İmam Hatipleri terörle ilişkilendirmek ne demek?

Mustafa İslamoğlu’nun İmam Hatip Liseleri’ni din adına terör üreten bir kurum şeklinde algılanmasını sağlayacak bir söz sarf etmiş olmasını önemsemeliyiz. Sosyal medya hesabı üzerinden bütün kamuoyu ile paylaşılan bu talihsiz yorumu geçiştirmek mümkün değildir. Çünkü bu yorum ile İslam dünyasının modernleşme döneminde ortaya çıkmış en orijinal kurumlarından biri, terör üreten bir kurum şeklinde lanse edilmiş, Türkiye’de ortalama din düşüncesini temsil eden bir kurum üzerine gölge düşmesine imkân sağlanmıştır. Hâlbuki bahsi geçen eğitim kurumu Türkiye’de farklılıklardan düşmanlık üretilmesini engelleyecek ve yeniden millet olma şuurunu temsil edebilecek en önemli kurumlar arasındadır.

Mustafa İslamoğlu, tanınan bir şahsiyettir. 90’lı yılların başından itibaren geniş kitlelere ulaşmaya başlamış ve deyim yerindeyse gözümüzün önünde onun etrafında şekillenen bir cemaatleşme süreci yaşanmıştır. Bu grubun teşekkül süreci İHL mezunu gençlerin üniversitelerde görünür hâle gelmeye, Türkiye’nin siyasî ve entelektüel ortamına damga vurmaya başladığı dönemde yaşanmıştır. Bu dönem oldukça ilginçtir. Eğer farklı cemaatler güçlenmemiş ve gençlik üzerinde mutlak bir hâkimiyet kurmamış olsaydı, İHL ekseninde oluşan yeni bir düşünme biçimi çok daha güçlü hâle gelecekti. İmam Hatiplerin millet olma bilincini en yüksek düzeyde temsil ettiği bir vasatta cemaat toplumuna geçişin hızlanmış olması anlamlıdır. Bu dönemde resmî anlayışı temsil ettiği düşünülen kaymak tabakanın FETÖ’nün önünü alabildiğine açıp dinî kesimleri bu yapıya mecbur etmesini de akıldan çıkarmamak gerekir. Mustafa İslamoğlu’nun terör örgütü liderine yönelik eleştirilerin arttığı bir dönemde “onun ayakkabısını bile yapamazsınız” şeklinde sözler sarf etmiş olmasını da aynı şekilde talihsiz konuşmalar sırasına koymak gerekir.

Aslında İmam Hatip Liseleri kuruluşundan itibaren birçok grup ve cemaat tarafından kendi varlıklarına yönelik bir tehdit şeklinde algılandığı için sövgüye muhatap oldu ve düşman bir kurum gibi takdim edildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir eğitim kurumu olmasına rağmen başta devletin sahibi iddiasındaki kesimler ve kurumlar tarafından reddedildi. Bu reddediş, İmam Hatip Liseleri’nin kendileri açısından bir tehdit kaynağı şeklinde görülmesinden besleniyordu ve bu okullarda okuyan öğrenciler düşmanlaştırılıyordu. Aynı şekilde bazı dinî gruplar tarafından da İHL’lerin varlığı kendi varlıkları açısından bir tehdit olarak algılandı ve o şekilde takdim edildi. Zaman bu okulların Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunu gösterdi. İmam Hatip Liseleri, Batı kültürü karşısında kimliğini kaybetmemiş, millî ve yerli bir duruş sergilemiş fakat ülkenin kaderini sırtlayabilecek düzeye çıkamamış kesimlerin ideolojik bir hamlesiydi.

28 Şubat Süreci’yle İmam Hatip Liseleri’ne büyük bir darbe vurulmuş fakat bu kurum adeta küllerinden yeniden doğmayı başarmıştır. İmam Hatiplerin yeniden sahneye dönmesiyle birçok tartışma da beraberinde geldi. Kurumun artık miadını doldurmuş olduğu varsayımından hareketle yeniden açılmasının gereksizliği dahi dile getirildi. Anlaşılması güç olan husus ise İmam Hatiplere yönelik olumsuz yaklaşımların 1950’lerde olduğu gibi birbirine zıt kesimlerden gelmiş olmasıdır. İmam Hatiplerin yeniden canlanması başlı başına önemsenmesi gerekli yeni bir atılım anlamına gelmeliydi ve bu kurum üzerinden yeni bir eğitim modeli tartışılmalıydı.

Bilindiği gibi küresel emperyalizm 90’lı yıllardan bu tarafa İslâm dünyasını terör parantezine almak suretiyle her türlü müdahale için uygun bir zemin oluşturdu. Böylelikle I. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde İslâm coğrafyasına yönelik en kapsamlı saldırılar başladı. Artık İslâm dünyası yeni bir Haçlı Seferleri dönemini yaşamaktadır. Batı kendi dışındaki uygarlıklar, coğrafyalar ve dinler üzerine yeniden öldürücü darbelerle yükleniyor; medenî düzeyde alt edemediği dünyaları içeriden parçalamaya çalışıyor. İçinden geçmekte olduğumuz bu açık saldırılar döneminin uzun bir zamana yayılacağını tahmin ediyoruz. FETÖ’nün yurt dışında kendini Türklük ve Müslümanlık karşısında yeniden inşa etmekte olduğu gerçeği bu tahminimizi güçlü kılan bir hadisedir. Batı bu kez farklı ve güçlü silahlarla gelmektedir ve bu silahlar da ne yazık ki bizim içimizden devşirilmiştir.

Türk ve İslâm dünyası bu kadar açık saldırılar karşısında yepyeni direnç hatları oluşturmak zorundadır. İmam Hatip Liseleri, Batı Avrupa emperyalizmi karşısında millî ve yerli kimlik eksenli yeni direnç hatlarının oluşturulması açısından son derece önemlidir. Kuşkusuz salt kimlik eksenli politikalar Batı karşısında yeni direniş ve diriliş hatları oluşturma açısından yeterli olmayacaktır, bunun yanında Türk ve İslâm dünyasının yeni ve daha güçlü sıçramalar yapmasını sağlayacak donanımlara da ihtiyaç vardır. Bu açıdan eğitim kurumlarında yeni anlayışlara ihtiyaç her zamankinden daha fazladır. Müfredata yönelik yeni arayışlar gündeme gelmeli. Özellikle eğitim kurumlarında yeni kuşakların birikim yetersizliğini giderecek çözümler üzerinde yoğunlaşmak hayatî bir önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki FETÖ, gücünü cehaletten ve bu cehaletin fark edilmemesinden devşirmişti.

İmam Hatip Liselerini terörle ilişkilendiren sözler, Batı emperyalizmi karşısında direniş hatlarını zayıflatmayı ve mümkünse çökertmeyi hedeflemektedir. Yurt dışına kaçmış FETÖ’cülerin Rusya’nın Ankara büyükelçisinin katledilmesi olayından hemen sonra katili İmam Hatip Liseleriyle ilişkilendirmesinin anlamı bundan başka bir şey olamaz.