Bir zamanlar adeta tek başına bütün Batı’ya meydan okumuş meşhur boksör Muhammed Ali’nin vefatı, ona gönül verenleri büyük bir hüzne boğdu. Herhangi bir devlet ve kurum desteği olmaksızın bir spor adamının bunca gönülde taht kurması herhâlde görülmüş bir şey değildir. Müslüman da olsalar başka hiçbir spor adamı Muhammed Ali kadar sevilmedi. Kuşkusuz bu durum onun diğerlerine göre farklı bir kimse olmasından kaynaklanıyordu. Bu fark Muhammed Ali’yi hem Amerika’da hem de bütün Müslüman dünyasında anlamlı kılıyordu. Aynı şekilde bu anlam, onun dünya sisteminin sahipleri tarafından tehlikeli görülmesine yol açıyordu.
Muhammed Ali’nin Vietnam savaşı için orduya çağrılması ve bu çağrıya uymaması önemlidir. Batılı efendileri onu Vietnam savaşına dâhil etmekle o zamana kadar Afro-Amerikalıların uğruna mücadele ettiği fikirleri değersizleştirip Malcolm X’i bir kez daha öldürmek istemişlerdir.
Muhammed Ali, Malcolm X (El-Hac Malik El-Şahbaz) ile yakın dosttu. Sahip oldukları düşünceler ve ulaşmaya çalıştıkları hedefler aynıydı. Ama bu düşüncelerin ve hedeflerin belirginleşmesinde Malcolm X’in rolü önemliydi. Malcolm X, bir konuşmasında Afro-Amerikalıların batıda yaşamalarına rağmen Doğulu olduklarını belirtmişti. Afro-Amerikalıların kendilerini Doğulu kabul etmelerine yönelik bu önemli çağrı Muhammed Ali’nin Vietnam savaşına katılmayı reddetmesinin tesadüfî olmadığını gösterir. Malcolm X’i şehit edenler Muhammed Ali’ye aynı şekilde davranmadılar. Muhtemelen Ali’nin şöhreti cinayeti önledi.
Malcolm X, bütün konuşmalarında Afro-Amerikalılar ile Batılı beyaz efendilerin farklarını belirginleştirmeye çalışmıştır. Sömürgeci zihniyetin sömürülenler üzerinde uyguladığı politikaların deşifre edilmesi üzerinde çok çalışmıştır. O bütün mesaisini sömürülenlerin uyanışına teksif etmiştir.
Muhammed Ali ve Malcolm X, köleleştirilmiş milyonlarca Afro-Amerikalının arasından çıkmış ve onları efendilerine karşı “isyan”a teşvik etmişlerdir. İsyana teşvik Malcolm X’in neredeyse bütün konuşmalarına sinmiştir. Malcolm X, Türkçeye “Köklerimiz” adıyla kazandırılan ve Beyan Yayınları tarafından basılan konuşmalarında Afro-Amerikalılara isyana teşvik kabilinden şöyle seslenir: “Geçmiş hakkında biraz bilgimiz olmadıkça günümüzü anlamanın veya geleceğe hazırlanmanın da imkânsız olduğu gerçeğini hiçbirimizin inkâr edeceğini sanmıyorum. Biz Afro-Amerikalıların birçoğunu da toplumda kötürüm durumuna düşüren şey bu geçmiş hakkındaki bilgi noksanlığımızdır.”
Malcolm X’in kast ettiği geçmiş, konuştuğu tarihten yaklaşık dört yüzyıl önce sökülüp alındıkları Afrikalı geçmiştir. Malcolm X, Afrikalı geçmişleri hakkında edinecekleri bilginin, kendilerini “bir kimliğe ve kişiliğe sahip kılacağını” belirtir. Çünkü bu Afrikalı geçmişte kendilerine ait bir din, bir vatan ve dil vardır.
Beyazlar, Amerikalı siyahların her şeylerini ellerinden almış, hafızalarını silmişlerdir. Afro-Amerikalılar şimdiki hallerinde, mevcut durumlarını bir veri olarak kabul edip beyazların üstünlüğünü içselleştirmişlerdir. Bu kabulleniş ve içselleştirme onları her alanda atalete sürüklemektedir. Malcolm X, onlara her şeyi baştan aşağı değiştirecek şu uyarıyı yapar: “Ama geçmişimize dönüp daha önce ne olduğumuzu bulduğumuzda, her zaman bu seviyede olmamış olduğumuzu, bir zamanlar çok yüksek bir durumda bulunduğumuzu, büyük ilerlemeler kaydettiğimizi; topluma, medeniyete ve ilme büyük katkılarda bulunduğumuzu öğreneceğiz. Bunu bir kez yaparsak yeniden yapmaya güvenimiz gelir; daha önce atalarımızın yapmış olduklarının üzerine yeni şeyler katmak için gerekli dürtü, ilham ve enerjiyi otomatik olarak sağlarız.”
Malcolm X’in konuşmalarından yapmış olduğumuz bu alıntılar bütün Afro-Amerikalılara yönelik bir “öze dönüş” çağrısıdır. Kuşkusuz bu çağrının onlar üzerinde etkisi olmuştur. Afro-Amerikalılar ardı ardına konferanslar düzenlemiş ve Malcolm X, bu konferanslarda Afrika kökenlileri derinden sarsmıştır. Bu konuşmalarında özellikle Afro-Amerikalıların Avrupalılarla farkları üzerinde durmuştur. Bugün ortak noktaların çoğaltılması gereğini vurgulayanların çok olmasına karşın Malcolm X, Batılılarla olan farklarını belirginleştirmiştir. Hatta sadece Afrikalılık üzerinde durmamış, bütün bir Müslüman dünya daha da ötede Doğululuk üzerinde durmuştur. Doğu-Batı mücadelesi, Haçlı savaşları Malcolm X’in üzerinde durduğu konular arasındadır. Nasıl köleleştirildik, sorusu Malcolm X’in kafasını sürekli meşgul etmiştir.
Malcolm X, Alex Halley tarafından yazılan biyografisinde üniversitelerin konferans salonlarında yaptığı konuşmaları önemsediğini ve kendisi için ayrıca anlamlı olduğunu söyler. Çünkü hapse düşmeden önceki yaşamında adeta sosyal hayatın en alt basamağında bir “suçlu”dur. Müslümanlığı seçtikten sonra hayatında büyük değişimler olmuş ve bataklıktaki bu adam kütüphanelerde geçmişini ve hakikati aramaya koyulmuştur. Muazzam bir inatla sürdürdüğü bu arayış onu yepyeni bir insan hâline getirmiş ve alt basamaklardan alıp üniversitelerin konferans salonlarında konuşan bir insana doğru götürmüştür. Bu hikâye aslında tek bir kimsenin dahi neler yapabileceğini göstermesi açısından önemlidir. Bu aynı zamanda Muhammed Ali’nin sadece bir boksör olarak neden bu kadar önemli olduğunu izah eder. Çünkü hem Malcolm X hem de Ali’nin hikâyesi sadece Afro-Amerikalılar için önemli değildi, bütün köleleri ilgilendiren bir isyan hareketiydi.
Merhum Ali’nin cenaze merasimine Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı düzeyinde katılım göstermesi anlamlıdır. Varlığı antiemperyalizm üzerine kurgulanmış Türkiye’nin koca Afrika kıtasıyla kurduğu münasebetler anlamlıydı, şimdi de Afro-Amerikalılarla yakından ilgilenileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Kuşkusuz bugün kurulan ilişkilerin gelecekte hangi boyutlara ulaşacağı hakkında bir tahminde bulunmak çok kolay değildir, ama Malcolm X ve Muhammed Ali’nin mirasının Türkiye’de yansıma bulduğunu ifade edebiliriz. Bu da gelecekte mücadelenin gerilim hatları hakkında bir fikir verebilir.