Bir fotoğraf sadece fotoğraf değildir çoğu zaman. Kadrajda, delici bakışlarıyla bir çift göz varsa eğer, satır satır okunan sayfalar dolusu bir yazıdır o fotoğraf. Böylesi fotoğraflar dilin ucuna gelip de anlatılamayandır. Ya da hasrettir. Umuttur. Geçmiştir, gelecektir. Tarihtir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın boynuna sarılmış Boşnak kızının bakışlarına getirmek istiyorum sözü. Bakmaya ve göz göze gelmeye büyük anlamlar yükleyen o bir çift göze…
Küllenmiş bir hasretin kıvılcımları gibi duran ve hepimizi esir alıp zihinlerimize kazınan o bakışların 500 yıllık bir hikâyesi var oysa. 8 yaşındaki bir kız çocuğunun bakışlarından bahsediyoruz evet. Tam tamına 105 yıllık bir özlemin kavuşma anıydı bu kare aynı zamanda. Nemli, sevinçten haykıran bu bakışların bizi neden bu kadar etki altına aldığını anlatmaya çalışacağım ama önce fotoğrafın çekildiği Sancak bölgesine değinmemiz gerekiyor. Coğrafi konumlandırma ile ‘bölge’ diyoruz fakat gerçek manada ‘sancağımız’ olan topraklardan bahsediyoruz.
Sancak, tam 450 yıl boyunca hâkimiyeti altında kaldığı Osmanlı’nın Avrupa’daki son sancağı olmasından almıştır adını. Sırbistan ve Karadağ tarafından bölünmüş olmasına ve yok sayılma politikalarına rağmen nüfusunun büyük bir kısmını hala Boşnak Müslümanlar oluşturur. 1912’de elimizden çıkıp Sırpların kontrolüne geçse de vefalıdır Sancak. Çanakkale’ye 25 bin Boşnak göndermiştir. Geri dönenlerin sayısı ise yok denecek kadar azdır.
Sancak, 1912’den beri Türkiye’nin gözlerinin ta içine bakar aslında. Göz göze gelmek, hemhal olmak ister. Sancak’ta yaşayan, Osmanlı ordusunda subaylık yapmış bir dedenin torunu olan Avdiya Salkoviç, geçtiğimiz Ramazan ayında Yeni Şafak’a verdiği röportajda o bakışların cümleye dökülmüş halini şöyle arz etmişti: “Biz küçük bir milletiz ve direnmeye çalışıyoruz. Eğer hamimiz olmazsa imkansızlara direnemeyecek ve Avrupa ülkelerine kaçan soydaşlarımız gibi bizler de buraları terk etmek zorunda kalacağız. Boşalttığımız yerlere de Sırplar yerleşecek ve bu topraklarda artık İslam kalmayacak. Bizim gözümüz 100 yıldır yollarda.. Osmanlı çekildiği gün bizim güneşimiz battı. O güneşin yeniden doğmasını bekliyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Balkan ziyaretine dair görüntüleri izledik uzun uzun. Yüzlerce fotoğraf karesi düştü önümüze. Yaşlılar, kadınlar, delikanlılar, genç kızlar, siyasetten ve dünya düzeninden bihaber çocuklar sokaklara dökülmüştü. Ağlayanlar, sarılanlar, dua etmekten tir tir titreyen dudaklar. Kim bilir kaç kilometre öteden gelmişlerdi. Neden? Başta kendi ülkesinde olmak üzere aleyhinde yıpratma kampanyaları yürütülen, daha da ötesi siyaseten yok edilmek istenen, darbeye maruz kalan ve sosyal medyada, şurada burada “kimse istemiyor artık” kara propagandasına maruz kalan Erdoğan’ın sevgisinden.
Ne kadar ilginç değil mi? Aynı Erdoğan, temsil ettiği topraklarda bir kesim tarafından her fırsatta yerden yere vuruluyor oysa. Diğer yandan bu topraklarda Erdoğan’ı sevmenin, Boşnak kız çocuğunun gözleri gibi bakmanın siyasi bir yaftası var. Oy verdiği, 15 yıldır iktidarda tuttuğu liderini, bir karşılık beklemeden, vatanı için, ülkesinin bekası için, ümmet için sevdiğine inandıramıyorlar karşılarındaki insanları. “Makarnacı” ve “kömürcü” diye aşağılanmak isteniyorlar.
Açın sosyal medyaya bakın, parmakla sayılacak kadar mülteci kabul ettiği halde Kanada Başbakanını en yardımsever, en ideal siyasetçi olarak görüp, yüzbinlerce insanı ölümden kurtaran Erdoğan’a öfke kusuyorlar. Mülteci bir kıza şeker verdiği için yine Kanada polisini daha fazla seviyorlar, benimsiyorlar. Ekonomik takati olsa Türkiye karşıtı politikalara hız kesmeyecek Yunanistan Başbakanı Çipras’a hayranlık besliyorlar. Onlar üzerinden yapılan reklam çalışmalarının bir numaralı takipçisi oluyorlar. Kendi ülkelerindeki tüm güzelliklere ise körler.
Bu kara propaganda bir süredir Arap coğrafyasına da yayıldı. Türkiye’de yıllardır beslenmek istenen Arap milleti karşıtlığını yıkan lidere, gün geldi Arap coğrafyasında faşistlik yapılmaya başlandı. Erdoğan düşmanlıklarını Türkiye düşmanlığı ile bütünleştirenler var artık. Gözleri o kadar kör olmuş ki; ABD vize yasağı getirince Amerikancı olanlar, Türkiye mütekabiliyet ilkesini uygulayınca da Amerikancı kalmaya devam ediyorlar. Suriye’de Esedçi, Rusya ile ilişkiler kötü olunca Putinci olan, Türkiye ve Erdoğan aleyhtarı kim varsa onların ağzıyla konuşan bu zümre, fırsat bulunca aylardır PKK’ya göz açtırmayan SİHA’ları indirmeye çalışıyorlar.
Sancaklı Boşnak kızın Erdoğan’a kavuşma anının nemli bakışlarına dair çok şey yazıldı çizildi fakat ben daha çok içimizdeki Türkiye düşmanlarını düşündüm. Hayal bile edemeyecekleri bir güce kavuşan ülkelerini, dünyanın en saygın liderlerinden biri olan başkanlarını, binlerce kilometre uzakta ülkelerine beslenen muhabbeti, hayranlığı görmek, kabullenmek istemiyorlar. Gün geçtikçe daha çok boğuldukları nefretleri, onları tamamen kör etmek üzere.
Yazıyı, Sancak’ı bekleyen ve 100 yıllık kavuşmaya hazırlanan dostumuz Avdiya Salkoviç’in annesinin Türkiye sevdasını anlatması ile bitiriyorum ve nefretlerinden gözleri kör olanlara bu satırları okumalarını tavsiye ediyorum: “Benim yaşlı annem Marmaray’dan anlamaz, 3. köprüyü bilmez. Türkçesi de yok. Ama o Erdoğan’ı her gördüğünde ellerini açar ve ‘Benden al ona ver’ diye dua eder. Bundan önceki yöneticiler için böyle bir duası yoktu…”