Türkiye’nin son dönemlerde dünyanın birçok bölgesiyle ilişkileri geliştirme yönünde attığı adımların sonuçları görülmeye başlandı. Bu adımlar çerçevesinde kısa bir zaman önce Cumhurbaşkanımızın Sırbistan ziyareti bölgemizin geleceği açısından önemliydi. Aynı şekilde Kafkaslar ve tarihî Türkistan coğrafyası ile geliştirilen ilişkiler de bölgemiz açısından çok ciddî sonuçlar doğurabilecek niteliğe sahiptir. Zaman içinde Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan ile çeşitli sahalarda ilişkilerimiz geliştirilmekteydi ama Özbekistan ile kurulan ilişkiler sınırlıydı. Bu açıdan Özbekistan devlet başkanı Şevket Mirziyayev’in 25-26 Ekim tarihlerinde ülkemize yaptığı resmî ziyaret, birçok alanda yeni bir başlangıca işaret etmesi bakımından önemlidir. Görüşmeler, her iki liderin Özbekistan ve Türkiye arasındaki ilişkilere büyük önem atfettiklerini gösterdi.
Batılı ülke liderlerinin Türkiye ziyaretleri, geçen yüzyıldan kalma bir alışkanlık olarak neredeyse bütün kamuoyunun dikkatini çekecek şekilde gürültülü geçerdi. Hatta basınımızda bu ziyaretlerin o ülkelerin basınında yansıma şekli de haber konusu olurdu. Devletlerarası müzakereler çerçevesinde Batılı basın kuruluşlarının Türkiye hakkında yayımladığı haber yazılarına özel bir önem atfedilirdi. Bunlar elbette yönümüzü tamamen Batı’ya dönmüş olmamızla alakalı bir durumdu. Fakat şimdi Türkiye kamuoyu yalnızca Batı ile ilgilenmiyor, dünyanın birçok bölgesiyle ve özellikle de tarihî ilişkilerimizin olduğu coğrafyalarla yakından ilgilenmeye çalışıyor. Bu yöndeki gayretlerin bir yansıması olması bakımından Şevket Mirziyayev’in Özbekistan basınında yansıtılma biçimini birkaç cümle ile aktarmak istedik. Çünkü tarihî Türkistan coğrafyası ile millî ve dinî bağlarımızın neticesi olarak yüzlerce yıllık bir ortaklığımız vardır ve ilişkilerimizin derinliği başka hiçbir coğrafya ile kıyaslanamaz.
Özbekistan basını, iki ülke arasındaki ilişkilerin Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Kasım 2016’da gerçekleşen Özbekistan ziyaretinden sonra gelişmeye başladığını belirtti. Hatırlanacağı gibi geçen sene gerçekleşen bu ziyaret Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmam Maturidî Türbesi önünde çektirilmiş fotoğraflarıyla yansımıştı. Fotoğraf için İmam Maturidî Türbesi’nin seçilmiş olması oldukça anlamlıydı. Zira bugün Batılı istilacı devletler emperyalist amaçlarına ulaşmak için dinimizi terörle eşleştirecek oyunlar kuruyor ve ne yazık ki fikrî zaaflarından dolayı birçok Müslüman genci bu oyunlarda bir figüran olarak kullanılıyor. Cumhurbaşkanımızın bu fotoğrafla İmam Maturidî’nin temsil ettiği düşünme biçiminin coğrafyamıza yönelen istilacı saldırıları önlemede oynayacağı role vurgu yaptığını düşünebiliriz. Bir süredir yakından takip ettiğimiz kadarıyla Özbekistan basını ve kamuoyunda da dinimizin terörle ilişkilendirilmesinden ciddi ölçüde rahatsızlık duyulduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan Özbekistanlı kanaat önderleri de gençliğin uyarılmasına özel bir önem atfediyor.
Özbekistan basını Cumhurbaşkanımızın yukarıda belirttiğim ziyaretinden sonra her iki liderin Çin, Kazakistan ve BM’de bir araya gelmiş olduğunu vurguladı. Şevket Mirziyayev’in Türkiye’deki temaslarını doğrudan takip eden Özbekistan Millî Ahbarat Agentliği yüzyıllardır devam eden ilişkilerimizi öne çıkarırken dili ve dini bir olmak bakımından ortak tarihî mirasımıza dikkat çekti. Aynı şekilde Özbekistan devlet başkanının kardeş ve dost memleketler arasında vize uygulamasının gereksizliği yünündeki ifadesi de dikkat çekiciydi. Kuşkusuz iki ülke arasında siyasî, iktisadî, ticarî, iletişim, ulaşım, turizm alanlarında yapılan bir dizi anlaşmalar Özbekistan basınında geniş yer buldu. Bu anlaşmalar iki ülke menfaatleri açısından da önemlidir. Fakat Özbekistan basınının iki ülke menfaatlerini ilgilendiren anlaşmaları aktarırken münasebetlerimizi “dili ve dini bir kardeş ve dost memleketler” şeklinde tanımlaması romantik bir düşünüşün mahsulü değildir. Zira bu ifade, bu coğrafyanın geleceğini şekillendirecek bir temel oluşturma çabasına işaret etmektedir.
Gerek Cumhurbaşkanımızın Kasım 2016’da Özbekistan’da Akar ve Fidan ile 15 Temmuz sonrası verdiği fotoğraf ve gerekse Şevket Mirziyayev’in Türkiye ziyaretiyle öne çıkan iki ülkenin tarihî bağları salt yüzlerce yıl öncesine ait değerlerle izah edilemez. Zira Anadolu coğrafyası ile Türkistan’ın fiilî münasebetleri yüzyıllar boyunca devam eden kesintisiz bir süreçtir. Bu münasebetlerin 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyıl başlarında daha ileri aşamalara ulaştığını da burada belirtmemiz gerekir. Bilindiği gibi Osmanlı’nın en uzun asrında Batı emperyalizmi bütün dünyayı egemenliği altına alıyordu. Rus emperyalizmi de Türkistan’ı egemenliği altına aldı. Şimdiye kadar, Osmanlı coğrafyasında başlayan yenileşme arayışlarıyla Batı emperyalizmine karşı mücadele arasındaki bağa bütün yönleriyle dikkat çekilmedi. Fakat bu yenileşme arayışlarının Türkistan’ı da etkilediğini ve orada yeni bir münevver tabakanın ortaya çıktığını görmemiz gerekir. Bu münevver tabakanın eserleri Sovyetler döneminde görmezden gelinse de bugün bütün görkemiyle yeniden ortaya çıkmakta ve yeni kuşakların önünü aydınlatmaktadır.
Kuşkusuz yeni ve zor bir dönemin içindeyiz. Batı emperyalizmi coğrafyamıza yönelik yeni bir istila sürecini başlatmıştır. Bu durum, başka bir açıdan onların ne kadar zorda olduklarını da gösterir. Çünkü Doğu kendi menfaatlerini gözeten bir tavır alma sürecinin içindedir. Artık gelişmeler salt Batı’nın lehine değildir. İçinden geçmekte olduğumuz bu dönemi önemsemeli, kedi zamanımızı anlamaya çalışmalı, ona göre de çözümler üretmeliyiz. Bu, çok yönlü münasebetlerimizin olduğu bütün ülkeler ve coğrafyalar için önemlidir.