İzmir Konak meydanında vatan ve namus günü

izmir

Saat kaçtı, hatırlamıyorum. Telefonum çaldı, kızım arıyordu. Baba bir şeyler oluyor, İstanbul’da askerler Boğaz Köprüsü’nü tutmuş. İstanbul’dan Serdar Kolbaşı’yı aradım. Haber doğruymuş, “darbe oluyor” dedi Serdar. Hemen eşim aradı. Geliyorum, endişe etmeyin, dedim. Fazla uzakta değildim, koşarak geldim, merdivenleri soluk soluğa çıktım. Haberler yağmur gibi yağmaya başladı. FETÖ’cü askerlerin darbe yapıyor oldukları anlaşıldı. Otuz yıldır arkadaşım olan Mustafa Özel’i aradım. Ne yapacaksak beraber yapalım, dedik. “Vatana el uzattı alçaklar”, dedi yukarıdan bir ses, bugün vatan ve namus günüdür.

Bir kanaldan başka bir kanala delice savruluyordu bakışlarımız. Nihayet Erdoğan’ın sesi duyuldu: Meydanlara! Tekrar Mustafa Özel. Haydi, yüreğim meydanlara çıkıyoruz! Arabaya hangi aralıkta bindik, nereye gidiyoruz? Birden Şirinyer’in orta yerinde bulduk kendimizi. Sadece benzinlikler ve atm’ler dolu. Tekrar telefon, nereye gideceğiz. En son Burhaneddin Kansızoğlu ile konuştuk ve Konak meydanı dedik, vilayetin önü. Yukarıdaki ses “çabuk ol” diyor, “vatana el uzattı alçaklar, bugün vatan ve namus günüdür”. Eşime ve kızıma fark ettirmiyorum ama gözlerim buğulanıyor, arabayı kullanmakta zorlanıyorum. Nihayet Vali Rahmi’ye doğru yöneldik ve tünelden Konak meydanına doğru, bir boşluğun içine kendimizi bırakıyormuş hissiyle gittik.

Meydana yaklaştığımızda yüzlerce kişinin aynı anda harekete geçmiş olduğunu anladık. Bu ülke sahipsiz değildi. İbrahim Karagül’ün söylediği gibi kavruk yüzlüler dolduruyordu meydanı. Çok kısa bir zaman içinde Saat Kulesi’nin etrafında binlerce insan tekbir getiriyor, salavat-ı şerif okuyor, dua ediyordu. Herkes birbirine yeni haberler aktarıyordu, yüzlerde derin bir endişeyle. İstanbul’dan ve Ankara’dan şehit haberleri gelmeye başladı. Sıradan insanlar en sıradan hâlleriyle, herhangi bir kurum ya da parti rozeti olmadan Fatihalar okuyordu. Yarabbi milletimizi, ülkemizi, vatanımızı koru!

Yalı Camii’nden yükselen sela alışık olmadığımız bir durumu yaşadığımız hissini kuvvetlendiriyordu. Vatan ve namus gününde okunurmuş sela, burada öğrendim. İzmir’in bütün camilerinde aynı anda okunuyormuş, İstanbul’dan Fikri ile konuşurken orada da göklere sela sesleri yükseliyordu. Heyecan bir kat daha arttı.

“Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu”lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Şimdi Seni ananlar, anıyor ağlar gibi..
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?”

Çok zaman geçmedi, on binlerce insan meydanı doldurdu. Bütün meydan Erdoğan’ın selamete çıkması için dua ediyor; havaya doğru yükselen tekbir sesleri İstanbul’a, Ankara’ya güç veriyor; Konya, Erzurum, Diyarbakır ve Samsun’a, Sakarya’ya bütün Türkiye’ye azmini koru diyordu. Bütün Türkiye! Hayır, bütüne gerek yok. Türkiye! Meydana koşan yüreğim, yüreklerimiz bu adın kutsiyetine olan inancı ile burada.

İlk iki gün meydanı dolduranlar hep aynı sosyal tabanın insanıydı, yani çarıklı erkân-ı harp takımı. İslâmî kesim ve Ülkücü camiadan birçok kimsenin meydanı doldurduğu atılan sloganlardan belli oluyordu, herkes atılan her slogana katılıyordu. Kızımı gördüm, ülkücülerin arasındaydı, eşim başka bir grupla birlik olmuş tekbir getiriyordu. Yüzlerce genç kız ve delikanlı; başörtülüler, başı açıklar; sakallı ve sakalsız orta yaş insanları, kadınlar; artık yaşlı diyebileceğim kimseler… Meydanı doldurduk, zaman kazandırdığımızın farkında olarak. Bu gece milletimizin geleceğinin belirlendiği bir geceydi, meydandaki herkes bunun farkındaydı.

Vilayetin önüne doğru gittim, Mustafa Özel küçük bir kalabalığın önünde konuşma yapıyordu. İsmail kardeşim ailesi ile birlikte gelmişti. Biraz ileride Burhaneddin’i gördüm. Nereden buldu da boyaları getirdi anlayamadım, Tayyip kardeşim, grafiti sanatçısı dostum işe koyulmuş duvarları süslüyor. Hayret, Tayyip’in çizgileri iki gün sonra kayboldu. İzmir belediyesi darbeye karşı duruşun simgesi olabilecek bu eserleri silmiş. Gezi kalkışmasını hatırlatırım, ağız dolusu kusmuklar günlerce meydanların en görünür yerlerindeydi.

Ülke TV’den aradılar. İzmir nasıl, dediler. İzmir dimdik ayakta, dedim. Kırk ila elli bin kişi meydanda tek bir yürek gibi. İkinci gün Gerçek Hayat’tan editörümüz Sevda Dursun, İzmir bizi şaşırttı, dedi. Şaşırmayın, dedim. Bu alçaklar ilk tecrübelerini yıllar önce bizim üzerimizden elde etti. Dinleme alışkanlıkları ilkin İzmir’de depreşmiş alçakların. Müslüman Gençlik vardı o zamanlar.

Hayret, bir zamanlar devletin kovuşturduğu kişiler, tekrar tekrar içeriye tıktığı kişiler şimdi vatan için, millet için, namus için meydanları dolduruyor ve bu devlet halkının gözünün içine bakıyor. Bir zamanlar aynı halka yukarıdan bakan, onu hizaya getirmeye çalışan, eğitmeye çalışan devlet en yukarıdan temsilcileri vasıtasıyla bu kavruk yüzlülere, bu baldırı çıplak takımına, bu erkân-ı harp numayendelerine, bu yarınlardan menfaat beklentisi olmayanlara minnet ve şükranlarını sunuyor.

Dünya değişmiş, Türkiye değişmiş.