Geçen hafta vefat eden büyük tarihçimiz Kemal H. Karpat, ‘İslam’ın Siyasallaşması’ adlı kitabında, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’da meydana gelen değişimleri anlatmaya çalıştığını belirtir. Bu değişimlerin bir “oluş”a karşılık geldiğini ve bizi bir millet hâline getirdiğini söyler. Büyük tarihçi “Bu kitabı yazma düşüncesi akademik kariyerimin başından beri aklımdaydı” cümlesiyle kendisi açısından konunun ve kitabın önemini vurgular.
İslam’ın siyasallaşması, bir bakıma ‘İslamcılık’ üzerine bir tarih çalışmasıdır. Karpat’a göre “Osmanlı devleti din ile olan ilgisi ne olursa olsun sonuna kadar bir Müslüman devlet olarak kalmıştır ve modernleşmesi de İslamî bir yol takip etmiştir.” Osmanlı’nın son döneminde yaşanan değişimler, yenileşme çalışmaları bilinçli bir arayışın ürünüydü. Bunlar teslimiyetçi bir siyasî tavırdan kaynaklanmıyordu.
Karpat, İslam’ın siyasallaşmasını kaçınılmaz bir süreç olarak kabul eder, bir düşünce ve hareket olarak İslamcılığın sömürgecilik karşıtlığı üzerine kurulduğunu belirtir. Özellikle Sultan Abdülaziz döneminde Hindistan ve diğer sömürge toplumlarının temsilcileri yardım talep etmek için İstanbul’a kadar gelirler. Bunlar sayesinde Müslüman dünyanın savunulması yönünde bir fikir doğdu.
“Bağımsız tek büyük Müslüman devleti olan Osmanlı devleti Müslüman dünyanın kıyısındaki devletlerden ve hükümdarlardan gelen ve bağımsızlıklarını ve İslamî yaşam tarzlarını korumalarına yardımcı olunmasını isteyen taleplerle adeta kuşatılmıştı.” Karpat, “Müslüman bir siyasî merkeze yönelik gittikçe büyüyen bir talep”i ortaya çıkarmış ve bunun siyasî bir düşüncenin temellerini attığını belirtmiştir.
Bilindiği gibi 19. yüzyılda Avrupa dışında kalan bütün ülkeler ve coğrafyalar sömürgeleştirilmişti. Bu süreç Osmanlı’yı da kuşatacaktı. Osmanlı, kendi döneminde yaşanan küresel değişimi yakından gözlemliyor ve çözümler üretmeye çalışıyordu. Bu bağlamda 1884-85’te Berlin’de yapılan kongreyi yakından takip ettiği ve bazı gelişmeleri durdurmaya ve engellemeye çalıştığı da bilinmektedir. Bilindiği gibi bu kongrede modern emperyalizmin paylaşım stratejisi belirlenmiştir. Müslüman dünyanın kıyısında yaşanan mağlubiyetler Osmanlı’yı doğrudan ilgilendiriyordu.
Karpat, Osmanlı’da ve Müslüman dünyanın kıyısında yaşanan değişimlerin belirli bir merkezden yönetilmediği kanaatindedir. Müslüman dünyanın Batı karşısında savunulmasından doğan hareketleri pan-İslamizm şeklinde adlandırmanın doğru olmadığını söyler. Müslüman dünyadaki mücadeleci hareketleri pan-İslamizm şeklinde yaftalamak oryantalist indirgemeciliğin neticesidir. Dünyanın birçok bölgesi Batı’ya teslim olduğu hâlde İslam dünyası mücadele yolunu seçti. Fakat Batı, bunu kabul etmek istemedi ve mücadele içinde yer alanları hem cezalandırma yoluna gitti hem de şeytanlaştırdı.
İslam’ın Siyasallaşması 19. yüzyılda Anadolu, Balkanlar, Kuzey Afrika, Arap Yarımadası, Hindistan, Endonezya, Doğu ve Batı Türkistan ve umûmen Rusya Türklerini anlatmaya çalışan bir kitaptır. Karpat’ın engin birikimiyle bu kadar geniş bir coğrafyada meydana gelen hareketlerin ve öne çıkan bazı kişilerin anlaşılması yönünde büyük bir çaba sarf ettiğini söyleyebiliriz. Bu, çok kolay bir şey değil.
İslam’ın Siyasallaşması, bugün tekrar dünya gündemine oturan Doğu Türkistan merkezli elim hadiseleri anlamak bakımından da önemli bir kitap. Yakup Bey’in Kaşgar ve Yarkent merkezli devleti hakkında çok önemli detaylar, günümüz hadiselerini de tekrar düşünmemize imkân tanıyabilir. Onun 1867’de kurduğu devlet, Çin’e karşı mücadelenin en güzel örneklerindendir. Daha önce yazmıştım, İsmail Gaspıralı’nın Arslan Kız adlı hikâyesi de bu dönemi anlatan kitaplardandır. Yakup Bey de Osmanlı’dan yardım talep etmiş. Karpat, Yakup Bey’i “yeni tip bir Müslüman devlet adamı” olarak tanımlıyor. Kendi menfaatlerini bir kenara bırakıp uzak görüşlü bir devlet adamı olarak hareket etmesini bu yargıya gerekçe gösterir. Ne yazık ki makûs talih değişmemiş, Yakup Bey’in ordusu en büyük darbeyi başka bir Müslüman Türk devletinden almıştır. Çin, bakiyeleri toplamakta çok da zorlanmamıştır.
Kitaptan önemli bir bölümü daha paylaşarak yazıyı noktalamak istiyorum: “Mısırlı Mehmet Ali Paşa, 1818’de Vehhabî merkezi Der’iye’yi (Riyad) zapt etti… Vehhabî iktidarı 1830’dan sonra kısmen İngiltere sayesinde yeniden kuruldu… Suudîler bu olaydan sonra İngiliz dostluğunun kıymetini öğrendiler.”
19. yüzyılda olduğu gibi tekrar Türkiye merkezli bir hareketlenme yaşıyoruz. Tıpkı o dönemde olduğu gibi Türkiye merkezli gelişmeler bütün Türk ve İslam coğrafyasında ilgiyle takip ediliyor. Türkiye’nin tetiklediği hareketlenmeyi önemsemek gerekiyor. Bu hareketlenmelerin neticesinde geçmişte olduğu gibi yeni hareketler, fikirler gündeme gelecektir. Bunları zaman gösterecek.
Merhum Karpat’ın eserleri İslam’ın Siyasallaşması’ndan ibaret değil. Düşünce hayatımızdaki önemi kaybolmayacaktır. Allah rahmet eylesin.