“Bugün Türkiye’nin en bereketli toprakları burası. Buralar ‘vadedilmiş topraklar.’ Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. -Türkler- Geldiler bu toprakları da kuruttular.”
İsrail’e ve onun hâmisi durumundaki örgüt ve karanlık yapılara “Emrinizdeyiz, Siyonizm’in askerleriyiz” mesajı veren bu sözlerin sahibi, Türkiye’deki bir siyasi partinin eş genel başkanı.
Kendisi, 1 Kasım 2015 seçimlerinde seçilememiş ise de, 7 Haziran 2015’de HDP listesinden milletvekili olarak TBMM’ye girmiş, hendek terörüne destek veren 1267 akademisyenden biri olarak da üniversiteden ihraç edilmiş.
Daha önce ÖDP’de Genel Başkan Yardımcılığı, PKK sevicisi Eğitim Sen ile Marksist ÖES (Öğretim Elemanları Sendikası)’nda aktif görevlerde bulunmuş ve Tevrat okuyan bir kimse olarak tanınıyor.
Şöhretlerinden biri de doçentlik imtihanlarını bir türlü başaramamasıymış… Hakkında terör örgütü propagandası yapmaktan çok sayıda soruşturma ve dava sürüyormuş…
Müslüman ve Türk’e düşman olan bu kişinin kime ve neye hizmet ettiği ortada!
Aslına bakarsanız ‘düşmanın iyisi’ açık sözlü olanıdır. Bu tür açıklamalar, içlerinde saklayamadıkları gerçek yüzlerini ifşa etmeleri bakımından büyük önem arz ediyor. İsrail başta olmak üzere, Amerikalıya, Alman’a, İngiliz’e, Fransız’a hizmet eden ve terör örgütünün bir şubesi olan bu tür yapıları, HDP’ye rey veren Müslüman Kürt kardeşe ve Müslüman olmasa bile bu vatana düşmanlık etmeyen Kürt vatandaşa anlatmak gerekiyor.
Cebine para, eline silah, koynuna Kürt evladı konulmuş ve yüzüne Kürt milliyetçisi maskesi takılmış emperyalizm ve siyonizm uşaklarını, gerçek Kürt’e tanıtmak bizim mükellefiyetimiz.
Bilinmelidir ki, inancı bir, davası bir, tarihi bir Müslüman Kürt ile Müslüman Türk’ün, Müslüman Arab’ın kardeşliği hamaset değil, hakikattir. Bu yüzden Müslüman, kavmiyetçilik davası güdemez. Ona üstünlük sağlayan şey ırkı değil, Allah’a yakınlığıdır.
Müslüman Kürt, Kemalizm’in faturasını Müslüman Türk’e kesemez. Müslüman Türk de, ateist, batı uşağı PKK ve uzantılarının hesabını, Müslüman Kürt’e veya Frenk’e uşaklık etmeyen Kürt’e soramaz!
Bu sözlerle ne hedefleniyor?
Sezai Temelli’nin yukarıdaki sözleri, aidiyetlerinin teyidi olduğu gibi, sahiplerine sadakatlerini arzdır da.
Zira mensubu oldukları sözde siyasî hareket, Kürt nesebine sahip insanların hak ve hukuklarını korumak için değil, aksine onları kullanarak kirli emellerine erişmek için vardır ve süreçte ‘kullan at elaman’ durumundaki Temelli’nin hiçbir kıymeti harbiyesi de yoktur!
Hasbelkader HDP’nin eşgenel başkanlığına tayin edilen bu sarışının sözleri; Siyonizm’in kurucusu Theodore Herzl’ın 1897’de toplanan 1. Dünya Siyonist Kongresi’nde, Davut Yıldızı’nın alt ve üstüne eklenen iki mavi çizgiyle de resmedilen “Nil’den Fırat’a İsrail Devleti” hedefine hizmet etme itirafnamesidir.
Bu itiraftan hareketle Kürt-Yahudi ilişkilerine kısaca temas etmekte yarar var.
Öncelikle Türkleri ve Kürtleri üç sınıfa ayırmak zorundayız. İlki, aslen Kürt veya Türk olup Müslüman olanlar. İkincisi, Kürt veya Türk olup, İslam’la bağı olmasa da bu vatan ve devletle derdi olmayanlar. Üçüncüsü ise Türk veya Kürt görünen ama ne Türk, ne de Kürt olmadıkları gibi, Müslüman da olmayan kriptolar…
Bu kriptolar genellikle Sabetayist ve Pakraduni (Yahudi)lerdir. Kimisi ise farklı kavim veya inançlardan olabilirler. Bu yüzden bu yazıda zikrettiğimiz Kürt’ten muradımız, İsrail’e uşaklık eden Kürt veya Kürt görünümlüler…
Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı toprakların da Nil ve Fırat arasında kalması nedeniyle, Theodore Herzl, Kürtlerle de temas kurma zarureti hissetmişti. Bu kapsamda Yahudiler ve Kürtler arasındaki en önemli ilişki, 1930’lu yıllarda Yahudi terör örgütü HAGANAH üyesi, Reuven Şiloah (Zoslanski) tarafından kurulur.
Daha sonra İsrail gizli servisi MOSSAD’ın başına geçecek olan Şiloah, mason ve Yahudi İttihatçılar döneminde İstanbul Üniversitesi’nde okuyan, İsrail’in ilk başbakanı Ben Gurion tarafından Kürtlerle temas kurarak, kullanılabilecek kişilerin tespiti ile görevlendirilir. O da bugün bile cari olan terör planlarını hazırlar.
İsrail’in kurulmasıyla birlikte bu plan dâhilince 180 bin civarındaki Kürt Yahudi’si, işgal edilen Filistin topraklarına götürülecektir. Bugün İsrail’de Kürtçe konuşan bir Yahudi grup olduğu gibi, Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde de önemli sayılarda Kürt görünen Yahudi ve Ermeni de mevcut.
Sayenimlik (Yahudi yardımlaşması) hangi görünümde olursa olsun bir Yahudi’nin ‘mukaddes’ görevidir ve bu uğurda her şeyi ya yapar, ya da öbür dünyayı boylar! Bu yüzden nadir görülen istisnalar hariç, her Yahudi İsrail’e açıktan veya –saman altından su yürüterek değil-, su içinden su yürüterek yardım eder.
İsrail’in Kürt politikası
İsrail’in politikasını; son derece basit çıkarlar ve gizli hedeflere ulaşmak olarak değerlendiren Dr. Louis Fishman, “İsrail’in, bağımsız Kürdistan oluşumunu desteklemesi sürpriz değil. ‘Kürtler’, İsraililerle yakın arkadaşlıklar kuruyor. İsrail’de Kürt Yahudi Toplumu da var. Bu insanlar kendilerini, Yahudi olmaları yanı sıra Kürt olarak tanımlıyor. Dolayısıyla Kürtler ile İsraililer arasında sıcak bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Yahudiler, Kürtlere ilişkin güçlü duygular besliyor” diyor.
Şubat ayında sahte kimlikle Adana’da yakalanan KCK Yürütme Konseyi üyesi Davut Bağıstani, ‘Israel-Kurd’ isimli İngilizce ve Arapça bir dergi çıkarıyordu. İşte o dergide, Yahudi Kürtler ve İsrail ile PKK ilişkilerine dair çok sayıda metin neşredildi.
Deeno Daniel, Israel-Kurd adına İsrailli akademisyen Ofra Bengio ile bir mülakat yapar. “Umarım diğer ülkelerdeki Kürtler haklarını elde ederler ve işgalcilerinden yakında kurtulup özgür olurlar” diyen Bengio, “Kürt ulusal ve kültürel gelenekleri hakkında proje hazırlayıp, İsrail Radyosu’nda Kürtçe bir bölüm açmayı teklif edebilir miyiz” diye sorulunca birden değişir ve “İsrail medya kanallarında bir Kürtçe departmanı açmak imkânsız” diye cevap verir. Bu bile İsrail’in Kürtlere nasıl baktığını anlatmaya yeter.
Çevre stratejisi ve Barzaniler
Siyonistler, Nil ile Fırat arasındaki toprakları ele geçirmek için “çevre stratejisi” (Periphery Strategy)” adını verdikleri plan çerçevesinde, bölgedeki Müslümanlar, özelde de Türkler ve Araplarla derdi olan herkesle temasa geçerler.
Siyonist yapılar; Türkiye, Irak, İran, Suriye, Mısır, Filistin, Ürdün gibi ülkeleri zayıflatmak için buralarda ırk, inanç, mezhep temelli örgütlenmeleri teşvik edip, yaraları kaşırlar. FETÖ, PKK ve DEAŞ’e destek de bunun bir parçasıdır. MOSSAD, 1963’te İran İstihbaratı SAVAK’ın yardımıyla Yahudi kökenli oldukları ve çok defa İsrail’e gittiği de iddia edilen Molla Mustafa Barzani’ye destek verir. Silah sağlar, İsrail ve Irak’ta Peşmergeleri eğitir. Karşılıklı istihbarat paylaşımı yaparlar. Aynı durum PKK/PYG/YPG için de geçerlidir.
1967 savaşında Irak’ın diğer Arap ülkelerine destek vermesini engellemek isteyen İsrail Başbakan Levi Eshkol, Iraklı Kürt liderlerle buluşmuş ve Kürtlerin isyan çıkarmasını sağlatarak hedefine ulaşmıştır. İsrail’i en çok tedirgin eden Irak’ın bu hâle gelmesi ve Saddam’ın devrilmesinde de en büyük pay yine Barzanilere ve İran’a aittir. Kuzey Irak yönetiminin 2017’deki bağımsızlık girişimine İsrail’in verdiği desteği de akıldan çıkarmamak gerek. Bunlar ve daha fazlası, İsrail’in çevre stratejisinin bir neticesi olarak görülür.
Türkiye’yi yorgun düşürme
Büyük İsrail hedefi için PKK ve uzantılarını kullanan İsrail ve müttefikleri, yaklaşık yarım asırdır Türkiye’yi meşgul ederek, hem enerjisini tüketmiş, hem de Türk ve Kürt kardeşin arasına girmiştir. Ancak artık mızrak çuvala sığmamaktadır.
Ferasetli gerçek Türk gibi, ferasetli gerçek Kürt de artık oynanan oyunun farkında. Bu süreç, Türkiye’nin –AK Parti iktidarınca– milli bir savunma sistemi kurmasını ve ordunun da önemli bir savaş tecrübesi edinmesini sağlamıştır. Buna, ordunun 15 Temmuz sonrasında önemli ölçüde temizlenmesini de eklemek gerek.
PKK ve HDP’nin gerçek amacı
HDP eşgenel başkanı, itiraf etse de etmese de İsrail’in hedefi, –bizdeki bazı sözde ilahiyatçı ve gazete yazarının dört elle sarıldığı– hahamların uydurması Tevrat’ta açıkça yazar. Hiçbir ahlâkî değeri olmayan, kan, gözyaşı ve zulmü gıdaya dönüştüren, Yahudi dışındakileri insan olarak bile görmeyen Siyonist, hedeflerine erişmek için her yolu dener, kullanabileceği herkesi kullanır. Bu, onun Siyonistliğinin bir gereğidir.
İster PKK, ister DEAŞ, ister FETÖ, isterse mezhepçilik tuzağına düşürülen Vahhabi ve Şii yapılar olsun, hepsi İsrail için bir enstrümandan ibarettir. İsrail, örgütlenmiş Kürt ya da Kürt görünümlü yapılara, gösterdiği hedeflere saldırıda bulunmak şartı ile para dâhil her türlü yardımı yapar.
PKK ve ona bağlı eli veya dili silahlı KCK, PYD, YGP, HDP türü yapıların hepsi de eş genel başkanlarının da itiraf ettiği üzere, Yahudi’nin ‘Nil ile Fırat’ arasını ele geçirme hedefine hizmet için vardır.
Kürt kardeş bilmeli, Kürt’ün hiçbir derdi, bâtılın temsilcisi batının umurunda değil. Ne Yahudi, ne de başkası, kullanışlı olmadığı müddetçe Kürdü umursamaz. Irak’ı yutulabilir bir parçaya dönüştürmek isteyenlerin kurdurduğu Kuzey Irak ne ise, Suriye’nin kuzeyinde oynanan oyun da, Türkiye’nin güneydoğusunda oynanan oyun da odur. Gerisi lafı güzaftır ve Kürt’ün bir dostu varsa o da Müslüman Türk’tür!
1930’da Türkiye ile birleşmek üzere olan Irak’ta, 1930-1941 arasında 7 kez darbe yaşanmasının temel nedeni budur! Ne yazık ki bu tren çoktan istasyondan gitti ve bir daha geri gelir mi bilinmez. Bu nedenle her türlü siyasî yorumun, tarih bilgisine, dünyadaki yapıların kirli yüzünün keşfine ve de ferasete dayanması gerekir. Aksi, havanda su döğme ve milleti yanlışa sevktir!