Recai Kutan’ın büyük ‘Mücadele’si

Biraz gecikmeli olarak da olsa Recai Kutan ile buluşmamızda aldığım notlardan yola çıkarak siyasetin ‘Recai Ağabeyi’ni anlatmak istiyorum bu hafta. Recai Bey ile bir grup gazeteci olarak, başkanlığını yaptığı ESAM’ın ev sahipliğinde düzenlenen programdan önce bir araya geldik. Recai Kutan, aktif siyaseti bıraktıktan sonra basın karşısına pek çıkmamayı tercih etti. Siyaseti de zaten torunlarını sevmek için bırakmıştı.

Kutan’ın benim için özel bir yeri var. Tamamen kendisine yeterince vefa gösterilmemesinden yola çıkarak, hayatını anlatan bir portre belgesele imza atmıştım 2013 yılında. Sağolsun dönemin Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara’nın da desteği ile hazırlanan belgesel, organize edilen vefa gecesinde gösterilmişti. Bu belgeselde Türkiye’nin önemli birikimlerinden olan bir mühendisin ve siyasetçinin çok önemli tanıklıkları, tespitleri ve anıları yer alıyordu. Proje için zor ikna ettiğimiz Recai Bey ile saatlerce oturup konuşmuş ve 80’i geçen yaşına rağmen zekasına hayran kalmıştım. Aradan 4 yıl geçtikten sonra yeniden bir araya gelmiş olduk. Ve Recai Bey artık 87 yaşını geride bırakıyor. Sohbete dahil olan gazeteci arkadaşlar, Recai Bey hayatındaki önemli olayları anlatırken gün, ay ve yıl verince sık sık “maşallah” demek durumunda kaldı. Gerçekten de 41 kere maşallah dedirtecek bir ömrü var Recai Kutan’ın. Ve o ömür bu ülke için büyük bir birikim. Adeta hazine.

Eğer siyasetçi olmasaydı ve merhum Necmettin Erbakan’ın en sadık arkadaşı, yoldaşı olarak birlikte yürümeseydi, Türkiye Recai Kutan’ı “GAP’ın fikir babası” olarak tanıyıp bilecek, belki de hak ettiği değeri tam anlamıyla o zaman görecekti. Her ne kadar “GAP’ı gaptırmam” sözünden dolayı Süleyman Demirel’e mal edilse de Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve uzun soluklu yatırımının 1950’li yıllarda temellerini atan Recai Kutan’dır. Henüz 25’li yaşlarda Diyarbakır DSİ Genel Müdürlüğü görevine getirilecek kadar başarılı bir mühendistir Recai Bey. Malatyalıdır ve Malatya Lisesi’nden mezundur. Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın talebesidir ve Recai Bey bunu çok önemser. Anlatırken çok gururlanır. Eğer sağlığı yerindeyse mutlaka bir mısra da şiir okur. Recai Kutan’ın şiir repertuarı ayrı bir hazinedir. Buluşmamızın başlarında bizlere de Arif Nihat Asya’nın Ağıt şiirini okudu:

Yollara Kürşad’lar uzanmış, ölü…’
Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü!
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde..
Kimi Semerkant’ta bekler beni,
Kimi Caber’de…
Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok.
Ben nasıl varım?
Ağla, ey Tanrı dağlarından
İndirilmiş Tanrım!

Her ne kadar liseden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanıp mühendis olsa da gizli edebiyatçıdır aslında. Kendi deyimi ile “dolu dolu” bir üniversite dönemi geçirir Recai Bey ve Necmettin Erbakan ile yolları İTÜ’de kesişir; “Biz girdiğimiz zaman onlar son sınıftaydı. Teknik Üniversitenin bekçi kulübesini mescit yapmışlardı. İlk tanışmamız bu mescitte oldu.”

Recai Beyin öğrencilik dönemlerinin önemli isimleri vardır ve fikir hayatlarının kesişmesinde çok etkili olmuşlardır. CHP’nin son, Demokrat Parti’nin ilk yıllarında nasıl bir ortamda olduklarını ve neler yaptıklarını anlatırken Karaköy İskelesi’nde “Mücadele” dergisini satıyormuşçasına coşkuya kapılmasını görmenizi isterdim:

“Demokrat Parti yeni kurulmuş ama Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda o günlerde. Bizim de sosyal meselelerle yakın ilgimiz var. O anlayış içerisinde biz gittik Türk Kültür Ocağı diye bir cemiyete kaydolduk. Bugünkü valilik makam binasının karşısında, İzzettin Han diye bir han vardı, onun ikinci katı. Genellikle milliyetçilerin bulunduğu bir cemiyetti bu. 5-6 Teknik Üniversiteli arkadaşla gittik üye olduk. Orada rastladığımız en önemli isimlerden bir tanesi rahmetli Nurettin Topçu’ydu. Milliyetçiliğin çeşitli tonları bir aradaydı. Turancılar, bir de Anadolucular var. Anadolucuları Nurettin Topçu temsil ediyordu. Onun dışında gidip gelen, seminer düzenleyen bazı hocalar, isimlerini sizlerin de bildiğiniz ağabeylerimiz vardı. Mesela bunların arasında Rahmi Eray diye bir mübarek abimiz vardı. Adını duymuşsunuzdur Fethi Gemuhluoğlu oradaydı, Bekir Berk oradaydı. Orada o dönemin birçok önemli isimlerini tanıma imkânımız oldu. Mesela Peyami Safa, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ali Fuat Başgil’i orada tanıdık. Onlar cemiyete üye değillerdi ama sık sık dersler verirlerdi. O günlerde Bekir Berk’le beraber, Teknik Üniversiteliler bir karar verdik. Dedik ki, özellikle Hasan Ali Yücel’in Maarif Vekili olması sebebiyle tam bir sol kadrolaşma var. Buna karşı biz 15 günlük yarı gazete, yarı dergi tipinde bir şey çıkaralım dedik. İsmi de “Mücadele” idi. 8-10 sayfalık bir şey. Baskı bittikten sonra o gün gayet itina ile giyiniyoruz, takım elbise, kravat… Doğru gidiyoruz Karaköy iskelesine. Vapurlardan gelen halka dergiyi “Mücadele, Mücadele” diye satıyoruz. Rahmetli Erbakan Hoca sonradan bizi birilerine tanıştırırken, hep şöyle söylerdi:
-Bak bu abiniz var ya, Karaköy vapur iskelesinde, belki de gençler arasında ilk gazete dergi satanlardan birisidir!”

Buluşmamızda çok şey anlattı Recai Bey, tamamını bu köşeye sığdırmam mümkün değil. Kimlerin rahle-i tedrisatından geçtiğini ve Mücadele dergisi kısmını bilerek alıntıladım. Recai Kutan’ın hamurunun nasıl yoğrulduğunun bilinmesi, milli ve yerli nesillerin yetiştirilmesi açısından çok önemli. Keşke yeni neslin ve onu tanıma fırsatı bulamayanların istifade etmesi için bir gece daha organize edilse ve bu program TRT televizyonlarından canlı yayınlansa. Recai Bey aramızdayken, bu milletin çok ihtiyaç duyduğu birikimlerine sahip çıktığımız duygusunu ona yaşatabilsek.