Pentagon koridorlarındaki paralel yapılanmalar

Bir Pentagon yarbayı 11 Eylül günü saat sabah 9-10 gibi, Pentagon koridorlarındaki hummalı faaliyeti şok geçirerek gözler ve bunları aktarırken halen şaşkınlığını atamamış gibidir.

O saatlerde koridorlarda, kendisinden bile alt rütbede olan subayların “Afganistan’a giriyormuşuz, ardından da Irak’a” diye konuşmalarına hem sinirlenir, hem de bozulur.

“Birileri, sanki daha önceden çalışılmış gibi daha o sabah ciddi askeri harekatlardan bahsediyordu, bazı subayların ise, ben de o gruptanım, olan bitenden haberi bile yoktu. Genç subaylardan birini çevirip, ‘Neler oluyor, kolay mı öyle hemen Afganistan’a girmek, Rusların tecrübesini ne çabuk unuttunuz?’ dediğimde o genç subay bana, ‘Üst katlarda sadece bu konuşuluyor, planlar hazırmış’ diye cevap verdi, ancak böylesi ciddi planlardan haberimiz olması gerekirken bazı subaylar bu planlardan ilk defa o gün haberdar oluyordu, ben dahil…”

Bu hatırat bana Türk Silahlı kuvvetlerindeki o derin, lanetli “paralel” yapılanmayı hatırlattı.

Kör Trump’ın Kılavuz köpeği…

Zira bu “an” sanki bir “dejavu” edası ile belki de yeniden yaşanıyordur Pentagon koridorlarında…
Bazı subaylar İran’ın ne Irak’a ne de Suriye’ye asla benzemeyeceğini anlatmaya çalışıyordur ama nafile.

Trump’ın İsrail’in sözünden çıkmayan ulusal güvenlik danışmanı Bolton, İran’ı “terörist” ülke olarak pazarlamak için var gücüyle çalışıyor.

Trump ise klasik iş adamı kurnazlığı içinde “Suudları nasıl daha da söğüşlerim” diye düşünüyor.

Geçtiğimiz günlerde New York Times bir karikatür yayınlamıştı. Karikatürde Netenyahu bir köpek olarak resmedilmiş, tasması ise Trump’ın elindeydi. Bizim medyamız bunu “İsrail’in tasması Amerika’nın elinde” olarak yorumladı, karikatürün magazin boyutu ile ilgilendi.

Oysa derin bir manaya tekabül eden önemli bir detay vardı karikatürde, tam tersi bir anlama gelen.
Köpek, “körlere yardım eden bir kılavuz köpeği” idi ve Trump’ın yüzünde körlerin taktığı türden siyah bir gözlük vardı. Kafasında da Yahudi kipası…

Aslında ilk bakıştaki anlamında tam tersi bir “algı” söz konusu idi.

Doğrusu fevkalade isabetli bir yorum.

Sahip olan, efendi olan Amerika gibi gözükse de, bu “sahip” aslında öylesine kör bir durumda ki, basit bir “kılavuz köpek” bile onu istediği yere sürükleyebilir. Amerika askeri gücü ile, ekonomisi ile İsrail’in milyon katı olablilir ama koskoca tankeri sürükleyen asıl ufak römork aslında İsrail’dir.

İran için de durum aynı. İsrail şu aralar kendi dengeleri, kendi tiyatrosu için İran’ı düşman bellemiş, ya da öyle inanılmasını istiyor, Amerika’yı bu yönde istediği gibi kullanıyor.

Ama Trump da boş durmayarak, kendisine biçilen “sahip” rolünün hakkını vermek ve iş adamı kıvraklığı ile bu işten maksimum kazanç ile çıkmak istiyor.

Dert İran’a bir askeri müdahale değil elbet, ekonomik olarak hem İran’ı hem de Suud’u birbirine kırdırmak.

Durum böyle iken, bu “tiyatroyu” yüzlerine vurmak için bize düşen, nasıl ki Suriye’nin toprak bütünlüğünün önemini vurguluyorsak, aynısını hem İran hem de Irak için konuşmak.

Hürmüz Boğazı nire,
Paracel adaları nire?

Topyekün bir işgalden ziyade, İsrail her daim Kuzey Suriye’de, Kuzey Irak’da sözde özerk, özde kendisine bağlı “uydu” Kürt bölgeleri ister. Bu bölgelerdeki “halkların” ne kadarının Kürt, ne kadarının “Pakrudini” olduğu da tartışmalıdır ancak bu konu bu yazınının konusunun dışında kalır.

Her ne ise işin ucu maalesef bize dokunuyor, hem askeri, hem de ekonomik olarak.

Kuzey Suriye’de YPG, Kuzey Irak’da PKK sorunları yetmiyormuş gibi, iyice zayıflamış İran’ın batısında tekrar peydahlanabilecek bir PEJAK meselesi ile de mi uğraşalım?

Peki bu çetrefil meselelere acaba yazının girişinde zikrettiğimiz Pentagon subayı ne der?

Hiçbir fikri olacağını sanmıyoruz. Zira o ve onun gibi subaylar itina ile, “balyozvari” ivmeler ile ordudan tasviye edilir ki, her daim İsrail’in çıkarlarını savunabilecek “paralel” yapı mikrop gibi bitebilsin.

Trump’ın ticari açkurtluğu, Pentagon’daki paralel yapılanmanın İsrail mankurtluğunun dışında aklı başında Pentagon subayları normal olarak Amerika’nın “çıkarlarını” düşünüyorlar ve bu çıkarlar Ortadoğu’da değil, Çin’de özellikle Güney-Çin denizinde yatıyor.

Bu yüzden, önümüzdeki günlerde “Hürmüz boğazı” üzerinden bir sürü tiyatro izleyebiliriz ama “Paracel “ adalarının ismini pek duymacağız, oysa yukarıda bahsettiğimiz “düz, vatansever Amerikalı subaylar buranın daha elzem bir bölge olduğunu düşünüyor.

Haklılar, zira Amerikan ordusu her geçen gün köhneleşirken, Çin yeni hamleler yapıyor, hem teknolojik, hem de siyasi alanlarda.

Bloomberg’in fazla dikkat çekmeyen bir haberine göre Çinli dış işleri yetkilileri ABD’nin güney Çin denizi hakkındaki meselelere karışmasını “yanlış sinyal göndermek” olarak algıladıklarını ve bu durumdan rahatsızlık duyduklarını söylemiş.

ABD dışişleri ise Çin’i, bölgedeki sorunların çözümü için yapıcı davranmamakla suçlamış.

Söz konusu olan “sorun” bölgedeki Paracel adaları. Bu irili ufaklı adalar takımı ile ilgili Çin’in yanısıra Vietnam, Malezya, Filipinler, Tayvan ve Brunei hak iddia ediyor.

ABD’nin son yıllarda Filipin’le sıcak ilişkiler kurmasının sebeplerinden biri de bu. ABD güney Çin denizindeki askeri varlığını arttırmak istiyor, bu yüzden Çin’e karşı durabilecek müttefikler arıyor.
Paracel adaları gibi adını duymadığımız tropik adalar kümesinin ismini olası bir ABD-Çin gerilimi üzerinden daha çok duyabiliriz.

Bloomberg’in aktardığına göre Çin’in resmi haber ajansı XinhuaNews konu ile ilgili olarak ABD’nin “Ayağını denk alması” gerektiğini söylemiş.

Bütün bunların üzerinde bir de İran’ın arkasında duranın aslında Rusya değil de Çin olduğunu eklesek, harita nasıl bir hal alır?

Hemen aklımıza Obama döneminde, ikinci adam Joe Biden’ın yaptığı “Moğolistan” ziyareti geliyor.

50 yıldan sonra durup dururken Amerika üst düzeyde niye Çin’in “kuzey” komşusu, sessiz sedasız bir ülkeye diplomatik çıkarma yapsın?

Inside the Pentagon’da yayınlanan bir rapora göre ABD Deniz kuvvetlerinin “Çin Masası” harıl harıl çalışıyormuş, dertleri sadece deniz ve havadan yapılacak yeni bir asimetrik savaş taktiği olan “Air-Sea Battle” konseptinin detaylarını belirlemeye çalışıyormuş. Benzer raporlarda Çin’in doğal kaynaklarının önemine, Güney Çin denizinin kontrol edilmesinin tüm Asya’ya nasıl bir etki sağlayacağından bahsediliyor.

Deniz kuvvetleri entelijansı hiç kara birliği göndermeden savaş hesabı yapa dursun,  Çin ABD’nin kendilerine olan borçları yüzünden hafiften endişelenmeye başlasın, Pentagon’un Asya 2025 isimli ve benzer nitelikteki raporları “internete düşmeye” başlıyor.

Bütün bu denklemler sadece hemen yanıbaşımızdaki ülkeleri ve bizi etkiliyor, bütün bu denklemleri anlamadan olaya sadece Şii-Sunni kodları üzerinden bakmak bizi dar görüşlü yapar, bu kadar basit.

Bizim nasıl önümüzde F-35/S-400 denklemleri varsa Amerika’nın da önünde Çin-İran denklemi var, onların ordusunda da “paralel” yapılanmalar var…

Bugünün paraleli, yarının darbeci terör örgütüne dönüşür mü, dönüşür…

Dış politikada artık 19. yüzyıldan kalma “felsefi-Anglo-Sakson” argümanları değil, delikanlı gibi masaya yumruğunu vuran “kararlılık” yaklaşımı belirleyeci olacak.