Şar Dağı ve hür ufuklar

Şar Dağının tepeleri bahara aldırmadan karlarla örtülü hâlâ, o tepeler sanki beyaz bir takke takmış gibi görünüyor uzaktan. Baharın ilk günlerinde biz de yirmi beşe yakın bayanla kıştan kalan bir günde Şar Dağına çıkalım; Bir gece orada kalır, hâlâ karlarla örtülü olan o tepede hem kışı yaşar hem de bahara hazırlık yaparız dedik. Eskiden ismi Türk Tepesi olan bir tepeden seyretmek güzeldi bu dağları. İnsan plan yapar, hazırlık yapar, elinde bir listeyle bir programı olur ona göre yola koyulur. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Ancak biz kendi planımızı değil, kaderimizin öngördüğü programı yaşadık. İki minibüsle Üsküp’ten yola koyulduk, Kalkandelen’e vardığımızda son kez nelere ihtiyacımız olduğuna baktık, son hazırlıklar da tamamlandıktan sonra Şar Dağ’ının eteklerinden yukarıya doğru çıkmaya başladık. Araba yukarıya doğru çıkarken kulaklarımızda bir baskı hissediyoruz. O kıvrıntılı yollardan çıkarken şehri izlemeye koyuluyoruz, gitgide küçülen şehir minyatür bir hal alıyor.

Şar Dağlarının % 56’sı Makedonya, % 44’e yakın kısmı da Kosova sınırları içinde. Bu dağ silsilesinde birçok doruk noktası var. En yüksek yeri “Büyük Türk Tepesi” olarak anılan 2747 metrelik yükseklikteki tepedir. Bu tepenin dışında Küçük Türk Tepesi, Bakırdan Tepesi, Bistra Tepesi, Lyuboten Tepesi, Baba Hasancık Tepesi gibi iki bin metre yükseklikte, bir kısmı Kosova bir kısmı Makedonya sınırları içinde kalan tepeler var. Yüz büyük kaynak, 25’e yakın büyük akarsu, 39 dağ gölü de bulunmakta. Prizren’nin Akdrin deresine dökülen su ile Vardar nehrine dökülen Vrutok kaynağından çıkan su da Şar Dağlarından gelir. Avrupa’nın en bereketli dağ bölgelerinden biridir Şar Dağı. Makedonya Cumhuriyeti ağırlıklı olarak dağlık bir bölgededir zaten, ülkenin yüzde sekseni dağlıktır. Gostivar ve Kalkandelen vadileri arasında uzanan Şar Dağının güneyinde Mavrova gölü batısında ise Korab sıradağları yer alır.

Böyle bir bölgeden bahsederken Türk şiirinde önemli bir yeri olan Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirini anmadan olmaz tabi “Üsküp ki Şar Dağında devamıydı Bursa’nın, bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın”. Bir şekilde şair Üsküp’ü, Bursa’nın devamından ibaretmiş gibi gösterir, yani Anadolu’nun sınırları ötesinde kalan bir devamı gibi görür. Aynı şekilde türkülerimizde de ismi geçer bu dağın, “Şar Dağından kalkan kazlar al topuklu beyaz kızlar…” diye başlar Vardar Ovası türküsü. Güneyindeki Mavrova gölü de aynı şekilde türkülerimize ilham olmuştur, hem de çok sevdiğim bir türküdür “Mavrova’dan aldım sümbül bir okka nohut, al beni bre sar more sümbül yanında uyut…”

Bütün bu bölge hem şiirlere hem de türkülere konu olduğundan bizler de gezimizde kâh şiir kâh türkü söylüyoruz. Amacımız doğanın içinde hem bir şekilde bilgiler edinelim, görelim, duyalım sesini, hem de ilham kaynağımız olsun. En çok da temiz hava alıp ciddi bir seminerin kalıbından çıkıp bütün duyularımızla idrak edebilelim doğanın sesini. “Şar Dağı nasıl bir dağdır?” sorusunu gençlerimiz cevaplarken gözlerinden anılar ve hatıraları geçsin. Kalkandelen’in “bayrak” olayından sonra bayrağımızı Türk Tepesinde dalgalandıralım.

Dağ gerçekten dağlandı o gece, birincisi elektriğimiz gitti, ateş nasıl yakılır onu öğrendik. İkincisi şehirden getirttiğimiz meşhur Rumeli kebapların kokusunu duyan köpekler saldırdı, yemeğimizi kurtardık, gece fırtına çıktı, hem de nasıl bir fırtına, pencereleri açacak gücü olan bir fırtına, onunla da başa çıkmayı öğrendik. Dışarda fırtına olan bir dağ evinin içinde tahmin edebilirsiniz nasıl bir ses yankılanır. O sesi duymamak için de muhabbet ettik. Beraber korktuk, beraber korkuyu yendik, ateşe beraber odun attık, nöbet tuttuk vs. Sabah namazı ve buz gibi suda abdest almak da bize dağ başlarında nöbette olan askerlerimizi hatırlattı. Şar Dağı bize öyle bir ders verdi ki bir yandan Kosova ovasına bakıp dağlandık, bir taraftan Vardar ovasına bakıp ilham aldık. Bir dağ ki iki şehir sırtını dayamış ona, biri Prizren biri de Kalkandelen. Balkanların ortasında bu iki şehir sırtını dağa vermiş gibi maziyi atiye taşıyor adeta. Şar Dağından Kosova ufuklarına bakarken, Mehmet Akif Ersoy’un Kosova şiiri yankılanıyor zihnimizde: “Nerede olsam karşıma çıkıyor kanlı bir ova/ Sen misin yoksa hayalin mi vefasız Kosova/ Hani binlerce mefahirdi senin her adımın/ Hani sinende yarıp geçtiği yol Yıldırım’ın…”

Kosova’da birilerin nasırına basıldı malumunuz, biz Şar Dağından evimize doğru yol alırken oradan türlü sesler gelmeye başladı. Kosova halkı vefasını gösteriyor, diğer taraftan Türkiye karşıtı söylemlerle oradaki yerel medya da vefasızlığını. Ancak bu yerel medyanın bir kısmı FETÖ’cü, bir kısmı aşırı milliyetçi, bir kısmı da Batılı liberallerin yürüttüğü Türkiye karşıtı kampanyanın bir parçası. Hal böyleyken sanki bütün Kosova halkı MİT’in bu operasyonuna karşıymış gibi bir görüntü vermek istediler. Yıllardır Kosova’yı sömürenler bu olayda Türkiye’yi sömürgecilikle suçlayacak kadar ileri gitti. Kosova Başbakanı Haradinay İçişleri Bakanı ile Kosova İstihbarat Şefini görevden alırken, sosyal medyada birçok yorum da “Bunu batılı güçler yapsaydı kesin madalyonla ödüllendirilirdiniz” oldu.

Aslında bu propaganda seferberliğine rağmen Kosova halkının çoğunluğu hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem de Türkiye’nin Kosova için ne anlama geldiğini biliyordu. Bunu izlediğim birçok tartışma programında duydum. Halkın büyük bir kısmı Türkiye’yi haklı bulurken, Kosova’da bu operasyon sonrası panikleyip öfkelenen Batılılar ve onlara umut bağlayan kuklacılar Kosova hükümetine yaptıkları baskılarla aslında en büyük hatayı yapıyordu. Birincisi her şey artık onların kontrolleri altında olmadığını gösterdi, bölgede güç kaybettiklerinin ispatıydı bu panik. İkincisi halkın kafasını karıştırdı, halk hükümetin bu şaşkınlığını tiye almaya başladı. Üçüncüsü ise bu bölgede Türkiye’nin etkin bir gücü olduğu anlaşıldı. Kopan bir fırtına ya etrafı temizler ya da doğaya ders verir. Her haklı mücadelenin sonunda da Allah en hayırlısı verir. Türkiye bir şekilde aslında bu bölgelere de bu hareketiyle bir ders verdi, prangaları kırmak için yol gösterdi.

Bu toprakların bir ezeli var; dağıyla, tepesiyle, bayırıyla, nehriyle ilhamını verenlere elbette ki dostluğunu gösterecektir. Özgür olmak için “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” demek gerek. Batılı güçlerin elleri kolları buralarda dolaşırken Balkanların özgürlüğü zor gibi görünse de gelecekte buradaki her ülke kendi şartlarında güçlenirse dostu da düşmanı da ayırt edebilmeyi öğrenecektir.