Mahallî idareler seçim yarışını İzmir’de ve İzmir’in komşusu Aydın’da da Millet İttifakı adayı kazandı. Manisa ve Balıkesir’de ise Cumhur İttifakı adayları kazandı. Aydın, Manisa ve Balıkesir İzmir’i çevreleyen illerdir. İzmir’de seçim sonuçlarını değerlendirirken muhakkak bu illeri de düşünmek gerekir.
Algının aksine İzmir’de demografik yapıda saydığımız illerin belirgin bir üstünlüğü vardır. Fakat bunlar göz ardı edilir. Bunun en önemli sebeplerinden biri sivil toplum örgütlerinin biraz da dayanışma endişesiyle şekillenmiş olmasıdır. Siyasetçilerin bu örgütlerle yoğun bir teması demografik yapının göz ardı edilmesine yol açmıştır.
Bu durum Refah Parti geleneği için çok daha belirleyici bir sorundu. Çünkü baskın olan örgütlenmiş yapılardır. İzmir’de hayatlarını sürdüren Balkan kökenlilerin baskın karakterini biraz da bu örgütlülük hâliyle açıklamak gerekir. Aynı şekilde doğu illerinden gelerek bu şehre damgasını vuranlar arasındaki dayanışma endişesi de siyasî tercihlerin ortaya çıkmasında belirleyici bir faktördü.
İzmir’in karmaşık yapısını şekillendiren kültürel çoğulluk aynı zamanda çok daha üst siyasetin temsilcileri için cazip bir zemin oluşturmuştur. Böylesi bir zemin sekter yapıların fark edilmesini engelliyor. İzmir’de sermaye, siyaset, yerel yönetimler ve ideolojik yapılar arasında kurulan çok yönlü ilişkiler ve eşgüdüm baskın bir yerel kültür alanı oluşturdu.
Dışarıdan dâhil olmak isteyenlere kapalı ama içeriye almak istediklerine açık baskın kültür alanı, siyaset yapımcılarının elinde bir araca dönüştüğü zaman çok daha etkili sonuçlar üretebilir. Sekter yapıların nüfuz etme kabiliyeti yüksektir ve bu yapılar merkezden taşraya doğru teşkilatlanarak belirli bir güce ulaşmışlardır. Zira merkezin iktisadî potansiyeli çok üstündür ve bu üstünlük taşraya nüfuz edilmesini sağlamıştır. İzmir ve çevresinin siyasî hikâyesinde bu gerçeklik çok önemli bir boyuttur.
Merkezden taşraya doğru sirayet eden kültürel hâkimiyetin iktisadî ilişkiler temeli üzerinde yükselmesi sıra dışı bir durum değildir. 19. yüz yılda en üst seviyesine çıkan iktisadî ilişki ağı İngiliz sömürge sistemi sadece kendi gücüyle oluşturduğu bir sistem değildi. Kuşkusuz bu sistemin oluşmasında Osmanlı bürokrasisinin isteği de etkili oldu.
Başta iki ayrı kültür şeklinde mutlak olmayan bir yalıtılmışlık durumu vardı. İzmir’in iktisadî hayatında millî sermayenin etkisi gittikçe azaldı. Müslüman olmayan ticaret erbabı yabancı sermaye ile yoğun bir temas kurdu. Yalıtılmışlık hâlinden kurtulmak çok da zor olmadı. İki kültürden biri diğeri üzerinde üstünlük kurdu. Yine de kültürel etkileşim sınırlıydı. Aktörlerin değişimiyle kültürel geçişlerin önü açıldı. Çok ilginçtir 1960’ların ikinci yarısından itibaren kültürel geçişlerin hızlandırılması ve bu sebeple merkezin taşra üzerindeki hâkimiyetinin pekiştirilmesi bakımından din ve dinî kurumlar da etkili bir şekilde kullanılmaya başlandı.
31 Mart’ta mahallî idareler seçimi yapıldı fakat bu seçimin gündemi, süreci ve bazı adayları itibarıyla kesinlikle uluslararası boyutları ağır basan bir seçimdi. Başkan Erdoğan seçim sürecinin en başından itibaren bekâ meselesine vurgu yapmakla kendi seçmenine ve siyasî kadrolarına seçim yarışında uluslararası boyutun önemini göstermiş oldu. Fakat nedense yerel adaylar Erdoğan’ın göstermeye çalıştığı boyutu göremedi. Hâlbuki Erdoğan, merkezden taşraya doğru sirayet eden ve zamanla Türkiye’yi çepeçevre kuşatan bir vesayet rejimine karşı mücadele ettiğini açık açık göstermişti.
Türkiye sınırları içinde bir merkez-çevre çatışmasının eseri olmayan, uluslararası niteliği iyice belirginleşen bir bağımsızlıkçı politikanın mahallî dile indirgenememesi, siyaset dilini de etkiledi. Yerel adayların proje ağırlıklı bir siyaset dili oluşturmalarının oy tercihlerindeki etkisi yüksek değildir. İzmir’de kazanan adayın Paris’e selam göndermesini çok önemsemek gerekir. Bu selam çakma aceleciliğinde İzmir’de merkezin taşra karşısında tahkim edilmesi gayretini görmek gerekir.
İzmir’de Cumhur İttifakı adayının yüzde kırk beşlere varan bir oy oranını yakalaması çok kolay değildi. Sayın Nihat Zeybekçi’nin başarısız olduğunu ima etmek istemiyorum. Ulaştığı oy oranları bakımından kesinlikle takdir edilmelidir ve rakiplerini tedirgin ettiği de açıktır. Fakat kültürel çoğulluk içinde oluşan hâkimiyeti kırmak da çok kolay değildir. Sayın Zeybekçi’nin İzmir üzerine konuşurken şehre içeriden baktığı anlaşıldı. Tedirginliğin kaynağında herhalde bu özgüven vardı. Fakat bilinenin tam aksine İzmir’in çok katı ve müsamahasız merkez alanı Sayın Zeybekçi’ye de geçit vermedi. Merkez çevre ilişkilerinde iyice tahkim edilmiş bir merkeze karşı mücadele eden çevrenin işi çok kolay değildir.
AK Parti, İzmir’de oy oranını yükseltmiş olsa da bazı ilçe belediye başkanlıklarını kaybetti. Saadet Partisi ve İyi Parti’nin aldığı oylar İzmir, Aydın, Manisa ve Balıkesir’de sandık sonuçları üzerinde etkiliydi. Bu, elbette görülmeyen bir durum değildi. Yukarıdan itibaren izah etmeye çalıştığımız gibi Türkiye’nin modernleşme tarihinin açmazlarının yansımalarını konuşuyoruz. Fakat adayların bu türden hâdiseler karşısında etkili bir dil ürettiğini de söyleyemeyiz. Şüphesiz bunun sebeplerini adayların üzerine yükleyerek işin içinden çıkacak değiliz. Fakat siyasetin ön açıcı olması gerektiği hususunu da göz ardı edemeyiz.
İzmir’de seçmen tercihlerindeki anlamlı değişim merkez çevre ilişkilerindeki eşitsizliğin de değişmekte olduğunu gösteriyor.