‘Moon: Çocuk hırsızı’ cümlesi,
Hz İsa (a.s.)’dan terör örgütü FETÖ’ye kadar uzanan ve vahyi tahrife yeltenen haydutları anlatan ‘Gülen Şeytanlar Tarihi’ adlı kitabımızın Moon ile ilgili bölümüne verdiğimiz başlıktı. Bu tanımlama, yaşanan fiilî hırsızlıkları anlatması bakımından doğruydu, ancak K-POP ve Kore dizileri ile dil eğitimi adı altında çocuklarımızın ruhen çalınması hâli için de uygun düştü.
Bayram Keten, ‘Ay Çarpması Ayinleri’ isimli kitabında ‘bu kitapta yeni bir dinle tanışacaksınız’ diyerek, Moon’un hastanelerden bebek çalıp devşirmesinden tutun da ruh ve bedenlerin işgaline dek uzanan istilasını isim vermeden anlatmaktaydı.
Bu sapkın sözde dinin temelleri, Kore Savaşı sürecinde atılmıştı. Tıpkı benzer yıllarda atılan “sapkın FETÖ’cülük dini” gibi. FETÖ’cülük sadece bir terör örgütü olsaydı, çoktan bazılarını ikna edip vazgeçirmek mümkün olurdu. Lakin fâcir Gülen’in uydurduğu ve bugüne kadar İslam kisvesi altında yürüttüğü sapkın inanç da sözde bir ‘din’di! Aksi olsaydı mensupları arasında dönenler yani ihtidâ edenler olurdu, ama olmadı, olmayacak da!
Günümüzde FETÖ denilen örgüt, Moon, Opus Dei, Sayntoloji ve Cizvit karması bir yapıdır. Hipnoz ve büyücülük ise bu yapıların hepsinin en güçlü silahı. Amaçlarına erişmek için kan dökmek gerekirse, çekinmezler. Üstelik kendi evlatlarını bile yemekten geri durmazlar. Ancak hepsinden çok da bizim çocukları yerler.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, ‘tarikat’ kelimesinin batıdaki şekli ile İslam dünyasındaki biçimi arasında hiçbir benzerlik yoktur. Batıda tarikattan söz ediyorsanız, en aşağılık işlerin çevrildiği sapık yapılanmalardan söz ediyorsunuzdur. Bizde ise insanı ehlileştirmekten, insanı Allah’a yaklaştırmaktan, âlim, ârif insan yetiştirmekten, kâinatı ve nesli muhafaza etmekten… Bu nedenle ‘Moon Tarikatı’ ibaresi bâtıl mânâda ele alınmalıdır.
MOON, NOBEL VERİLMİŞ BİR SAPIK
Moon Örgütü, ‘dünyadaki tüm insanların önümde diz çökmesine neden oldum’ diyen Nobel Ödüllü Sun Myung Moon tarafından kurulmuş, merkezi Amerika’da olan bir misyoner örgütüdür. Moon olarak bilinen Koreli’nin gerçek adı ‘Mançurya’dır ve CIA casusudur. Tıpkı Gülen gibi…
Önceleri Budist olan, misyonerlerle teması sonrasında Hıristiyan olduğunu duyuran Moon, Kore savaşında anti-komünist faaliyetleri nedeniyle Kuzey’e esir düşer. ABD’nin girişimleri ile kurtarılır. Ardından kendi kilisesini kurar. Tıpkı Komünizmle Mücadele Derneği kurucularından olan ve Nurcu görünüp kendi sapık örgütünü kuran Gülen gibi…
Moon, Mayıs 1954’de Güney Kore’nin Pussan tepelerinde yalnız başına otururken, kendisine Hz. İsa’dan ‘vahiy’ geldiğini iddia eder. Tıpkı sapık Gülen’in, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile görüştüğünü iddia etmesi gibi…
Birleşme Kilisesi (Unification Church) kurduğunda yıl 25 Mayıs 1958’dir. Tıpkı Gülen’in 1958’de Edirne’de İmamlığa başlayıp, örgütünün temellerini attığı gibi..
Moon, Hz. İsa’nın vekili olduğunu ve kendisine vahiy gelmeye devam ettiğini iddia eder. Tıpkı Gülen’in 1960’larda Mesih/Mehdi olduğuna dair, kiliseler ve havralara mektuplar yazdığı gibi…
Bu kıvamdaki biri, CIA için bulunmaz bir nimettir ve derhal el atılır. Tıpkı FETÖ’nün CIA, MOSSAD ve MAH elinde büyütüldüğü gibi…
Moon, büyük paralar toplar ve ticarete el atar. Önceleri toplantıları kapalı ve gizli iken, daha sonra bir kısmı açık yapılmaya çalışılır. Tıpkı FETÖ’cülerin yaptığı gibi…
Çeşitli din ve ideoloji mensupları, özellikle de İslam dünyasından da çok sayıda “Müslüman” bu toplantılara davet edilir. Tıpkı FETÖ’nün Abant Platformu ve diğer faaliyetlerinde yaptığı gibi…
SABAHATTİN ZAİM HOCAYA KULAK VERELİM
Bu konuda merhum Sabahattin Zaim hocaya kulak verelim: “Cidde’deki çalışmalarımız sırasında bir de Kore seyahatimiz oldu. Son yıllardaki popülaritesinden dolayı Kore asıllı Moon Tarikatı’nı bilmeyenimiz yoktur. Bu teşkilât o vakitler daha çok milletlerarası bir arenada çalışıyordu. Dinler arası diyalog amacına yönelik Kore’de bir toplantı tertip etmişti. Asya’daki Müslüman ülkelerden de elemanlar davet edilmişti. Biz de, Malezya’dan Nakibu’l-Attas ve Pakistan’dan Hurşid Ahmed’le beraber bir ekip olarak bu toplantıya katılanlar arasındaydık. Kore’ye ilk gidişimdi…
Amerikalıların hedefleri Kore’yi Hıristiyanlaştırmak, Kore’yi atlama taşı olarak kullanıp, oradan Japonya’ya sıçramaktı. Kore’nin kalkındırılması sürecinin arkasında, bu ülkenin Hıristiyanlaştırılma politikası vardır. Gençleri köylerdeki okullarda ve liselerde yetiştiriyor, içlerinden temayüz edenleri alıp Amerika’ya götürüyorlar, orada iyice Hıristiyanlaştırıp geri getirdikten sonra, onları şirketlerin başına koyuyorlardı. Kore kalkınması efsanesi, esasında Kore’nin Hıristiyanlaştırılması politikasının iktisadî bir uzantısıdır denilebilir. Daha geniş bir açıdan bakılırsa, Amerikalı Protestanların, Filipinler’i İspanyolların elinden alıp, kendi patronajları altına almaları da aynı gayeye mâtuftur. Filipinler’in işgaliyle iki hedef birden güdülmüştür.
Moon’un kurduğu tarikat da bu amaca yönelikti. Moon, Kore’de Protestan-Hıristiyan bir kilise kurmuştu. Fakat bir Koreli olarak kendi millî kültürü ile Hıristiyanlığı birleştirmeyi tercih etmişti. ‘Asıl Hıristiyan biziz, diğerleri karışıktır’ diye bir iddiası vardı. Amerikalı mihraklar bir süre onu çok müsamaha ile karşılamışlar, hatta Kore’de Hristiyanlığın yayılması için teşvik etmişlerdir.
Kore’yi zenginleştirdiği gerekçesiyle birçok sanayi müessesesi Dr. Moon’u destekliyordu. Gerek Kore’de ve gerekse Amerika ve Japonya’da Moon Kilisesi’nin hissedar olduğu pek çok sanayi müessesesi vardı. Moon Kilisesi dünya çapında faaliyetler yürütüyor, bu faaliyetlerini de genellikle “Dinler Arası Diyalog” temasını işledikleri toplantı ve konferanslarla gerçekleştiriyordu. Katılanlar arasında Yahudiler, Protestanlar, Katolikler, Hindular, Konfüçyanistler, Şintolar ve diğer dinlerin bütün mezhepleri vardı. Washington’da yayınlanan Washington Times gazetesi, Moon Kilisesi ile irtibatlıdır. Güney Kıbrıs’ta matbaaları vardı. İngiltere’de de gayet aktif durumdaydılar.
‘FRANSIZ TELEVİZYONU EVLERİNİZE KADAR GİRDİ’
Ben de onların bir Akdeniz toplantısına katılmıştım. İsrailli bir delegenin, bir Cezayirliye “Sokaklarınızda vaktiyle Fransız askeri gezerdi. Şimdi giremiyor ama Fransız televizyonu evlerinize kadar girdi” dediği bir toplantıydı. Bu toplantıya Türkiye’den Erdoğan Alkin, Esat Çam ile birlikte katılmıştım. Moon Teşkilâtı bir süre sonra Muhammed Yahya adlı Amerikalı bir genci Türkiye’ye göndermiş, o da bu grubun temsilcisi olarak teşkilâtın diyalog perspektifine burada taraftar kazanmaya çalışmıştı. Amerika’dan gelen bu yakışıklı genç burada ilahiyat tahsili yapmış ve bir Türk kızı ile evlenmişti. Grubun Türkiye’deki en önemli müdavimlerinden biri, eski CHP’li Kasım Gülek’ti. Sonra iş şirazesinden çıktı ve siyasî bir boyut kazandı.”
Zaim Hocanın hatıratından aldığımız bu satırları Moon ibarelerinin yerine, FETÖ ve K-POP koyarak okuyunuz bakalım ne çıkacak?
YİNE Mİ KASIM GÜLEK?
Şaşılacak bir durum yok. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, Kore Savaşı, Mustafa Kemal’in hayatı ve öldürülmesi, CHP, MOON, FETÖ, NATO ve tohum meselesi, Kasım Gülek adı geçmeden asla yazılamaz. Aksine her yerinden iğrenç bir biçimde fışkırarak çıkar karşınıza.
Gelin Sebahattin Zaim hocaya geri dönelim: “Bizim Yaşar Nuri Öztürk onların davetlisi olarak New York’a gitmiş ve orada İngilizce öğrenmişti.”
Yaşar Nuri’den önce Moon’un Türkiye’deki temsilcisi Kasım Gülek’tir. Gülek öldükten sonra görevi Yaşar Nuri Öztürk devralır. Moon’un etkinliklerinde en çok görülen ikinci ilahiyatçı ise Prof. Dr. Mehmet Aydın’dır.
Moon’un toplantılarına 2000’li yıllarında katılan bir ilahiyatçı, Türkiye’den 40 kişi gittiklerini ve çoğunun ilahiyat fakültelerindeki hocalar olduğunu, bir ay kadar Amerika’da misafir edildiklerini anlatmıştı. Ancak ne misafir edilme. Katılıp da dönenlerin çoğu bu örgüte intisap etmiş, bazıları da FETÖ’nün içindeler… Kimi de düşmanmış gibi yaparak hizmet etmeye devam ediyor…
Merhum Zaim Hocanın zikrettiği Muhammed Yahya Thompson kendini Müslüman olarak tanıtan bir Mooncu! Doç. Dr. Süreyya Şahin’in verdiği bilgiye göre, Marmara İlahiyat Fakültesi’nde bir süre lisansüstü eğitim yapar. Buradaki birçok akademisyenle, Moon Örgütü arasındaki ilişkiyi kurar. Sonrasını bugünkü İslam’ın içini boşaltma çalışmalarından anlamak zaten mümkün. Bu yüzden ilahiyatçı demek her zaman ‘Müslüman’ demek gibi bir mânâya karşılık gelmez.
BAYKAL’IN MOON’DA NE İŞİ VAR?
Deniz Baykal’ın Moon toplantısına katılmasıyla ilgili Milliyet gazetesinde aynı gün iki yazı çıkar. Bunlardan biri Melih Âşık, diğeri ise Gülen’e yakınlığı ile tanınan Prof. Niyazi Öktem’dir.
Âşık yazısında “Moon” isminin diğer anlamının -FETÖ’nün tv adı olan- “mehtap” olduğunu yazdıktan sonra şunları kaydeder: “Dünya Barışı Toplantısı” adlı programa, Deniz Baykal’ın yanı sıra FKÖ’nün bayan lideri Aşrali, Fransız Sosyalist Parti liderlerinden Michelle Rocard, SSCB’nin son Başkanı Gorbaçov, ABD eski Başkanlarından Gerald Ford ve George Bush, İngiliz eski Başbakanı Edvard Heath, NATO eski Başkomutanı Alexander Haig, Alman eski Cumhurbaşkanı Veizsaecker ve iki Mısır başbakanı da bulunuyordu. Toplantılara katılanların kimlikleri düşünülürse, bunun bir tarikat toplantısı olduğu şeklindeki iddianın ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkar. (Melih Âşık, Milliyet gazetesi, 4.12.1997)
Niyazi Öktem ise jakoben-laik tutumuyla tanınan CHP Başkanı Deniz Baykal’ın Moon’un davetiyle ABD’ye gitmesi şaşırtıcıydı” diyor ve “bu katılım iyi oldu” diye ekliyor. Bu toplantılara katılanlardan biri de bugün akıl sağlığını kaybetmiş olan Zekeriya Beyaz’dır. Toplantı dönüşünde Beyaz, İlahiyat’a dekan olarak tayin edilir.
Yaşar Nuri Öztürk ise 1996 yılında Nokta Dergisi’nde yayınlanan mülakatında, ‘Moon Tarikatı’nın Türkiye’deki üyeleri arasında ve en başlarda sizin adınız var’ suâline Öztürk, “Daha birçok ilahiyatçı da var… Diyanet İşleri eski Başkanı Dr. Lütfi Doğan’dan (CHP’li olan)… Son olarak oraya giden 40 civarında ilahiyatçıya kadar pek çok kişi var. 40 gün için gittiler orada kaldılar… Esasında ben onların birkaç kongrelerine, konferanslarına katıldım. Yine çağırsalar giderim…” “Bu toplantılar neredeydi” sualine ise Öztürk, “Birisi İspanya’da. Nevzat Bey (Yalçıntaş) ve Mehmet Aydın ile gittik. İkisi Amerika’da oldu… Amerika’da, Türkiye’den çağırdıkları ilim adamı, siyasetçi ve basın mensuplarına, masrafları teşkilata ait olmak üzere 40 günlük seminer düzenlemişlerdir. Bu çeşit faaliyetler devam etmektedir.”
Nokta Dergisi “Bunlardan bazıları Fehmi Koru, Nevzat Yalçıntaş, Sami Kohen, Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Ethem Ruhi Fığlalı, Prof. Dr. Mehmet S. Aydın, Gülay Atığ ve Edip Yüksel gibi isimler” diye yazar.
Bütün bunlardan sonra lütfen kapak konumuz olan K-POP dosyasını daha dikkatli bir şekilde okuyunuz. Okuyunuz ki, şeytanî şebekenin İmam Hatip Liselerini bile nasıl istila ettiğini, ailelerin ve devletin ise nasıl uyuduğunu görünüz. Hadi bunlar bürokrasi ve akademinin umurunda olmayabilir, ama siyasetçilerin umurunda olmalıdır. Ailelerin de…
Okuyalım ki, aileler daha çok kazanma, daha çok biriktirme ve tüketim köleliğinin en kıdemlisi olma uğruna, bir yandan da taptıkları çocuklarını nasıl ihmal edip, şeytanîlere teslim ettiğini görmek mümkün olsun! Çünkü gidilen yol yol değil, cehennem! Ya kendimize geleceğiz yahut da bir gazap gelip bizi kendimize getirecek…
Kim bilir belki zaman geçmemiştir!
Vesselam!