Çocuk hoş geldin… Süt kadar temiz Halep’i bırakıp da geldin, adım adım kaçtın vahşet kelimesinin yaşananları anlatmaya yetmediği o diyardan. Halep’in kirletilmeden önceki temizliği var yüzünde.
Artık kan gölüne dönen doğduğun kente, açlığa, sefalete ve vahşete son kez baktın değil mi? Gel çocuk gel, gözlerini, yerin dibine batmış insanlığa dikerek gel. Biliyor musun, sen de ölesin diye tüm imkânlarını seferber etti caniler. Bir saniye nefes alamayasın, Halep ile birlikte yok olasın diye çabaladı tüm katiller. Bu dünyada kalbin bir kez daha atamasın diye “iman gücüyle” vurdu Şebbihalar. Senin o son nefesin, o cansız soluğun, tertemiz kanın, günahsız son bakışların, Şii milislerin cennet pasaportu olacaktı biliyor musun? Bak burası çok ilginç, bunu anlaman için büyümene gerek yok; Allah senin canını bağışlayarak onlardan birini cehennemden alıkoydu belki de…
Geçti, bitti Elhamdülillah. Sen yaşayasın, sen o şehirden kurtulasın diye kaç gündür çırpındık durduk. Gel çocuk gel; bağrımızda, bucağımızda büyü, büyü de dünyanın ne kadar küçülüp alçaldığını gör.
Ah çocuk, annen sana oralarda ne yedirdi? Dur söyleme! Muz diye bir meyve var biliyor musun. İnce uzun, sapsarı. İki ucu da sivri. Dur dur vazgeçtim. Düşünme sen şimdi muzu. “Tıpkı füzeye mi benziyor” diye soracaksın şimdi. Sonra, korkmuş yüreğinden bir füze düşecek, bakarak açlığını avuttuğun boş sofranın tam ortasına. Oysa Halep’in meşhur yemeği humusu bile bilmiyorsundur sen. Daha humusu öğreneceksin, annen ilk fırsatta muhammara da yapacak sana. Bir yerleşin de hele…
Güzel çocuk. Annen o yıkıntılar arasında sana sık sık Fatiha okumanı öğütlemiştir mutlaka. En sonunda diyor ya; “Hidayet eyle bizi doğru yola. O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.” Seni, anneni, babanı ve kardeşlerini öldürmek için bütün imkanlarını seferber eden o katilleri de anlatıyor değil mi?
Biliyorum her gün başka bir acıyla yıkılan dünya seni çok çabuk büyüttü. Gazze’de bombardımana uğramış akranların geliyor belki de aklına. İsrail uçaklarının ölüm kustuğu Gazze sokaklarına düşmüş gibiydin sen de. “Ama o İsrail’di” diyorsun. “Ama onlar Siyonist’ti” diyorsun. Ama, diyorsun ve bir bakıyorsun, kendi ülkenin ya da Müslüman İran askerlerinin roketleri düşüyor sığındığın evin duvarına. Ortalık toz duman.
Ah çocuk.. Sen o harabeler içinde, bir yıkıntı duvarın dibine sinmişken bizler de burada öldük öldük dirildik. Aslında geldiğin bu topraklarda gördüğün ‘yaşayanlar’ sizinle birlikte yaşarken öldü kaç kere.. Bir değil bin değil her gün öldü hem de… Tam gülümserken, başımızdan sızan kanlarınız düştü gözümüze. Tam sevinecekken bir füze geldi oturdu böğrümüze.. Tam senin yaşındaki çocuğumuzu sevecekken, kopan bir uzuv düştü elimize. Tam biz bittik artık, utancımızdan yerin dibine batarız artık, tarih önünde, insanlığın karşısında başımızı nasıl dik tutacağız diye hayıflanırken bir müjde oldun sen bize. Sen sağ salim geldin ya, şükürler olsun. Yıkıntılar arasında bile olsa oyunlar oynadığın ve bir sabah toz bulutları arasında cennete uğurladığın arkadaşların için ne desek boş çocuk. Burada çok güzel parklarda yeni arkadaşların ile oyunlar oynayacaksın, yeni kıyafetlerin olacak ama o boşluk dolmayacak çocuk. Seni o boşluk dolduracak ama. Sen insanlığın ve İslamın yeni Kerbela’sından geliyorsun çocuk, ağıtların çınlayacak gelecekte. Tarih senin yüzüne bakmaya utanacak.
Biliyor musun, biz önce Irak’ta parçalandık çocuk. Bilmeden de öğreneceksin, o boşluk dolduracak seni, biz Gazze’de sayısız kere katledildik, daha dün Mısır’da ihanete uğradık, Arakan’da diri diri gömüldük ve şimdi senin toprakların Suriye’de… Boşluk çok çocuk.
Sakın üstüne alınma çocuk; “neden ben” deme, hepimizin izzetini, namusunu, masumiyetini kirletiyorlar. Dünyanın en ağır sınavına tabi tutuluyoruz, Müslüman olmanın değil Müslüman kalabilmenin bedelini ödüyoruz. Ödemeye de devam edeceğiz. Kaderin olan toprakların kaderine de hoşgeldin çocuk. Şükürler olsun geldin işte, hele bir yerleş, hele bir humus yedirsin annen sana. Konuşacak ve senden öğreneceğimiz çok şey var daha.
Henüz acılarınıza direnmeye devam ediyoruz. Senin gibi mazlumlara kapımızı açmaya, ekmeğimizi bölüşmeye, sizin için dünyanın gözünün içine baka baka “zalimsiniz” demeye de devam edeceğiz. Siz bize sığındıkça, mazlumlar bizi dualarına aldıkça, o karartmak istedikleri geleceği birlikte inşa edeceğiz.
Hoş geldin çocuk, burası senin evin.