Ana dilde okuma ve yazma eğitimi, gazete ve dergi yayımcılığı, usul-i cedit ilköğretim kitapları, dilde sadeleşme, yeni bir aydın ve okuyucu tipi konu başlıklarını üç tarz-ı siyasetin anlaşılması açısından birbiri ile ilişkilendirebiliriz. Bu durum Osmanlı coğrafyası için geçerli olduğu kadar Rusya Türkleri-Müslümanları için de geçerlidir. Osmanlı döneminde okuma yazma oranı düşüktü iddiasına sarılanların tarihi anlama şansına sahip olmadıkları açıktır. Ana dilde okuma yazma, yeni bir eğitim anlayışı gerektirdiği ve bunun için de köklü bir değişimin zorunlu olduğu herhangi bir kurumun değil, tarihin meselesiydi. Bu da başkalarının değil, bizim tarihimizdir.
Bütün dünyada olduğu gibi, bizde de gazete ve dergi gibi süreli yayınların hayatımıza girmesiyle birlikte yeni bir yazar ve okur tipi ortaya çıkmış oldu. Eğitimin parasız devlet hizmeti olarak halka sunulması yeni bir vatandaş algısıyla ilişkilidir. Fransız İhtilali’nden sonra devletlerin eğitimde reforma gitmeleri bu değişimin yansımasıdır. Süreli yayınların ucuz ve ulaşılabilir olması okuma bilgisinin bir ihtiyaca dönüşmesine yardım etti. Bu da bilginin çok daha hızlı bir şekilde yayılması ve yeniden üretilmesi açısından önemliydi. Her türlü bilginin kast edildiği açıktır.
Kafkasya Türklerinin ilk özel gazetesi 1875’te yayımlandı. Bu gazetenin İstanbul’da ilk özel gazeteden sadece on beş yıl sonra çıkmış olması etkileşimi gösterebileceği kadar Çarlık Rusya’sının Türkçe gazeteye koyduğu yasakları da hatırlatır. Tiflis’te yayımlanan bu ilk gazetenin adı Ekinçi’dir.
Ziraî gelişmenin önemi kadar farklı alanlarda üretilen bilgilerin yayılması ve yeniden üretilmesi de mümkün olmuştur. Ekinçi, Hasan Bey Melikzade için bir kürsüydü ve Kafkasya Türkleri ile birlikte bütün Rusya Müslümanlarının ilk özel gazetesiydi. Çarlık rejimi tarafından Ekinçi’nin 93 Harbi bahane edilerek kapatılması gazetenin toplum hayatındaki rolü hakkında fikirler verir. Yeni kürsü yeni bir aydın ve okur tipinin yapısal unsuruydu. Çarlık rejimi de olsa kamuoyunu dikkate almak zorundaydı. Nitekim 1917’de Rusya’da komünist ihtilali olduğunda Rusya Türklerinin meselelerine sahip çıkacak münevver tabaka yetişmişti. Onlar da kendi kamuoylarını oluşturmaya başlamışlardı.
İsmail Gaspıralı da ana dilde süreli yayınlar çıkarmaya çalışıyordu. Onun hedefi de süreli yayınlarla toplumsal çöküşü durdurmak ve Rusya Türkleri-Müslümanlarının hayatında yeni bir dönemi başlatmaktı. Tercüman’dan önce, süreli yayın gibi görülebilecek risalelerle okuma alışkanlığına yeni bir biçim kazandırmaya çalıştı.
Tercüman, 1883’te Bahçesaray’da yayımlanmaya başladığı zaman İsmail Bey’in ilk usul-i cedit eğitim denemesine girişmesi bir tesadüf değildir. Rusya Türklerinin hayatında yeni bir dönem başlamıştı. Usul-i cedit eğitim ana dilde okuma yazma zorluğunu ortadan kaldırıyor ve gazete okumayı bir ihtiyaç seviyesine çıkarıyordu. Kişinin bağımlı olmasına gerek kalmamıştı. Kendi kendini yetiştiren anlamındaki otodidakt kavramının bu dönem aydınları için kullanılması boşuna değildir.
Rusya Türkleri çözülme aşamasındayken yeni bir aydın ve okur tipinin ortaya çıkması süreli yayınlar ve usul-i cedit eğitimin sonuçlarıydı. Özellikle 2. Katerina döneminden sonra Kazan Türklerinin üzerindeki ticaret yasağı kaldırılınca yeni bir zengin sınıfı doğmuştu. Muhtemelen İslam dünyasında başka bir örneği olmayan millî burjuvazi, medrese ve mekteplerin yaygınlaşmasında hayatî bir rol oynamıştı. Siyasî liderleri olmayan bir topluma ulemanın rehberlik etmesi gayet tabiîdir. Onun için Rusya Türklerinin yenileşme faaliyetlerine öncülük eden medrese ve ulema sınıfıdır.
Millî burjuvazi, Rusya Türklerinin hayatına bir dinamizm kazandırmıştı. Bunun neticesi olarak Buhara ve Semerkant gibi klasik düşünceyi temsil eden merkezlere karşı eleştirel bir tavır ortaya çıkmıştı. 19. yüzyılda yeni bir yayıncılık faaliyetinin önü açılmış, sınırlı da olsa kitaplar basılmaya başlanmıştı. Kafkasya ve Kırım’dan sonra İdil-Volga Boyu Türklerinin kısa bir zamanda çok canlı bir yayıncılık ortamı oluşturmaları bu geçmişin neticesidir. 1905’ten sonra Volga Boyu’nda birçok süreli yayın örneği görülür. Vakit ve Şura gibi “vakitli matbuat” örneklerinin çok zengin bir içeriğe sahip olduğu ve dönemini etkilediği bilinmektedir.
Kafkasyalı Hasan Bey Melikzade ve Kırımlı İsmail Gaspıralı’nın aynı anda İslamcı, milliyetçi ve Batıcı niteliklere sahip olmasını garip karşılamamak gerekir. Her ikisi de Rusya İmparatorluğu’nun en güçlü devirlerinin insanıydı. Farklı unsurları bünyesinde barındırma kabiliyetini yitirdikçe fikrî ayrılıkların yaşanması kaçınılmaz bir sonuçtur. Yeni bir senteze ulaşıncaya kadar farklılıkların kendi macerasını yaşaması yeni bir dinamizm örneğidir. Bugün ideolojilerin yetersiz bulunmasını da bu çerçevede ele almak gerekir. İsmail Gaspıralı gibi büyük fikir adamlarının anlaşılmasını engelleyen de onların sahip olduğu bütüncül bakışın kaybolmasıdır.
Gerçek Hayat dergisinin 1000. sayısına ulaşması hakikaten takdire şayandır. Gerçek Hayat’a çok daha uzun bir ömür diliyorum. Bizler kendi dönemlerini etkilemiş dergi ve gazeteleri incelerken sadece yayımlandığı dönemlerin karanlıkta kalmış yönlerini açığa çıkarmıyoruz.
İsmail Gaspıralı, Hasan Bey Melikzade, Abdürreşit İbrahim, Rızaeddin bin Fahreddin, Fatih Kerimî, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Resulzade gibi fikir adamlarının yazılarını bugünü anlamak için de tekrar tekrar okuyoruz. Gerçek Hayat’ın da yüz yıl sonra aynı ilgiyle okunacağına şüphem yoktur. Özellikle son derece sarsıcı değişimlerin yaşandığı bir döneme şahitlik etmesi bakımından bu devrin yazarlarının daha şanslı olduğunu düşündüğümüzde Gerçek Hayat’ın kıymeti bir kat daha artıyor.