Rusya’nın yeni bir coğrafya ile imtihanı

Rus ordularının arkalarını sağlama almadan savaşmaktan hoşlanmadığı yönünde bir görüş vardır. Çünkü Rusya’nın geçilmez coğrafyası ve dayanılmaz soğuğu Rus orduları için daima bir güven unsurudur. Şimdi ise Rusya, Suriye’de fiilen bir savaş içinde ve tarihte dâhil olduğu savaşların aksine Suriye’nin, Rus ana karası ve Rusya’nın soğuğu ile bağlantısı yoktur. Ruslar, ana kara ile bağlantısızlıktan kaynaklanan boşluğu İran, İran’ın güdümündeki Hizbullah ve de PKK’nın uzantısı PYD-YPG ile doldurabileceğini düşünmüş olabilir. Rusların şu an bilemediğimiz başka bir güç kaynağına sırtını dayama umudu taşıdığını söyleyebiliriz. Bu açıdan Kafkasya’ya çok dikkat etmek, orada meydana gelen gelişmeleri en ince ayrıntılarına kadar takip etmek gerekiyor. Rusya’da ciddi bir öngörüsüzlüğün de belirleyici olduğu yönünde bir görüş dile getirilebilir. Kesin olan, Rusların Suriye’de ortaya çıkan siyasal karmaşayı bir fırsat olarak görüp yine kendi coğrafyası ile doğrudan bağlantısı olmayan bir yerde askeri operasyonlara girişmesidir.

Ruslar askeri olarak kendi coğrafyaları ile bağlantısı olmayan bir bölgeye daha önce de çıkmıştı, ama bu zaten bitmiş olan bir savaşın meyvelerini toplamak içindi. 1812 yılında Napolyon, Moskova seferine çıkmıştı. Bu savaşta Ruslar, arkalarını soğuğa ve soğukla bütünleşen coğrafyaya dayamıştı. Napolyon orduları soğuk karşısında mağlup olduktan sonra Fransa’ya dönmek zorunda kalmış,

Rus ordusu da onların peşi sıra Fransa’ya kadar gitmişti. Napolyon’un ordusunu takip edip Fransa’ya giden Rus ordusu, Fransız İhtilali ile dünyaya yayılan ihtilalci fikirlerden etkilenip bu fikirleri beraberinde Rusya’ya getirdi. İhtilalci fikirler kısa zamanda Çarlık Rusya’sında yayıldı ve 1825’te Aralık ayında St. Petersburg’da bir isyanın ortaya çıkmasına yol açtı. İsyan hareketi kanlı bir şekilde bastırılsa da ihtilalci fikriler 1917’deki Ekim İhtilali’ne kadar varlığını sürdürdü. Nihayet Çarlık dönemi sona erdi.

Ruslar 1552’de Kazan’ı ele geçirdikten sonra sürekli olarak doğu ve güneye doğru Türkler aleyhine hâkimiyet sahasını genişletmişti. Bu genişleme süreci on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar devam etti. Bu ilerleyiş, Ruslar coğrafi sınırlarına ulaştığı için durdu. Rusya artık coğrafyasının gücünün sınırlarına ulaşmıştı. Yüz yıl sonra Sovyetler, Afganistan’ı işgal ettiğinde muazzam gücünün doruklarındaydı. Fakat başarılı olamadı. Çünkü Afganistan, Rus coğrafi bütünlüğünün dışındaydı. Napolyon ordularını takip edip Fransa’ya kadar gitmek Çarlık Rusya’sının, Afganistan ise Sovyet Rusya’sının sonunu getirmişti.

Yirminci yüzyılın başlarında petrol savaşlarının en yoğun olduğu dönemde İran, Rusların ve İngilizlerin nüfuz sahası oldu. Rusların Sovyetler döneminde de İran üzerindeki baskısı devam etti, hatta İran’a Rus birlikleri gönderdiler. Fakat Ruslar, İran’da kalıcı bir nüfuz sahası oluşturamadı. Çünkü Ruslar, yine coğrafi gücünü oluşturan sınırların çok ötesindeydi. Aynı durum Rusların

Doğu Türkistan ve Çin macerası için de geçerlidir. Sovyetler döneminde bu sahalarda da tutunamadılar.

Putin’den sonra Ruslar, Kafkasya’da Gürcistan’ı ve Çeçenistan’ı ezdiklerinde uluslararası dengelerin kendi lehine olduğunu gördü. Bu durumu değerlendirip Ukrayna’yı işgal ve Kırım’ı ilhak ettiler. Aynı şartların Suriye için de geçerli olduğunu düşünmüş olabilirler. Bu şekilde Ruslar uzun bir aradan sonra tekrar kendi coğrafyalarından uzakta, Suriye topraklarında yeni bir maceraya girişmiş oldular.

Ruslar coğrafyalarına olan güvenle ilerledikleri hatlarda tam bir insansızlaştırma politikası takip etmişti. Hâkim oldukları coğrafyaların insansızlaştırılması, onlarda bir güven hissinin, arkalarını sağlama alma duygusunun ne kadar derin olduğunu gösterir. Bugün Rusların Suriye’deki askeri müdahalelerinin pervasızlığını başka türlü izah etmek zordur. Suriye’de muhalif yapıların hâkim olduğu bölgeleri, hava saldırılarının olanca şiddetiyle yaşanılmaz hâle getirerek insanlarda bir dehşet duygusu uyandırıyorlar. Rusların asıl amacı, dehşet duygusunu yüreklere salarak Suriye’yi insandan, muhalif yapılardan arındırmaktır. Bunu hem öldürerek hem de göçe zorlayarak yapıyorlar. Suriye’yi insansızlaştırmanın amacı coğrafyadan kaynaklanan güvensizlik hissini bertaraf etmektir.

Rusların, Türk İslam coğrafyasında uyguladıkları dehşet politikasının karşısında durmak mümkün olmamıştı. Onun için yirminci yüzyılın başlarına kadar Rus orduları sürekli olarak ilerlemişti. Rusların işgal ettikleri bölgelerde uyguladığı dehşet politikasıyla yüz binlerce insan göç etmek için yollara düşmüş ve Osmanlı coğrafyasının emin bölgelerine sığınmaya çalışmışlardı. Bu sürgünler çok acı hikâyelerle doludur. Bugün aynı durum Suriye için geçerlidir. Onların da önemli bir kısmı Türkiye’ye göç ediyor.

Bugün Suriye, Rusların rahat hareket edebileceği bir coğrafya olacak mı? Halep direniyor, Suriye’deki muhalif yapılar birçok cephede rejim güçleri, Hizbullah, DAEŞ, PYD, İran ve Ruslarla aynı anda savaşıyor. Asıl belirleyici güç ise Ruslar. Amerikalılarla İsraillilerin de dolaylı olarak muhalif yapılara karşı savaştığı bir durum var ortada. Mevcut durum neredeyse bütün bölge ülkelerinin geleceğini tehdit ediyor. Bu tehdidin kapsamına Suudi Arabistan da dâhildir. Suudiler, Mısır’ı etkisizleştirmekle kendi geleceklerini tehlikeye attı. Şimdi düğümü çözecek olan Suudi Arabistan’dır. Eğer Mısır’ın üzerindeki baskı kalkmaz ve Sisi’nin darbeci yönetimi iktidardaki varlığını devam ettirirse Rusların kendi coğrafyasından uzakta sürdürdüğü dehşet politikasının sonuçları bütün bölge ülkeleri için kötü olacak. Fakat Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Sisi’siz Mısır arasındaki dayanışma Rusya’nın coğrafyadan kaynaklanan güvensizlik hissini gün yüzüne çıkaracaktır.