PKK’nın son nefesinde solculuk oynayan ODTÜ’lü teröristler!

Yeryüzünün hiç bilmediğimiz ve çok büyük bir ihtimalle hiçbir zaman görmeyeceğimiz uzak bir noktasında yaşayan bir yetimin boğazından geçecek lokmayı dert edinen ve bunu temin etmenin mücadelesini veren, ömrünü bu insanlık davasına adayan o güzel insanların iradesi, emeği ve ‘adamlığı’ hatırına…

Uçan tekmeler ve zafer şarkıları ile dağıtılan yardım stantlarının bizim bilmediğimiz o coğrafyalarda ifade ettiği büyük manasının kıymeti ile…

Başta stantları hedef haline getirilen İHH olmak üzere, düzenledikleri iyilik seferlerini kurumsallaştırmanın ötesine geçirerek, yeryüzünün her köşesine bir insaniyet meşalesi, bir umut ışığı olarak elden ele taşıyan tüm sivil toplum kuruluşlarımızın temel taşı olan yardım gönüllüsü kahramanlarımıza hürmet duyarak…

Ve son olarak Afgan dağlarının yetim sevdalısı şehit Bahattin Yıldız ağabeye rahmet dileyerek yazılmalı bugün yazılacak olanlar.

Bir süredir özelde İHH, genelde ise Suriye’de yardım faaliyetleri yürüten tüm yardım kuruluşlarına yönelik bir kara propaganda yapılıyor. 1994’te Bosna’da, sonrasında Çeçenistan’da yaşanan katliamlara karşı mazlum sivillerin yardımına koşan derneklerimiz, yanı başımızda yaşanan ve Sırpların Bosna’da, Rusların Çeçenistan’da imza attıkları vahşetin aynılarını aralıksız 5 yıldır yaşayan mazlum Suriye halkının da yardımına koşuyor.

Fakat ne kadar acıdır ki, her fırsatta eşitlikten, adaletten ve emek paylaşımından yana olduklarını söyleyen, dünyaya barış ve adaleti getirmenin türküleri ile yürüyüşler yapan, ezilmiş halklar söyleminden beslenen solcuların saldırılarına maruz kalıyor tüm bu iyilik hareketleri.

Ve yine acıdır ki, solcular bu saldırılarını, özlerinde düşman oldukları ve normal şartlarda bir kaşık suda boğmak istedikleri Fethullahçıların beslemeleri ile yapıyor.

Acı içinde acıdır ki, daha dün Ergenekon dosyalarıyla tüm solcuları ve sempatizanlarını mahpus damlarına tıkıp, geride kalanları da linç eden Fethullahçı tayfa, şimdi aynı solculara malzeme üretmek için gece gündüz bir ihanet şebekesi şeklinde çalışıyor.

2014’ün başındaki MİT TIR’ları kumpasından beri İHH’yı “IŞİD’e destek sağlamakla” itham eden solcu tayfa, bitmek bilmeyen ve artık şirazeden çıkan saldırılarını, yine IŞİD bahanesi ile okul mescitlerini basmaya, namaz kılan öğrencileri linç etmeye kadar vardırdı geçtiğimiz hafta.

Esed’e destek için Suriye’de konser veren Grup Yorum’un şarkıları ile demlenen bu yeni jenerasyon solcular, son bir ayda çok sayıda üniversitede İHH’nın yardım stantlarını dağıtıp, başlarındaki öğrencileri de linç etmek istedi. Kız öğrencileri bile döven bu ‘yeni yoldaş’lar, camilere, mescitlere gözünü dikti şimdi de.

1 Mayıs anmalarındaki ve hatta Gezi kalkışmasındaki barbarlıkları bile bir şekilde tolere edilebilen, ‘eylemci’ sıfatı ile şirinleştirilebilen solcular, resmi terör örgütleri olan PKK, DHKP-C ve MLKP’nin gönüllü yoldaşları ve silahlı şehir milisleri olarak karşımıza çıkıyorlar artık. Sivilliklerini, öğrenciliklerini kan dolu eylemlerine kılıf yapan solcu tayfanın, İslam dinine ve Müslümanca yaşayan kişilere besledikleri düşmanlıkları da gizlenemiyor haliyle.

Sohbet masalarının değişmez büyük ortağı Karl Marx’ın “Din halkların afyonudur” aforizmasını ‘solculuk dinlerinin’ baş sözü yapmalarının ve yıllarca İslam dini özelinde Sünni inancı ortadan kaldırılması gereken bir düşman olarak görmelerinin bir etkisiydi ODTÜ’de yaşananlar.

1877’deki devrimden sonra kurulan ilk Fransız meclisindeki oturma düzeninden esinlenilmesi ile ortaya çıkan “solculuk” kavramının ülkemizdeki üstlenicilerinin durumu içler acısı oysa. Yaşanılan tam olarak ‘davaya’ ihanet durumu. Ve asla silinmeyecek kara bir leke. Yolunda yürüdüklerini iddia ettikleri ataları, sosyal ve ekonomik eşitlik ile adalet alanlarındaki değişimleri savunuyorlardı. Burjuvazinin karşısına halk adına dikiliyorlardı.

Bugün ülkemizde kendisini solcu olarak niteleyen ve daha çok üniversitelerde solculuk oynayan kesim ise kantin köşelerinde ellerindeki binlerce liralık son model cep telefonları ile eşitlikten ve adaletten bahsedip inandıkları bu değerler adına yüzlerce liralık ayakkabıları ile “faşist” ve “dinci” kovalıyorlar kampüslerde. Mescitleri basıp bu ülkenin dinine, imanına korkusuzca savaş açıyorlar akıllarınca. Kızlar az önce tazeledikleri “L’Oreal Paris” rujları ile Fransız Devrimi’nin önünde saygıyla eğilirken, ihtilal romantizmiyle büyülenen bir kısım medya da kutsuyor tüm bu yaşanan çapsızlıkları.

Bu ülkede ‘solun şiddetle imtihanı’ klişesi var bir kere. İşkenceden şikayet edip işkencenin en aşağılığını yapan solcuların, linç edecek “faşist” bulamazlarsa kendilerinin faşist olduklarını kendi kanlı tarihleri yazıyor oysa. Mahir Çayan’ın, Deniz Gezmiş’in silahlı mücadelesini kutsayıp, kurşunlarına hedef arayanların kendi yoldaşlarını nasıl infaz ettiklerini ve solun bitmeyen şiddet sarmalını “Yoldaşını Öldürmek” kitabında tüm detaylarıyla anlatmıştır Aytekin Yılmaz. Merak eden bakabilir. Öyle aşağılık işkenceler yazılıdır ki bu kitapta, okuyanı sağından da solundan da ağlatır. Bugün mescit basıp solculuk oynayanların, fırsat bulsalar “IŞİD’çi” diye saldırdıkları insanları IŞİD’ten öykünme yöntemlerle nasıl katledebileceklerini de anlatır bize bu kitap.

Barbarlık ve şiddeti hayat felsefi yapıp, devrim hayallerini kanla süsleyen solcular, PKK’ya ve terörüne bu yüzden tek bir laf etmiyorlar.

Üniversitelerde kendi devletlerini kuran, kendi inançlarını pazarlayan, ODTÜ’nün rektörünü sindiren, idarenin iradesini esir alan solcu teröristleri bundan sonra çok daha dikkatle izlemek gerekiyor. Devlet, Doğu’da PKK’yı kökten süpürmek için büyük bir operasyon yaparken üniversitelerdeki solcu örgütler terör örgütüne son bir nefes olmanın mücadelesine girişti açıkça.

PKK Kurşunlu Camii’ni ateşe verirken, ODTÜ’de konuşlanmış kolları da mescit basıp, namaz kılanlara saldırdı. PKK’nın son nefesinde yapılan bu hamleler göründüğü gibi bir solculuk oyunu değil. Türkiye’yi tamamen içine döndürmek ve sınırları dışındaki hamlelerden uzak tutma projelerinin bir ayağı. Bu oyunların yeni adresi de üniversitelerdeki terör yuvaları şüphesiz. Bu hamlenin en üst perdeden, yani din ve mezhepçilik üzerinden yapılması, rutin şiddet olaylarının ötesine geçilmesinin planlandığını gösteriyor.

Yetkililer bu oyunların oyun kurucularını iyi görmeli, bu uzantıların kaynaklarını göz önünde bulundurmalı, planlanan projenin sonuçlarını şimdiden iyi okumalı, atılan adımlar da münferit olaylar üzerinden değil tüm bu tablo üzerinden atılmalı.