Kardeş kardeşle mücadele hatta iç savaş bile yapabilir. Görülmeyen duyulmayan şey değil. Masonlar da kendi aralarında zaman zaman bu tür mücadeleye girişirler. Bu durum ortak hedefe hizmete mâni olmayıp, sadece bir menfaat çatışmasıdır o kadar.
18. asrın sonunda Osmanlı’ya da musallat olan Masonlar, Osmanlı’yı yıkmakla kalmamış, Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir rol üstlenmişlerdi. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’dan Başbakan İsmet İnönü’ye kadar hemen hepsi masondu.
CHP iktidarı devam ederken ufak tefek sorunlar yaşansa da geçinip gitmekteydiler. Ancak CHP cebri işgal ettiği koltuğu terke mecbur kalmıştı. Gerçi iktidar yabancıya değil, CHP içinden çıkan çoğunluğu yine mason olan Demokrat Parti’ye geçmişti. Ancak mason İsmet bunu bir türlü hazmedemiyordu.
ABD’nin oluru ve CIA desteği ile İnönücüler 1960 darbesini yaptılar. Darbeci masonlar iktidara, diğer masonlar hapishanelere… Ancak bu yeterli değildi zira iki taraf arasındaki kin çok büyüktü. 27 Mayısçılar “tüm masonların tespiti” iddiasıyla istihbarat birimlerine talimat geçtiler. Ancak kendileri de masondu. Allah’tan CHP’li masonların çoğu Yükseltme Cemiyeti’ne, DP’li masonların çoğu ise ‘Mason Cemiyeti’ne üye idi. Ne var ki, talimat biri için değil tümü içindi. Lakin İnönü de İstiklâl Locası üyesiydi. Onun için özel talimat yazıldı.
Bu sayede iç çamaşırlarını yani kime hizmet ettiklerini ifşa ettiler. Masonların masonu Kasım Gülek, bu içten içe yürüyen mücadeleyi izliyor, ne kadar belge varsa arşivliyordu. İşte bu gün terekenin bazılarının ifşa vakti. Gelin birlikte okuyalım.
Gerçek Hayat devlet belgelerini ifşa ediyor. İlki, 1960’da hazırlanan iki adet masonluk raporu. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Millî Birlik Komitesi, Genelkurmay Başkanlığı’na hitaben Millî Birlik Komitesi Sekreterinin imzasını taşıyan bir yazı gönderir. 9 Ağustos 1960 tarih ve 246 sayılı belgede bazı inanç ve düşünce gruplarına mensup kimselerin tespiti istenir.
Söz konusu yazıda silahlı kuvvetlerde Nurcu, Kürtçü, Komünist, Mason ve diğer zararlı gruplar ve şüpheli faaliyetlerinin tespiti talep edilerek şöyle denilmiş: “Silahlı Kuvvetlerimizde mevcut şimdiye kadarki istihbarat neticelerine göre, Nurcu, Kürtçü, Komünist, Mason ve diğer zararlı ve şüpheli faaliyetleri tespit ve tescil edilmiş olan Sb. Astsb., As. Memur ile diğer rütbeli eşhasın isim listesinin kurye subayı Kur. Bnb Hamza BALİ ile Milli Birlik Komitesi Sekreterliğine ivedi gönderilmesine emirlerinizi arz derim. Türkiye Millî Birlik Komitesi Sekreteri”
Belli ki bu husus Millî Birlik Komitesi’nde konuşulmuş ve adı geçen kesimlerle ilgili tahkikat hedeflenmektedir. Peki, bununla hedeflenen şey tam olarak neydi? 27 Mayıs darbesine karşı çıkanlara yönelik bir av mı, yoksa CIA ile beraber 27 Mayıs’ı tezgâhlayan CHP’yi tasvip etmeyen her kim varsa tutuklayıp tasfiye etmek mi? 27 Mayıs’ın planlayıcılarına dair sarsıcı belgeleri yakında neşredeceğiz. Ancak şurası kesin ki, darbe içinde darbe barındıran 27 Mayıs’ın arkasındakiler, İnönü’nün tasvip etmediği herkesi hedefe koymuşlar. Bunun içinde İnönü’ye muhalif olan masonlar da var. Mezkûr talep üzerine hazırlanan raporlar ise masonların kirli emellerini ifşa ediyor. Millî bir damar tarafından hazırlanan “Masonluk Tehlikesi” başlıklı MAH’a ait rapor hâlen Türkiye ve insanlık için şedid bir tehlike olan masonluğun içyüzünü ifşa açısından büyük ehemmiyet arz ediyor.
MAH’TAN ‘MASON TEHLİKESİ’ RAPORU
Aslında bu talep kendiliğinden oluşmamış, o günkü Millî Birlik Komitesi tarafından Emniyet Umum Müdürlüğü ile daha sonra adı Milli İstihbarat Teşkilatı olarak değiştirilecek Millî Amele Hizmet Teşkilatı (MAH) gibi kurumlardan bilgi talep edilmiş.
MAH, “Mason Tehlikesi” başlıklı 6 sayfadan oluşan 14 Temmuz 1960 tarihli raporunu hazırlayarak Millî Birlik Komitesi’ne sunmuş. Üç bölümden oluşan raporun en mühim bölümü, ‘tahlil ve kıymetlendirme’ kısmı olmakla birlikte, Türkiye’deki tarihçesinin devletin en gizli teşkilatınca ortaya konması bakımından son derece mühim bir çalışma.
İSTİHBARAT RAPORUNDA NELER VAR?
Oldukça kısa bir masonluk tarihçesinden sonra masonluğun Osmanlı’ya sirayetinden 1960’a kadar ki süreci, etkili bazı isimlere de yer vererek özetliyor. Mason reisi Fuat Hulusi başkanlığındaki bir heyet tarafından 1925 tarihinde Cumhur Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya 33’üncü derece ile fahri reislik unvanı teklifi kayda geçirilir. Şükrü Kaya, Hasan Saka ve Selanik’te Mason olmuş Tevfik Rüştü, Cemil Uybat, Kazım Özalp ve Fahrettin Kerim Gökay gibi dönemin CHP yönetimleri dolayısıyla da devlette görev alan isimlere yer verilir. Ancak raporda Mustafa Kemal’in politikalarını sürdürdüğü iddia edilen İsmet İnönü özel bir şekilde korunur.
İNÖNÜ ÖNLERİNİ AÇTI
1935 Ekim’de yani Mustafa Kemal Paşa döneminde yer altına çekilmeleri sağlanan mason örgütleri, halefi İsmet İnönü devrinde yeniden aleni faaliyetlere başlarlar. “DP’nin iktidara geçtiği 14 Mayıs 1950 tarihinden sonra Masonlar kendileri için en müsait devrin başladığına kânî olarak gelişme yolundaki faaliyetlerine büyük bir hız vermişlerdir. Zamanla DP’ye dâhil bir kısım kodamanların da teşkilata iltihakları suretiyle hükümetin müzaharetine mazhar olmuşlar ve bu destek ve himayeden âzamî faydalanmak suretiyle gelişmelerini ve yayılmalarını en müsait şartlar altında yürütmeye muvaffak olmuşlardır” diyen rapor, Menderes’in masonlardan çektiği zulümlere hiç temas etmemiştir.
MASON OLMAYANLAR ASILDI
27 Mayıs darbecileri Yassıada’da bin bir düzmece iftira ve işkence ile muhakeme ettikleri Başvekil Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu mason olmadıkları için idam etmiş, 33’üncü dereceli masonlardan Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise idam edilmemişti.
MASON İSMET İNÖNÜ KORUNDU
Mustafa Kemal’den sonra masonların yeniden aleni teşkilatlanmalarına izin veren bir kişi olmasına rağmen İnönü’nün masonluğu konusunda pek bilgiye rastlanmaz. 5.8.1937 tarihli belge İsmet İnönü’nün ‘İstiklâl – Arêopage’ adlı locaya mensup olduğunu ispat ediyor. Zaten İnönü kıdemli bir mason olmamış olsaydı ne devletin başına geçebilir, ne de bir başka mason olan Ecevit’e koltuğu devredene dek CHP’nin başında kalabilirdi. Elimizdeki belgeler arasındaki İnönü’yü koruyan 16 Haziran 1960 tarihli belge ise Millî Birlik Komitesinin diğer askerler gibi İnönü’nün de ifşasını engelliyor.
MASON İSMET NASIL KORUNDU?
Demokrat Parti dolayısıyla ‘Adnan Menderes masonların önünü açtı’ şeklindeki itham, İnönü’yü korumak için yazılmıştı. Kaldı ki, Rahmetli Menderes bunlardan neler çektiğini 1959’da Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek ile görüşmesinde şu cümlelerle izah edecektir: “Üstümde Celal Bayar (Cumhurbaşkanı), altımda Medeni Berk (Başbakan yardımcısı) var. Bunların ikisi de 33. dereceli masondur. Ben iki değirmen taşı arasına sıkışmış buğday tanesi gibiyim!” Bu durumdaki bir kişiyi masonların hâmisi gibi gösterenler, “Dâhiliye Vekâleti Emniyet Umum Müdürlüğü’ne / Masonlarla ilgili hazırlanan raporda Sn. İnönü’nün isminin kesinlikle yer almaması gereği bilgilerinize arz olunur. 16 Haziran 1960. M. Şükran Özkaya” şeklinde yazı göndermişler
İmza sahibi sıradan biri olmayıp, 27 Mayıs Darbesi öncesinde 3. Zırhlı Tugay Piyade Tabur Komutanı olan, darbe sonrasında Millî Birlik Komitesi üyeliğine getirilen kurmay Albay Mehmet Şükran Özkaya’dır.
‘OSMANLI’YI MASONLAR YIKTI’
MAH’ın raporunun masonların gerçek yüzlerini ifşa eden ‘tahlil ve kıymetlendirme’ bölümü üzerinde önemle durulması gerekiyor. Hürriyet, müsavat ve uhuvvet düsturlarına sığınan masonların bu kelimeleri ölüm fermanındaki imzalara benzetilerek şöyle deniliyor: “Masonluğun Türkiye’deki tarihçesinde ibretle görüyoruz ki; asırların, türlü entrikaların ve harplerin yıkamadığı muhteşem Osmanlı İmparatorluğu’nun ulu gövdesine yabancı uyruklu muhtelif mason hücre ve elemanlarınca veba mikrobu gibi saldırıyorlar.”
MASONLUK: ZEHİRLİ TOMURCUKLARI İÇTE AÇAN TEŞEKKÜL
Devletin her noktasını işgal etmiş masonlarla ilgili özellikle Cumhuriyet devrinde pek de alışık olmadığımız cümlelerin kurulduğu bu istihbarat raporunda şu tarif yapılıyor: “Kökleri dışarıda, zehirli tomurcukları içte açan bu teşekkülün ve faaliyetlerinin Türk’e faydalı olacağı tezinde kelam etmek, en hafif tabir ile Türk’e küfretmek olur. Ermeni, Yahudi, Rum, İngiliz, Fransız, İtalyan, mason hücreleri anavatanda cirit atıyorlar ve yuvalarını ekalliyetlerin temerküz ettiği bölgelerde kuruyorlar, destekleniyorlar ve gelişiyorlar. Mason locaları denen bu tekkelere rağbet eden Türkler ilk zamanlarda, biraz Avrupa’da dolaşmış yüzü, gözü açılmış, Frenkçeyi hecelemiş züppeleşmiş kişilerdi.”
‘DÖNME OLURLARSA İDEALDİR’
“Kültürlü insanları aldatan, parlak sözleri, fakat ne yazık ki bu ifadeler yalnız bir maskeden ibarettir” olduğu belirtilen masonluğun hedefledikleri kişiler ise şöyle tarif ediliyor: “Tahsilli, kültürlü, nüfuzlu yani bir kelime ile cemiyetlerin kalburüstü şahsiyetleridir. Hele bunlar bir de dönme olurlarsa idealdir.”
MASONLUĞUN GÂYESİ: MİLLETİ KOF BİR GÖVDE GİBİ YERE SERMEKTİR
“Bu uslu ve uysal maskenin altında ne korkunç bir çehre saklıdır. Kültür seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun yalnız kültür hiçbir zaman bu çehreyi teşhise kâfi gelmez. Onun korktuğu ve bucak bucak saklandığı yegâne kuvvet milliyetçilik ruhu, millî haysiyet, millî şeref ve millî gururdur” denilen MAH Raporunda şu sarsıcı değerlendirmelere yer veriliyor: “İşte Masonların hakiki hedefi, yoksa ne hürriyet, ne müsavat ve ne de uhuvvettir. Milleti millet yapan özü, o büyük cevheri için için sinsi sinsi kemirmek ve kof bir gövde gibi yere sermektir. “Gaye vasıtayı mubah kılar” düsturu esas prensipleridir.”
‘İSRAİLOĞLULLARINA HİZMET EDİYORLAR’
Yahudiler ile masonların arasındaki ilişkiyi de ele alan rapor noktayı şöyle koyuyor: “Fransız ihtilaline gelinceye kadar birçok yerlerde Yahudiler daima mason localarından uzakta görülüyordu. Bununla beraber daha birçok amiller ve sekizinci asırda fazla münteşir bulunan tabiatçılar, Masonluğun tesisinde rol oynamışlardır. Asırlarca Yahudilerin sonsuz hürriyet istekleri ve sahte müsavat iddiaları, insanlığın ezeli sırrını arayan kafalar, Allah’ı anlamayan, anlatamayan ve onu araştırmaktan bıkan güruh için maddi bir ihtişam yaratmak, insana (hâşâ sümme hâşâ) ulûhiyet vermek daha kolay geliyordu. Büyük Fransız ihtilali, Masonlukla Yahudilik arasında tam ve hakiki irtibatın başlangıcı olmuştur.
Fransız ihtilalinden sonradır ki, Masonlukla Yahudilik arasındaki rabıta gittikçe daha sağlamlaşmış ve 19. asır içinde bu iki cereyan dünyayı baştanbaşa fethetmek üzere taarruza geçmiştir. Yahudi ideolojisinde, Masonluk ideolojisini kendisine çeken bir yakınlık mevcuttur. Bu müşterek çalışmalar, bu mefkûre ve el birliği her şeyden evvel İsrailoğullarına hizmet etmektedir.”
‘HİLE YOLUYLA SAVAŞACAKSIN’
Raporda dile getirilen masonların “Gaye vasıtayı mubah kılar” düsturu hakkında bir başka bilgi de, Bilgi Locası eski genel sekreteri Yüce Katırcıoğlu’nun 18 Mart 2015 tarihinde Ankara Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne masonlarla ilgili yaptığı suç duyurusunda yer alıyor. Masonluğun ana düsturunun “Hile yoluyla savaşacaksın” şeklinde olduğunu belirten Katırcıoğlu ile ondan 55 yıl evvel yazılan devlet raporu farklı kelimelerle ifade edilse de aynı şeyi anlatıyor.
TÜRKİYE’DEKİ MASONLAR ÜLKESİNE HİZMET ETMİYOR
Türkiye ile Yunanistan arasında bir asırdır devam eden millî meselelerden Kıbrıs ile ilgili Yunan Mason Teşkilatı’nın Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhakı hakkında ada Rum masonlarının seslerini bütün dünyaya yaydığı belirtilirken, Türkiye’deki masonların ise millî menfaatleri korumadıkları şu cümlelerle dile getiriliyor: “Türk Mason Cemiyeti Meşriki Azamı Mim Kemal Öke bu durum karşısında feryada başlamış, fakat bu acı realite karşısında en vatanperverâne yol olan bütün üyelerle birlikte istifa etmek suretiyle bu menhus faaliyetlere son verme cesaretini gösterememiştir.”
EMNİYET DE RAPOR GÖNDERİYOR
Millî Birlik Komitesi’nin masonlarla ilgili bilgi istediği kurumlardan birinin de Emniyet Umum Müdürlüğü olduğunu belirtmiştik. Bugünkü adıyla Emniyet Genel Müdürlüğü raporunu tamamlayarak gönderdiği tarih ise 14 Eylül 1960. Raporun altında İçişleri Bakanı Yardımcısı Müsteşar Hilmi İncesulu’nun imzası yer alıyor. Ancak onun da altında iki gün sonraya ait Kurmay Albay Süreyya’nın ‘olur’ imzası da görülüyor.
“Başbakanlık Yüksek Makamına” diye başlayan 102054 sayıda kayıtlı “gizli” damgalı metin şöyle başlıyor: “Memleketimizde Cemiyetler kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve halen faaliyet halindeki Mason Cemiyetler ile bunların şubeleri hakkındaki malumatı gösterir not ilişikte takdim kılınmıştır. Masonluğun mahiyeti hakkında servislerince elde edilerek Yüksek Başbakanlığa sunulacak malumattan bakanlığımızın da haberdar edilmesine müsaadelerini saygı ile arz ve rica ederim.”
İKİ MASON CEMİYETİ VAR
Elbette çok sayıda mason locası mevcut. Ancak bunların iki çatı kuruluşu var ve raporda “Masonlara ait hâlen Memleketimizde faaliyet hâlinde olan iki cemiyet mevcut bulunmakta olup bunların merkez ve şubeleri hakkında mevcut malumat aşağıya çıkarılmıştır” deniyor ve bunlar genel merkezi Ankara olan “Türk Yükseltme Cemiyeti (Türkiye Büyük Meşriki) ve genel merkezi İstanbul olan Türkiye Mason Derneği şeklinde listeleniyor. Her ikisi içinde resmi tüzüklerinde formaliteyi tamamlamak için yazan amaçları “gâyesi” başlığı altında olduğu gibi aktarılıyor.
HİZMET KARŞILIKSIZ KALMAZ
İçişleri Bakanı Yardımcısı Müsteşar Mehmet Hilmi İncesulu’nun imzasını taşıyan ve gariptir resmi evrakta adı yerine isminin ilk bölümüne yer vermeyen müsteşar, “Bu Mason Cemiyetleri Cemiyetler kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve faaliyetlerine bu kanun çerçeve dâhilinde devam etmektedir. Hariçteki Cemiyetlerle alakaları bulunmamaktadır. Gizli tarafları hakkında herhangi bir mâlumat dosyalarında mevcut bulunmamaktadır” şeklindeki notu ödülünü alacak ve kısa bir süre sonra mensubu olduğu masonlar yani mason İsmet İnönü sayesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilecektir.
‘KİLİT NOKTALARI İŞGAL ETMİŞLER’
Zamanın Emniyet Umum Müdürlüğü’nce hazırlanarak İçişleri Bakanlığına gönderilen “Mason Tehlikesi” başlıklı raporda masonlarla ilgili ciddi değerlendirmelere yer verilerek Türkiye tarihinin özeti mahiyetindeki şu sarsıcı tespit yapılıyor: “Vekâletlerde (Bakanlıklarda), İktisadi Devlet Teşekkülleri (KİT)’nde ve diğer devlet müesseselerinde, kanunsuz ve yolsuz birçok işlerin müsebbipleri ve suçluları olarak tanınanlar halen kilit noktalarını işgal etmekte ve İnkılabın ilk günlerinde uzaklaştırılmış olanlarda perde arkasında çalışanların tavsiye ve himayeler ile maalesef gene sinsi sinsi diğer kilit noktalarını işgale çalışmakta ve muvaffak olmaktadırlar.”
KİM BU SİNSİ İŞGALCİLER?
Başlıktaki suâl, raporun ikinci paragrafında şöyle cevaplanıyor: “Bu sinsi ve gizli faaliyetlerin en tehlikelisi olarak beliren MASON cereyanıdır. Dünya MASON teşkilatının tanımadığı ve reddettiği “Türkiye Mason Cemiyeti”, daha doğru bir deyimle bu dejenere olmuş klik, 27 Mayıs İnkılabından evvel’ meşrîkî azamları Ahmet Salih Korur tarafından sevk ve idare edilmekte idi. Bugünkü üstadı azam’larının kim olduğu henüz mâlum değildir.”
‘SİYONİZMİN ALETİ OLMAKTA VE MAŞA GİBİ KULLANILMAKTA’
“Milliyetperver ve vatansever olarak bilinen şahsiyetlerin ifadelerine göre, her türlü vasfını kaybeden bu soysuzlaşmış klik, Siyonizm’in aleti olmakta ve bir maşa gibi kullanılmaktadır. Klik mensuplarına birbirlerini son derece tutmakta ve himaye etmektedirler. Halen kilit noktalarını ellerinde bulunduran bu teşkilatın yolsuz işlerde ün yapmış mensupları ve nasıl tayin edildikleri her gün hayretle müşahede edilmekte olan diğer emsalleri dikkat ve hassasiyetle kovuşturmayı icap ettiren sinsi ve tehlikeli bir cereyanın en yeni ve en canlı örnekleridir. Bu cereyan hemen hemen her vekâlet ve müesseseye nüfuz etmiş ve bazı vekâletlerde de kesâfet tesis etmiştir. Tasvip edilmeyen, üzüntü ve endişe ile karşılanan tayinlerde ve bazı lâyık olmayanların hâlen işgal etmekte oldukları kilit noktalarını tahkim etmelerinde, destek olan gizli elleri tespit etmek ve milli İnkılabımızı zaafa uğratma temayülü sezinlenen bu sinsi cereyana son vermek için en ciddi aktif tedbirlerin alınması zamanının geldiğine katiyetle inanılmaktadır.”
BELGE İTİRAFNAME GİBİDİR
Raporun devamında yer alan ve bir nevi itiraf mahiyetindeki metin, iki mason teşkilatı artasındaki kavganın göstergesidir. Bundan daha önemli olan ise, CHP’li (27 Mayısçı) masonların DP’de yuvalanan masonlara karşı gösterdikleri kin, aynı zamanda kime hizmet ettiklerinin de açık bir itirafnamesidir. Bir nevi şecaatlerini arz ederken sirkatlerini söylemektedirler.
Dejenere olmakla itham edilen ve adı geçen Türkiye Mason Cemiyeti meşrîkî azamı Ahmet Salih Korur, İnönü iktidarında 1945’te Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcılığı ve ardından da Toprak İskân İşleri Genel Müdürlüğüne getirilmiş, Demokrat Parti iktidarında ise mason Celal Bayar tarafından 31 Temmuz 1950’de Başbakanlık Müsteşarlığı’na atanmış. 1955-1960 yılları arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası üstatlığı yapmış ve çeşitli Bakanlıklarda müsteşarlık görevlerinde de bulunmuş olan Korur, aynı zamanda 1957’de Başvekâlet Millî Emniyet Hizmetleri Reis Vekilliği yani mezkur raporu hazırlayan teşkilatın genel müdürlüğünü yürütmüş, ardından da yeniden Başbakanlık Müsteşarlığı’na atanmış, darbe sonrasında da tutuklanarak Yassı Adaya gönderilmiştir.
MASONLAR ARASI KAVGA
Masonların kirli çamaşırları ve hizmet ettikleri yahut da maşalık ettikleri yapıları ifşa eden bilgi ve belgeler, Millî Birlik Komitesi’nin amacının masonları tespit etmek olmadığını; aksine DP’li, DP’nin tayin ettiği ve özellikle de CHP’li ve İnönü’cü olmadıkları için “dejenere” olmakla suçlanan masonları tespit etmek olduğunu gösteriyor. Demokrat Partililer bir nevi Mustafa Kemalci sayılırken, diğerleri yani o dönemki adıyla “Türk Yükseltme Cemiyeti (Türkiye Büyük Meşrik)’nin ise İnönücü olduğu anlaşılıyor. MAH Raporunda olduğu üzere İnönü’yü korumak için, Mustafa Kemal Paşa’ya sığınılıyor. Daha açık ifadesiyle günümüzde de hep yapıldığı üzere, Mustafa Kemal Paşa’yı ortadan kaldıranlar onu kullanıyor.
MASONLAR MASONLARI TASFİYE EDİYOR
Raporun “alınacak tedbirler” başlığında kliğin yani DP’yi desteklemiş olan ve adı geçen Türkiye Mason Cemiyeti’nin toplantı ve faaliyetlerine muayyen bir zaman içinde son verilmesi, Ankara, İstanbul, İzmir vilayetlerindeki merkezlerinin aynı zamanda koordineli bir baskın tertip edilerek tüm evrak ve mallarına el konulması, eski iktidar zamanında yolsuz ve kanunsuz icraat ile tanınmış kliğin (Türkiye Mason Cemiyeti) mensuplarının kilit noktalarından uzaklaştırılmalarının sağlanması, yeni yapılan tayinlerde Türkiye Mason Cemiyeti’nin mensuplarının kimler tarafından himaye gördüklerinin ve desteklendiklerinin meydana çıkarılması ve bu durumun … alınmasında bulundurulması…” isteniyor.
El yazısı ile eklenen 20.7.1960 tarihli not ise raporun, talimatın hemen ardından hazırlandığı isim tespiti yapıldıktan sonra üst makama gönderildiğini gösteriyor. Notta ise, “yerlerinin belli olduğu” yani eski iktidar zamanındakiler olduğu” yazılıyor.
ATLANTİKÇİ PASİFİKÇİ MASONLAR
Günümüzde masonların da yekpare olmadığı, farklı güç merkezlerine bağlı yapılardan oluştuğu, zaman zaman da kavgalar ettikleri bir gerçek. 27 Mayıs 1960’da yaşananlar bugünden farklı değil ise de masonların ortak hedeflerine ulaşmadaki rekabetten başka bir şey değil.
TÜRKİYE’DE KAÇ MASON VAR?
2010 yılında Fatih Altaylı’ya konuşan mason reisi Remzi Sanver, o tarih itibariyle Türkiye’de 218 mason locasının ve 15 bin civarında yaşayan mason olduğunu belirtiyor. “Ritüellerimiz 15 günde birdir” diyen Sanver, “Masonluk ritüelleri olan ve ritüelleri sistemin temelinde olan bir sistemdir. Bir tiyatro sahnesi var ama bizim seyircimiz yok. Masonluğun temeli bir ülkü mabedi inşa etme, sevgi mabedi inşa etme görevi olarak görür. Süleyman Mâbedi’nin inşası tanımı da bunu temsil eder. Buradan yola çıkarak masonluğu Siyonizm ile bağdaştırmak çok yanlıştır” diyor. Ancak Süleyman Mâbedini yeniden inşa iddiasındakilerin Kudüs-ü Şerifteki bugün neyi yıkmaya çalıştıkları ortada.
Öte yandan “mason localarında “Süleyman Mâbedi İnşaatını” gösteren “çalışma tablosu” vardır ve bu tablolar çırak, kalfa ve ustalarının derecelerinin “çalışma tabloları” farklıdır. Masonun derecesi yükseldikçe, o derecenin çalışma tablosunda da “mâbed inşaatının” daha da ilerlemiş görüntüsü bulunur. O yapı, Siyonistlerin Mecid-i Aksâ’nın yerine yapmaya çalıştığı Yahudi Tapınağından başkası değildir.” Bu cümleleri kuran kişinin de eski bir mason olduğunu belirtip devam edelim.
“Masonlarla din ilişkisi çok merak edilen bir şey, masonluk bir din midir” sorusuna “Masonluk sembollük ve ritüelleri kullanarak daha iyi insan olma yolculuğudur. Tanrıya inanmalarını şart koşarlar mensuplarından” diye cevap veriyor Sanver. “Tek Tanrı mı” suâline karşılık ise “Hayır bir yüceliğe inanma. Yüce varlığa inanmaları esastır. Evrenin ulu mimarı deriz biz ona” diyor, ama o Tanrı’nın Müslümanların ilahı olan tek ilah yani Allah olmadığını da açıkça itiraf ediyor.
ASKERLERİN ADLARI NEDEN YOK?
Söz konusu raporlarda hiçbir askerin listelerde yer almaması dikkatlerden kaçmıyor. Bunun temel bir nedeni var. Bilgi Locası eski genel sekreteri Yüce Katırcıoğlu, 18 Mart 2015 tarihinde Ankara Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne masonlarla ilgili yaptığı suç duyurusunda, bazı mason askerlerin adlarını zikrediyor. Türkiye’de ifşa olmalarından korkan subaylar, NATO’nun merkezi Fransa’da iken “Grand Orient de France” ve “ Grand Lodge de France” isimli mason localarına üye olurken, NATO karargâhının Belçika’ya taşınmasından sonra Brüksel RAMSAY locasına üye olmaya başlamışlardır.
Yüce Katırcıoğlu’nun dilekçesinde mason olduğunu yazdığı askerler: “Kenan Evren, Semih Sancar, Bülent Ulusu, Gıyas Aran, Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, Saim Bostancıoğlu, Cemal Engin, İrfan Özaydınlı, Nejat Tümer, Tahsin Şahinkaya, M. Fahri Ağaoğlu…”
MASON TEHLİKESİ GEÇTİ Mİ?
Son zamanlarda masonlara ait bilgilerin abartıldığını dile getiren bazı çevrelerin masonları küçümsediği görülür. Aslında meselenin özü şudur: Siyonizm, masonlar ve hepsinin hizmet ettikleri yapıların İslam ümmeti, Türkiye ve insanlığa yönelik tehlikeleri kıyamete dek sürecektir ve geçmiş gitmiş bir şey de söz konusu değildir. Masonlar başta eski Tıp Fakülteleri olmak üzere üniversiteler, bürokrasi, ‘zengin kulübü’ olarak anılan, çoğunluğu dönmelerden oluşan örgütler, sivil ve askerî bürokrasi, siyaset, finans, medya, enerji sektörleri ve dinî yapılanmalar içinde oldukça aktifler. Pek çok dikkatli gazeteci ve kişi bir çırpıda etkili yerlerdeki pek çok masonun adını sayabilir. Fakat nedense kendine kurşun sıkma şeklindeki bu küçümseme ve sıradanlaştırma devam ediyor.
BİLGİ KAYNAĞIMIZ NE?
Neşrettiğimiz evrakların tümü FETÖ’nün kurucularından, CHP eski Genel Sekreteri şöhretli mason Kasım Gülek tarafından, devlet mekanizmalarından toplanmış orijinal belgelerdir. Belgeler yayınlanmadan önce, devlette onlarca yıldır evrak ve belgelerin sahte olup olmadığını tayin eden uzman bilirkişinin kontrolünden geçirildi. Dolayısıyla bu belgeler ve bundan sonra neşredebileceğimiz belgeler, Devlet kayıtlarında yer alan ve sağlamlığı hiçbir zaman tartışma konusu yapılamayacak orijinal vesikalardır.