İstanbul, Konstantinapol değil

1953 yılında bestelenmiş bir pop parçası “İstanbul, Konstantinapol değil” ismindedir. Bu tuhaf isimli şarkının prodüktörleri Jimmy Kennedy ve Nat Simon aslında ironik bir mesaj vermeye çalışır kendi kamusal alanlarına: “İstanbul’un ne olacağına bir tek Türkler karar verir, siz değil, bu yüzden o şehirin adını Konstantinapol zannetmekten vazgeçin, İstanbul diye değiştirdi işte Türkler, buna alışın!” der.
Daha da ilginci, hesaplayacağınız üzere bu şarkı Sultan Mehmet Han’ın “Şehr-i Konstantiniye’yi” fethinden tam 500 sene sonra bestelenmiştir.
Basit bir pop şarkısı deyip geçmemek lazım. Batı “medeniyetinde” ciddi bir İstanbul ve onunla örtüşen Ayasofya ve buna paralel olarak bir Anadolu tarihi takıntısı var. Ayasofya ile ilgili biz 5 belgesel çektiysek, onlar 50 tan çekmiştir. Bu takıntının tabii sonucu olarak da “Bu coğrayfaya hiç gelmeseydiniz keşke” mesajlarını bize her fırsatta verirler.
Pop şarkıcısı kinaye yapar, çizgi filmcisi arka plana simge yerleştirir, Cami basıp teröristlik yapan Ayasofya’nın ne olması gerektiğini bize dikte ettirmeye çalışır.
Konstantinapol’dan Şehr-i Konstantiniye’ye, Hagia Sophia’dan Ayasofya’ya kadar uzanan çetrefilli bir “siyasi tarih labirenti” arasında kaybolmak çok kolay.
Söz konusu İstanbul olunca Sultanahment meydanındaki “illimunatinin göz ağrısı” dikilitaşlardan, Ayasofya içinde kıyama durmak isteyen kitlelerin, bir anda içlerinden gelen raks eyleme dürtülerine yenik düşen modernistlerin performans sanatları ile twitter üzerinden “muharebe” etmelerine kadar, ne Ayasofya’yı ne de İstanbul’u hakkını vererek idrak edemediğimiz bir gerçek.
Ayasofya meselesinde Rusya bir şey mi dedi
Bu konuda bilmemiz gereken tek bir husus var o da: Hem İstanbul, hem de Ayasofya tamamen siyasi konular.
Siyasi konular hamasete gelmez.
Siyasi konularda duygusal haraket edilmez.
Siyasi konularda acele karar verilmez.
Moskova, Ayasofya’nın kilise olarak tekrar açılmasını ve Ortodokslara geri verilmesini istedi.
İstanbul’un altından dolanan gizemli, efsanevi yer altı tünelleri kadar dolambaçlı konular bunlar.
Çok fazla zorlamadan, Ayasofya’nın tekrar “cami olarak ibadete” açılması meselesini, Rusya’dan alacağımız, almamız gereken S-400 hava savunma sistemlerine bile bağlayabiliriz. Çünkü söz konusu siyaset olunca “bağlantılar” kendiliğinden dallanıp budaklanır.
Rus Ortodoks kilisesinin, Fener Rum Partikhanesi ile bağlarını kopardığı bir dönemde, Avrupa Birliği durup dururken “Sakın ha Ayasofya’yı tekrar cami yapmayın” diye haykırıyor.
Hristiyanlık AB’nin umurunda mı ?
Avrupa genelinde kiliselere gitme oranları yüzde 5’in altına düşmüşken, cemaat yoksunluğunda kilise binaları kapanma tehlikesi ile satışa çıkarılmışken, Avrupa Birliği elbette siyasî bir kışkırtma peşinde.
Şimdiler de ise “Belediye seçimleri” atmosferinde iken, böylesi “bekâ” meselelerini sıcağı sıcağına incelemek önemli.
Ortodoks Rusların haber portalı orthochristian.com diyor ki, “Moskova Ayasofya’nın kilise olarak tekrar açılmasını ve Ortodokslara geri verilmesini istedi.”
İlginç, Putin böyle bir mesajı olsa direkt söylemez mi acaba, hem de bu aralar?
Bu portal orthochristian.com’u daha dikkatli inceleyince bu tarz makalelerin “Ukrayna Din İşleri Başkanlığı” tarafından servis edildiğini fark ediyoruz.
Labirent biraz daha karmaşık hâl aldı değil mi?
Ruslar gibi Ortodoks olan Ukrayna, Rusların ağzından Ayasofya’yı bizden “kilise” olarak istiyor.
Hani Ruslar ile kanlı bıçaklı olan, Avrupa birliğinin gölgesine sığınmış olan Ukrayna.
“Erdoğan geçtiğimiz yıl Ayasofya’da ezan okudu.”
Washington Post böyle gollük pasları kaçırmaz öyle değil mi?
“Erdoğan’ın Ayasofya’yı camiye çevirme teklifi Yunanlıların canını sıktı.”
Başlık böyle sade gibi duruyor ama analizin alt metinlerine dalınca başka mesajlar ile karşılaşıyoruz:
Yunan Dışişleri bakanı Georgios Katrougalos hemen “UNESCO” kartını devreye sokmuş, ayasofya’nın ortak bir kültür mirası olduğunu bu yüzden türklerin böyle bir şeye kalkışmaması gerektiğini söylemiş.
UNESCO kartı aslına bakarsanız her türlü “dış mihraktan” daha tehlike arz eden bir söylem ama bu şimdilik kalsın, bu yazının konusunu aşar.
Associated Press’inden Fox News’una kadar hepsi bu Unesco kartından dem vurmuşsa, durum sandığımızdan daha ciddi demektir.
Bir de “dış basının nasıl tek kalemden yönetildiğinin en büyük ispatı olurcasına” bütün bu analizlerin son cümlesi kelimesi kelimesine aynı: “Erdoğan geçtiğimiz yıl Ayasofya’da ezan okudu.”
Madem Ayasfoya üzerinden bu kadar siyasi doktrin döktürmeye meraklı bu batı medyası, Fatih Sultan Mehmet’in “Ayasofya” ile ilgili vasiyetini de belgelemek ister mi?
Hadi bırakın böyle vakıfnameleri, sadece “İstanbul, Konstantinapol değil” adlı pop şarkısında olduğu gibi “Artık önümüze bakalım, bu mesele sadece Türkleri ilgilendirir” diyebilecekler mi?
Hiç sanmıyoruz, Ayasofya üzerinde siyaset yapmaya devam edecekler.
Bizim de alacağımız pozisyon, onlarınkinden çok daha hassas terazi tartımları gerektiyor, bunu unutmamak gerek.