İzmir, birçok kez basın aracılığı ile Türkiye gündemine negatif bir tartışmanın veya gerilimin merkezinde yer alacak şekilde taşındı. Bu durum, Türkiye kamuoyunda İzmir hakkında bazı önyargıların oluşmasına yol açtı. Bu bir algı yönetimi meselesiydi ve İzmir’in gâvur olduğu yönünde bir algının güçlendirilmesi amacına yönelikti. Günümüzde bu negatif algıya bir de FETÖ bahsi eklendiğine göre durum daha da karmaşık bir hâl aldı. Sabetay Sevi zaten İzmir’e yeter bir imajdı.
Şimdilerde CHP’den bir milletvekili konuştu ve Avrupa Birliği-Türkiye bağlamında hararetlenen gerilimden faydalanarak İzmir’in ve İzmirlilerin Batılılaşmış olduğunu ima eden bir teklifte bulundu. Ona göre İzmir Avrupa Birliği’ne bağlanmalıymış, falan filan. Aslında birçok İzmirlinin bu teklife itiraz etmesi gerekirdi, ama kayıtsızlık bu şehrin kimliğini belirleyen unsurlardandır. Dolayısıyla bu teklif dahi Körfez’in kirli sularına karışmaktan kurtulamadı.
CHP milletvekili aslında gönlünde yatanı söyleyen bir arkadaş, gerçekleşmesini istediği bir dileği dile getiriyor. İzmir’in etrafında oluşan olumsuz imajı kuvvetlendirmek ve İzmir’in bu ülkenin aslî değerleriyle alakasının bulunmadığı yönündeki önyargıyı güçlendirmek istiyor. Hâlbuki İzmir onun dar zihin dünyasına sığmayacak kadar geniş, çok renkli ve derinliği olan bir şehirdir. Kendi kendini sömürgeleştirmiş, sömürgeciliğin ruhunda yuva yaptığı bir şahsın onu anlaması mümkün değildir. Söylediklerinin gerçeklikle bir alakası yoktur. Bu şahıs, İzmir’in Anadolu’dan farklı bir kimliğe sahip olduğunu ima ediyor ama asıl farklılık, kopuş onun kendi dünyasında yaşanılmıştır. İzmir’i ve bu ülkeyi tanımadığı bizatihi bu açıklamasından bellidir. O, sadece zannediyor. Fakat biz yine de İzmir’in gerçek kimliği hakkında bildiklerimizi paylaşalım.
90’lı yıllarda MNP ve Erbakan geleneğini temsil eden İzmirli bir siyasetçi uzun çalışmalarla hazırladığı, Millî Görüş çizgisinin bütün Türkiye çapında yükseliş eğilimini gösteren bir grafik çalışmasını Erbakan Hoca’ya sunmuştu. Bu çalışmaya göre Refah Partisi’nin birinci olduğu şehirler, birinci olmaya aday şehirler ve genel eğilimin elverişli olması durumunda Refah Partisi’nin güçleneceği şehirler belirlenmişti. Erbakan Hoca’nın, kendisine Çeşme’de takdim edilen bu grafik ile yakından ilgilendiğini hatırlıyorum. Sonraki yıllarda bu tabloda üç ayrı renkle gösterilen varsayımlar kendini gerçekleştirdi.
Grafik, Türkiye’de bir gün birçok şehrin aslında olması gereken doğrultuda millî ve yerli bir düşünceyi benimseyeceği varsayımına dayanıyordu. Grafiğin hazırlandığı zamanda hâkim olan zihniyet biçimini yönlendiren faktörler bir gün bu özelliğini kaybedecek ve Türkiye, millî ve yerli kimliği ile yeniden ayağa kalkacaktı. Grafikte İzmir için dahi ciddîye alınacak öngörüler vardı. Aslında çıta çok yükseğe çıktığı için fark edilmiyor fakat bu grafikte ifade edilen tahminler temel alınırsa İzmir dahi kendini gerçekleştirmiştir. Fakat İzmir’de hâkim konumda bulunan çevreler sahip oldukları avantajları kaybetmedikleri için hâlihazırda devam etmekte olan değişim süreci göze görünmemektedir. İktisadî ve kültürel hâkimiyeti elinde bulunduran çevreler bu şehrin siyasî görünümünü de belirliyor ve İzmir’in gerçek kimliğinin ortaya çıkmasını geciktiriyor. Bu, İzmir’in ve Türkiye’nin vesayetten kurtulma süreci ile doğrudan alakalı bir durumdur.
İzmir denilince farklı kesimlerden insanların zihin dünyasına, birbirine zıt fikirlerin hücum etmesini sükûnetle karşılamak gerekir. Hakikatte bu zıtlıklar İzmir’in tabiî yapısında bulunduğu için bu şehrin, bahsedilen zıtlıklarla alakasının olmadığını söyleyemeyiz. İzmir, peşin yargıların birçoğunu daha baştan boş çıkaracak bir yapıya sahiptir ve bu yaklaşımları da kayıtsızlıkla karşılar. İzmir; deniz dolayısıyla dünyanın bütün kıyılarına, Yunanistan ve bütün Balkanlara, Avrupa’nın güney sahillerine; Kuzey Afrika sahillerine ve Levant’a komşudur. Aynı şekilde İzmir, karasal uzantısı nedeniyle başta Ege ovaları ve dağları olmak üzere bütün bir Anadolu ile her daim alakasını sürdürmektedir. İki üç on yıllık bir zaman diliminde ortaya çıkan gelişmelerle kimlik analizi yapmak ancak İzmir hakkında derinlemesine bir fikir sahibi olmamakla izah edilebilir. Çünkü bu karasal bağlantı onu Çin’e kadar uzanan coğrafî genişliğin doğal bir parçası hâline getirir. Hem deniz hem de karasal bağlantı yoluyla bu şehre ulaşanlar her daim İzmir’de bir araya gelir ve bu şehrin tarihinde izler bırakır. Panait İstrati’nin Akdeniz ve Amin Maalouf’un Yüzüncü Ad romanlarını bir de bu gözle okumak gerekir. Hac vazifesini yerine getirmek için Türkistan’dan yola çıkan hacı adaylarının İzmir hakkında yazdıklarını da bu çerçeveye dâhil etmek gerekir. Anadolu ve Balkanlarda birçok şehirden çok önce, 1078’den itibaren Türk ve Müslüman bir şehirden bahsettiğimiz unutulmamalıdır.
Balık ve deniz kokusu bu şehrin yazgısında önemli bir yere sahiptir; fakat ondan daha mühimi tütün ve pamuk balyalarının, incir ve üzüm sepetlerinin, zeytinin İzmir’in ruhuna sinmiş olmasıdır. Doğu’nun limanlarından biri olan İzmir’e hem Ege’nin o engin ovalarından toplanan meyve ve sebzeler hem de deniz hayat verir; köy ve kasabalardan, dağlardan biteviye akan nüfus yüzyıllar içinde oluşan kimliğine damgasını vurur. Ege’nin nehirleri bile doğudan batıya doğru hep İzmir’i beslemek için akar.
Birçok kimse görünen yüzü ile onu şu veya bu özelliği ile tanımlamak ister. Ama bu tanımlar hep eksik kalır. Konya, Erzurum ve Mardin gibi şehirlerden kopup gelen insanlarımız İzmir’in bugünkü kimliğinde gerçekten önemli bir yere sahiptir fakat aslında bu şehir Manisa ve Aydın ovalarından, dağlarından kopup gelen insanlarla doludur (Fernand Braudel’in Akdeniz’ine bakılabilir). İstatistikî verilerle ilgilenen herkes bu gerçeği bilir. İzmir’de Ege’nin şehir ve kasabalarından göçen kimselerin çoğunluğu oluşturması tabiî bir durumdur, çünkü kaderleri birbirine bağlıdır. Onun için İzmir, bir yönüyle yörüktür. Peki, ya Balkanlardan, adalardan gelenler… İzmir bütün bunlarla birlikte bir Türk-İslam şehridir.
İzmir, İslam medeniyetinin en orijinal şehirlerinden biriydi. Nedense geçen asrın hengâmesi içinde Müslüman-Türk İzmir unutuldu, “gâvur İzmir” lafı öne çıktı. Fakat Fatih-Harbiye zıtlığından farklı olsa da İzmir’in dinamizmini besleyen gerilim alanları hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Bu şehir, kimliğini kaybetmiş bir milletvekili istediği için bir yerlere gidecek değildir. İzmir, bir gün mutlaka kendini gerçekleştirecektir.