Mahallî idareler seçimleri hiçbir zaman genel siyasî meselelerden ayrılmamıştır. 31 Mart Yerel Seçimleri sürecinde bekâ meselesinin gündeme getirilmesinden rahatsızlık duyanların projelere ilgi gösterdiklerini de söyleyemeyiz. Muhtarlık seçimleri dahi siyasî gerilimlerden uzak değildir. Fakat nedense bu seçimlerde siyasetin konuşulması rahatsızlık meselesi olarak öne sürüldü. 15 Temmuz’a giden süreçte PKK’nın mahallî idareler üzerinden siyaset ürettiğini, bu örgütün belediye hizmetleriyle şehirlerin abad olması gibi bir meselesinin olmadığını yaşayarak gördük. Şehirlerin yaşanılabilir hâle getirilmesi gibi bir siyasete sahip olmadıkları gibi belediye yönetimlerini ele geçirilecek bir makam olarak görmüşler, yerin altını ve üstünü teröre hazır hâle getirmişlerdi. Ne yazık ki hendek terörü günlerinde bunun bedelini çok ağır şekilde ödedik.
Hâlbuki Türkiye’nin bekâ meselesi, bu seçim sürecinde siyasetin ürettiği en önemli kavramlardan biridir ve fikrî bir içeriğe sahiptir. Kavramın çerçevesi tam olarak çizilmemiş ve psikolojik hatları da belirgin hâle getirilmemiştir. Fakat kavramı millî varlığa yönelen tehditlerle sınırlandırmanın doğru olmayacağı da açıktır. Millî varlığımıza yönelik çok önemsenmesi gereken tehditlerle zaten yüzleşmekteyiz fakat Türkiye’nin yeni siyasî düşüncesini bu tehditler karşısındaki savunmacı pozisyonla sınırlı tutmak haksızlık olur. Türkiye’nin temsil ettiği düşüncenin durağan bir zihnin ve siyasetin ürünü olduğunu söylemek için mevcut gerilimleri görmezden gelmek ve elli yıl öncenin bakışına sahip olmak gerekir.
Türkiye’nin dillendirdiği birtakım iddialar geleceğe dair büyük beklentiler oluşturmakta ve bir hareketliliğe yol açmaktadır. Bu beklentilerin potansiyel ile izah edilemeyeceği açıktır. Elbette potansiyelin kendi başına bir anlamı vardır fakat harekete geçirici unsurlardan mahrum ise etki üretemez. Üstelik Türkiye ile özdeşleşen iddialar siyasî ve kültürel etkisi bakımdan belirli bir coğrafya ile sınırlandırılmaz. Dolayısıyla sınırları aşan bir fikirden bahsetmiş oluyoruz. Mahallî idarelerin önemsizliğine dair herhangi bir söz söylenmiyor. Bilakis şehirlerin mâmur hâle getirilmesi için gündeme getirilen fikirler çok köklü bir zihniyet değişimini gösteriyor.
Mahallî idareler seçimi olmasına rağmen seçim sürecinde ortaya çıkan kavramların ve söylemlerin bekâ örneğinde olduğu küresel bir nitelik arz etmesini önemsemek gerekir. Bu hem Türkiye gündeminin dar sınırlara hapsolmadığını, hem de tartışma konularının değişimini gösterir. Seçim sürecinin yabancı ülkelerde de büyük bir dikkatle takip edildiği anlaşılıyor. Yerel yönetimlerle ilgili bir seçim sürecinin yabancı ülkelerde takip edilmesini küresel ölçekli güç kaymalarıyla izah etmek gerekir. Birinci dereceden önem arz eden şehirleri tayin ederken yeni verileri göz önünde bulundurmak icap edecek. Güç kaymaları bazı şehirleri daha önemli hâle getirecektir. Şehirlerimizin iddiası Türkiye’nin yükselişini belirleyecek önemdedir. Bu da şehir yönetimlerini eskiden olduğundan daha önemli hâle getirecek.
Bir kâtilin elli kişiyi öldürerek bir ülkeye mesaj vermesini bir günlük ya da anlık öfke patlamasıyla izah edemezsiniz. Ülkeleri ateşe sürükleyecek bir eylemden bahsediyoruz. Bu kötülüğün örgütlü ve çok uzun zamana dayalı bir çalışmanın ürünü olduğu ortadadır. Bu kadar büyük ve sarsıcı bir kötülüğün ortaya çıkabilmesi için örgütsel motivasyon ve mücadele edilmesi gerekli bir düşmandan bahsetmek gerekir. Mücadele etmeye kararlı oldukları düşman hakkında yeterince veri bulunuyor. Aynı verilerden hareketle motivasyon kaynağına da ulaşabiliriz. Sembollerin Haçlı Savaşları’nı gündeme getirmesi ve düşmanın da Türkiye olması Doğu-Batı ilişkilerinde gelip dayandığımız yeri gösterir. Kâtilin tam da seçim sürecinde Türkiye’ye mesaj göndermesini önemsemek gerekir.
Muhalefet ve muhalif konumuna geçmiş küçük gruplar, mahallî idareler seçim sürecinde bekâ meselesi gibi siyasî içerikleri ağır basan konuların tartışılmasından hoşlanmadığını gösterdi. Tuhaf bir şekilde sadece projelerin yarışması gerektiğini dillendirdiler. Seçim sürecinde beyan edilen projeler adayların ve partilerin gelecek tasarımı hakkında fikir verir fakat mahallî idareler seçimlerinde projelerin yarıştığını söylemek için seçimler hakkında fazla bir şey bilmiyor olmak gerekir. Projeler siyasî partilerin ve kişilerin destekleyici unsurlarıdır. Fakat bu çevrelerin bizzat kendilerinin projelere odaklanmadıkları Türkiye’nin değişimine bigâne kalmalarından anlaşılabilir. Türkiye’nin bekâ meselesi kavramından rahatsızlık duymaları dahi proje odaklı bir yaklaşım değildir.
Muhalefet ve muhalif konumunu benimsemiş küçük gruplar görmek istemese de FETÖ elebaşının Haçlılar güzellemesi boşuna değildi. Otuz yıldan fazla bir zamandır örgütlü yapının faaliyetlerini ve örgüt elebaşının konuşmalarını belirli bir mesafeden takip etmeye çalışıyorum. Kâtilin Haçlı Savaşları’nın önemli kişilerini ve olaylarını sıralamasıyla Türkiye’nin zihnen felç edilmesini birlikte düşünmek gerekir. Tesadüfen söylenmiş sözler değildi. Türkiye’ye yönelik bir saldırı olmadığını söyleyenler yeni bir körleştirme çalışması içindedirler. Halbûki olayları konuşmak ve boyutlarını farklı açılardan ele almamız gerekiyor.
FETÖ, yurt dışına taşındı ve farklı merkezlerde kendini yeniden üretiyor. Örgütün yurt dışına taşınması, fark edilmelerinin sonucuydu. Türkiye’yi içeriden kıskıvrak yakalamışlar ve adım atamaz hâle getirmişlerdi. Fakat Türkiye’nin millî ve yerli unsurları çemberi kırmayı başardı, bağımlı ve güdümlü unsurlar fark edildikleri için dışarıya kaçırıldı. Bunların din şemsiyesi altına gizlenmiş olması çok önemli bir sorundu, yerli ve millî unsurlar açısından mücadelenin zorluğu buradan kaynaklanıyordu. Yurt dışında Türkiye aleyhine atılan adımları takip etmek ve bunları bir bütün içinde yorumlamamız gerekiyor.