Biz Müslümanlara göre; Mekke Allah’ın haremi, Medine Hazreti Peygamber Efendimizin haremi, Kudüs ise ‘ümmetin haremi’dir. Bu üç şehir de gözümünüz nuru, gönlümüzün maneviyat bahçeleridir. Ancak onlardan biri mahzundur, kırgındır, yalnızdır, işgale maruz kalmıştır. Kudüs…
İsra Suresi’nin 1. ayetinde açıklandığı üzere “çevresi mübarek kılınan” kutlu şehir; Efendimizin, “yeryüzünde Allah için kurulan ikinci mescid” nişanını taktığı beldedir aynı zamanda. Ve ilk kıblemiz elbet. Mescid-i Aksa uzun zamandır Yahudi tapınağına dönüştürülmek isteniyor. Aksa’nın altını oyan ‘arkeolojik’ kazılar bir taraftan, bahçesinde Müslümanlara yapılan saldırılar diğer taraftan. İsrail, Müslümanların hareminde kan döküyor artık. İslam âlemi ise, bu tehlikeli gelişmeler karşısında Mescid-i Aksa’ya sahip çıkamıyor. Tüm çevresi Müslüman ülkeler ile çevrili olan Kudüs’e karşı olan bu suskunluk, bu duyarsızlık, işgalcileri şımarttıkça şımartıyor. Kınamalar, akan kanı durdurmuyor, kıyım ve yıkım devam ediyor. Oysa Kudüs, sadece Kudüslülerden sorulmayacak. Bunu çok iyi biliyoruz. Fakat Müslüman toplumlar, Müslümanlar liderler, İslami örgütler Kudüs’ün bir Filistin sorunu değil de insanlık sorunu olduğunu bir türlü kabullenmiyorlar ya da kabullenmek istemiyorlar.
İsrail polisi geçtiğimiz Cuma günü, Mescid-i Aksa’nın bahçesinde 3 Filistinliyi şehit etti. ‘Ümmetin Haremi’nin bahçesine üç Müslüman gencin kanı aktı. Müslüman devletler, liderler, ülkeler, toplumlar olarak kafamızı kaldırsak döktüğü kanda boğulacak olan İsrail bununla da yetinmedi. Üç Filistinli gencin şehit edildiği saldırının ardından bölgeye giriş çıkışları kapattı. Cuma namazının Mescid-i Aksa’da kılınmasını yasakladı. Allah katında günlerin efendisi ve Müslümanların bayram günü olan Cuma’ya ve ibadet hakkına ipotek koydu İsrail.
En büyük desteği ve cesareti ümmetin susuşundan alan İsrail, Kudüs ve Mescid’i Aksa üzerindeki tüm planlarını adım adım uyguluyor. Daha birkaç ay önce Kudüs’te ezanı da yasaklamıştı. Ve o çok kudretli Müslüman devletler yine susmuştu.
İsrail, tüm işgal ve yok etme planlarını sistematik bir şekilde uyguluyor. Belki nabız yokluyor. Ve tepki gelmedikçe diğer aşamaya geçiyor. Ezanın yasağının ardından özellikle son birkaç aydır ‘bıçaklı saldırı’ bahanesiyle onlarca Filistinliyi öldürdü. Hiçbir saldırı görüntüsü yayınlanmadı. Sadece öldürülen gençlerin naaşlarını ve yanlarına bırakılmış bıçakları gördük. O gençlerin o saldırıyı gerçekleştirdiğine dair hiçbir delil yayınlanmadı. Şimdi de yine böyle bir saldırı bahanesiyle Mescid-i Aksa’yı bir Cuma gününde ibadete kapadı.
Her şey Müslümanların gözleri önünde oldu, oluyor. Mescid-i Aksa’da 1969’den bu yana ilk defa cuma namazı kılınmadı… İsrail en tehlikeli adımı atarak Müslümanların kutsalına, ibadet özgürlüğüne saldırdı. Bununla birlikte nihai hedef olan ve İsrail’in yıllardır üzerinde çalışıp kısmen uyguladığı Mescid’i Aksa’yı bölme ve yok etme planında yeni bir aşamaya geçmiş oldu.
İsrail, Kudüs’ü ve Mescid’i Aksa’yı santim santim, ev ev, sokak sokak işgal ederken, İslam dünyası ve devletlerinin ‘abisi’ rolündeki Suudi Arabistan’ın suskunluğu, vurdumduymazlığı hatta Filistin direnişine karşı attığı adımlar başımızı daha bir yere eğiyor. Allah’ın haremi Mekke ile Hazreti Peygamber Efendimizin haremi Medine’nin ‘hadimi’ olduğunu her fırsatta dile getiren, bununla övünen Suud yönetimi, ümmetin hareminin işgal altında olmasına karşı yıllardır bir tepki ortaya koymadı, koymuyor.
İslam dünyasında son bir ayın gündemi olan Katar’ı ablukaya alan da aynı Suud oysa. Türkiye dışında Filistin meselesini, Gazze’yi, Kudüs’ü ve Mescid’i Aksa’yı dert edinen nadir ülkelerden olan Katar’ı yok etmek istiyorlar. İslam dünyasında yaşanan zulümlere, işgallere ses çıkarmayan Müslüman Arap liderler, İslam dünyasının direniş omurgasını kırmaya çalışıyorlar. Onların bu iç çekişmeleri de İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürüyor her zamanki gibi.
Öyle değildi oysa. 1964 yılında Suudi Arabistan Kralı olan Faysal, İslami hassasiyetleri ve İslam dünyasının yaşadığı sorunlarla yakından ilgilenen bir isim olarak öne çıkmıştı. Faysal’ın yakından ilgilendiği sorunlardan biri de Kudüs meselesiydi. Özellikle 1967 yılında yaşanan Arap-İsrail Savaşı ile 1969 yılında Mescid-i Aksa’nın kundaklanması ve bir süre namazlara kapatılmasından sonra Fas Kralı Hasan ile Suud Kralı Faysal’ın ortak çağrısıyla Rabat’ta toplanan Müslüman ülkeler birlikte hareket etmek için ortak bir noktada buluşmuştu. Kral Faysal’ın da etkisi ile İslam İşbirliği Teşkilatı’nın temelleri atılmıştı.
Belki Kral Faysal’ı öne çıkaran en büyük özelliği Kudüs ve Filistin’e olan ilgisiydi. Faysal, Kudüs’te yaşanan İsrail zulmü karşısında yaptığı bir açıklamada, “Ama ne zaman Mescid-i Aksa’nın, o mukaddes beldemizin Allah’ın dinine küfredenler, onun iffetine leke düşürmek isteyenler tarafından ırzına geçilmiş, küçük düşürülmüş ve incinmiş olduğunu görsem… Rabbime el açıyorum!” ifadelerini kullanmıştı. Faysal, İsrail’in işgali ve baskısı karşısında İslam dünyasını da uyarırken, “Kardeşlerim! Neyi bekliyorsunuz? Uluslararası vicdan denen şeyi mi bekliyorsunuz? Hani neredeymiş o?” manifestosunu yayınlamıştı. Faysal, İslam dünyasını titretip kendine getiren bu cümleleri kurduktan bir yıl sonra yeğeni tarafından öldürülerek şehit edildi.
Ondan sonra gelenlerin hiçbiri bir daha böyle cümleler kurmadı zaten. Senaryo yıllardır değişmiyor, İslam ülkelerini kendine getirecek olan, Müslüman devletler arasında gerçek bir güç birliğinin kurulması için çalışan her yönetici, çeşit çeşit darbeye maruz kalıyor. Mesela Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi iktidar olsa Gazze bu halde mi olurdu? Elbette olmazdı.
Darbeler, iç çekişmeler, iktidar oyunları sadece ülkelerin kendisine değil, bütün bir ümmetin birliğine balta vuruyor. Müslümanlar bin türlü derdin içinden kafasını kaldırıp da, “bize ne oluyor” sorusunu dahi soramıyor.
15 Temmuz’un yıldönümünü yaşayan Türkiye, bugün en yüksek perdeden Gazze’ye sahip çıkıp, İsrail baskınlarına ses yükseltiyor. Ya darbe teşebbüsü başarılsaydı, seçilmiş yönetimin yerine geçecek olan hainler kimin tarafını tutuyor olacaktı? Elbette Filistin’in değil. Buna da en çok “Güneydeki sevdikleri ülke” sevinmiş olacaktı.
Bu kadar açık.