salya salya alaylarıyla havaya sıkmak isteyen bir takım zirai atıkları gördük.
Hep vardılar, öyle bayatlar ki en güncel ufalanışlarını izliyoruz. Dayanışma günleri kapsamında, kenetlenmekten başka çareye sığınmayışımızı aşağılayan yüksek sefiller ordusu hiçbir zaman insan olmamıştı ki…
Bağış çağrısına ‘zırnık yok’ diyerek böğürenlerin, kendilerini minnet edilecek adamdan saymalarının komikliğini yazmıyorum bile. Siz de bir bağış kampanyası düzenlemişsiniz farkında değilsiniz, şeref, haysiyet, merhamet, vicdan, vatanseverlik, duygularının olmayışı size hem el, hem ağız açtırmış haberiniz yok.
Öyle kanırtarak dileniyorsunuz ki, öyle yanık hırlıyorsunuz ki insan cebindeki sonsuz şerefi bağışlamak istiyor lakin ben size bağışlanacak şerefin, haysiyetin, cimrisiyim. İnsan bir ömürlük yatırımını sizler gibi aşağılık yapılarla heba etmek istemez öyle değil mi? Biz, sizin dilendiklerinizin fazlasıyız. Sizin fazlalıklarınızda eksik olmanın şerefiyle yaşarız.
Bu sebeple bize çok, size zırnık yok.