“Görünen o ki, MHP liderinin koltuğu 1 Kasım seçimleri kadar önemlidir.”
Geçtiğimiz haftanın yazısını bu cümle ile bitirmiştim. Bıraktığım yerden devam etmeyeceğim ama Devlet Bahçeli’nin o çok önemli koltuğuna talip olan en güçlü muhalifin, Meral Akşener’in zaman tüneline yolculuk yapmak istiyorum.
Akşener’in yola çıktığı isimleri ve yolda bulduklarını anlatan fotoğraflar eşliğinde yakın tarihe ışık tutacağız.
İlk olarak 20 yıl öncesine gidiyoruz. 24 Aralık 1995 seçimlerine. Sandık sonuçlarının politik gündemi, planları ve ülkeyi yöneten aklı ters düz ettiği günlerdi. Yüzde 21,5 oy alan Refah Partisi, 158 sandalye ile birinciydi ve Başbakan olacak kişi Necmettin Erbakan’dı. O günün Türkiye’sinde hiçbir siyasi senaryonun sindiremediği bir sonuçtu bu. Fakat Erbakan Başbakan oldu. Refah-Yol Hükümeti’nin DYP kanadında ise bir süre sonra çatlaklar oluşmaya başlamıştı. İstifa eden İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın yerine tercih edilen isim gündem olmuştu. Bu kişi; 40 yaşındaki Meral Akşener idi. Tansu Çiller’den sonra Türk siyasetinde “Leydi”nin topuk sesleri’ ikinci kez duyulmaya başlamıştı. “Kadın başına” 28 Şubat’çı paşalara meydan okumuş ve bu yüzden de hedef olmuştu. Akşener’i 20 yıldır siyasette “dik tutan” kredi de bu 8 aylık bakanlık sürecinde oluştu.
Meral Akşener, ilk “muhalif” çıkışını ise 1999 yılında yaptı ve Tansu Çiller’e karşı aday olan Köksal Toptan’ın yanında yer aldı. Bu onun aynı zamanda ilk yenilgisiydi. Toptan, ezici bir şekilde kaybedince Meral Akşener de ortada kaldı ve bir daha Çiller’in yanına yaklaşamadı. Geçen sürede hep bir arayış içinde olduğu belli oluyordu. TBMM’de Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar ile oturmaları ve uzun uzun sohbetleri yeni bir muhalif dalganın hatta yeni bir milliyetçi sağ partinin habercisi gibiydi. Akşener DYP için “rahatsız edici” bir isimdi artık ve dönemin İstanbul İl Başkanı Süleyman Soylu, 32 ilçe başkanını da yanına alarak, hainlikle suçladığı Akşener’in istifasını istediğinde 2000 yılı geride kalmak üzereydi.
İkili görüşmeler, arayışlar ve muhalif kalkışmalardan bir sonuç çıkmayınca Meral Akşener, 4 Temmuz 2001 günü DYP’den istifa etti. Sıradan bir istifa değildi ve alışıla gelmişin dışında bir organizasyon tertiplenmişti. Akşener’in yanında tam 30 bağımsız milletvekili vardı ve bunlardan birisi de eski İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte “yenilikçi” hareket başlatan Kayseri Bağımsız Milletvekili Abdullah Gül’dü. O gün “Ortak aklın olduğu bir kadro hareketi düşünüyoruz. Liderliğin sorun olacağını düşünmüyoruz” diyen Akşener iki ay içinde fikir değiştirdi. AK Parti’nin kuruluşunda yer almadı. Erdoğan ve Gül’ü “Milli Görüş çizgisini sürdürüyorlar” diye eleştiren Akşener, soluğu MHP’nin Kızılcahamam kampında almıştı. Takvimler 3 Kasım 2001’i gösteriyordu. TBMM’ye ayak bastıktan sonraki 6 yıl içinde; Tansu Çiller, Köksal Toptan, Mehmet Ağar ve Recep Tayyip Erdoğan isimleri etrafında siyasi hamleler yapan Akşener artık Devlet Bahçeli’nin sağ tarafında oturuyordu.
Türkiye siyasetini, devlet anlayışını “eski” ve “yeni” diye ikiye bölen sürecin başlangıcı olan 3 Kasım 2002 seçimlerinde MHP baraj altında kalınca Akşener de kabuğuna çekilmiş oldu. 2004 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olsa da yüzde 4 oyla partisini beşinci yapabildi ve 2007 genel seçimlerine kadar da ortalarda görünmedi.
MHP, 22 Temmuz seçimlerinde yeniden Meclis’e taşınınca Akşener için yeni bir dönem başladı. Artık TBMM Başkanvekiliydi. Makamı ile birlikte artık gündemde ön plandaydı. Medyanın ilgi odağı olmuştu ve parti içinde güçleniyordu. MHP’nin kumpasların odağında girdiği 2011 seçimleri sürecinde adı Bahçeli’nin yerine dillendirilse de bu zemin bir türlü oluşmadı. 2012’deki kongrede en fazla onun aday olması beklense de, Akşener o günlerde MHP’nin “kadrolu” Meclis Başkanvekiliydi.
7 Haziran seçimlerinden sonra gelişen tablo ve TBMM Başkanlığı denklemi ise Bahçeli ile Akşener arasında bilinmeyen bir rekabeti ortaya çıkardı. Medya bir anda Akşener’i zirveye çıkarmıştı ve onun üzerinden türlü senaryolar yazılıyordu. Akşener’in seçim sürecinde, yakın geçmişte partisine büyük bir operasyon çekerek Bahçeli’nin etrafını boşaltan paralel yapının yayın organlarında boy göstermesi belli ki rahatsızlık oluşturmuştu.
Devlet Bahçeli’nin tepkisi ise çok sert ve netti. MHP lideri gazetecilere “Meral Akşener’i eğer çok sık kullanırsanız devre dışı kalır, haberiniz olsun. 80 milletvekilimiz var, her şeyde Akşener. Zannediyorum başkanvekilliğini de kaybetti” demişti ve öyle de oldu. Akşener artık Meclis Başkanvekili de değildi. Akşener, geçici hükümet için gelen bakanlık teklifini reddetmesine rağmen Bahçeli’nin buzları eritmeye niyeti yoktu. Koalisyon kurulamayınca 1 Kasım’da tekrarlanan seçimlerde MHP’nin aday listesinde Akşener’in adı yoktu. Buzlar artık kalıplaşmıştı.
Meral Akşener, 7 Haziran seçimlerinden önce bir gazeteye verdiği söyleşide Devlet Bahçeli için “Çok iyi bir stratejik akla sahiptir. Satranç oyuncusudur, hep 5 hamle sonrasını görür” tahlilini yaparken, anlaşılan kendisiyle ilgili yapılan son hamleyi görememişti. Bahçeli, ne gördü de hamlesini ta 7 Haziran’da yaptı peki? Bu sorunun yanıtını şu günlerde yapılan çok sert açıklamalarda görebiliyoruz.
İçinden geçtiğimiz süreçte hem Bahçeli kanadından hem Akşener kanadından hamle üstüne hamle geliyor zaten. Bu siyasi satrancı kimin kazanacağı, Akşener’in bu son muhalif çıkışının neler doğuracağı ise gündemi daha uzunca süre meşgul edeceğe benziyor.