İki farklı şehirden iki arkadaş konuşurken biri demiş ki ‘Sizin şehrin neyi meşhur?’
Diğeri ‘pancarı’ diye cevap vermiş.
‘İyi de pancar her yerde yetişir, nesi meşhur ki?’
Arkadaşı demiş ki, ‘Bizim orada bir pancar yetişir ki, bir pancarı 40 kişi 40 günde ancak söker!’
Sinirlenen adam: ‘Çok yalan duydum da böylesini hiç duymadım!’
Diğeri ‘peki sizin neyiniz meşhur’ diye sorunca, o da ‘bakırcılarımız’ der.
‘Bakırcı da her yerde var, sizinkilerin ne farkı var?’
‘Bizim bakırcılar bir kazan yapar, içinde 40 usta çalışır, birinin çıkardığı sesi diğeri duymaz.’ Adam bu kez ‘Bizim pancara yalan diyenin yalanına bak, asıl yalanı kendisi söylüyor. Bu kadar büyük kazan ne işe yarar’ deyince, ‘Arkadaş böyle büyük pancar ancak böyle büyük kazanda pişer’ diye cevap verir.
Suriye’de olup biten de bu hadiseden farklı değil. Türkiye hariç herkesin yalanı, pancar ve kazanın hikâyesi kadar hormonlu.
Trump ile Erdoğan’ın ‘mutabakatı’ sonrasında, Suriye iç savaşının yepyeni bir boyut kazandığı aşikâr.
Yeni durum bölge dengelerini de değiştirdi. Amerika ile İsrail’in aynı safta olmadığı bir denklem bu. Meselenin en çok şaşırtıcı bölümü bu gibiyse de aslında değil. Zira Amerika bile İsrail’i sırtlanmaktan bıktı.
Körfez’in iki şımarığı BAE ile Suudi Arabistan’ın başı çektiği ve Mısır’ın da dâhil olduğu ‘BSM bloğu’ ve bunlara bağımlı ülkeler hep birden yeniden Esad’ı keşfettiler.
Esad söz konusu olunca İran, kuklası durumundaki Irak’ın ‘BSM bloğu’ ile aynı safta olmasında bir beis görmedi.
Trump’ı baş düşman ilan eden Atlantikçi Avrupa, gariptir ki “Trump’a DAEŞ bitmedi, nereye gidiyorsun” diye yalvarıyor.
Trump’ın “DAEŞ’i yendik, Erdoğan’la konuştum, o da DAEŞ’i yenmek istiyor ve yapacak” şeklindeki açıklamasına karşı, derin Amerika’nın görünen yüzlerinden CFR’nin yayın organı Foreign Policy, “Türkiye istese bile DAEŞ’i yenemez ki” diye eleştiriyor Trump’ı.
Gelişmeler karşısında kuduran İsrail ile Türkiye düşmanlığında kendi ile yarışan ve patronu bir Yahudi olan New York Times ise Trump’ı iknaya çabalıyor.
Trump’a itiraz edenlerden biri de, sürekli Türkiye aleyhinde haber yapan, “Erdoğan DAEŞ’i destekliyor” yalanının baş faillerinden New York Times muhabiri Rukmini Callimachi…
Bir gazeteciyi devlet politikaları ile yan yana yazmak elbette basit gibi görülebilir. Ancak bu kadının temel özelliği şu ki, DAEŞ haberlerini ilk olarak o verir. Bunu bir yere not edin!
Terör örgütü DAEŞ’i kurduğu ve propagandasını yaptığı bilinen “SITE Intelligence Group”un teorisyenlerinden Rita Katz de Trump’ın kararı sonrasında savaş ilan edenlerden… Çünkü Katz, DAEŞ’in en şöhretli propagandistlerinden sayılıyor.
“Hayatım İslamî aşırılıkları incelemekle geçti” diyen Yahudi Rita Katz’ın anne ve babasını Saddam’ın öldürttüğü iddia ediliyor. Örgütü ile onun yazdıkları ve yaptıkları neredeyse açıktan DAEŞ’e katılın çağrısı niteliğinde. Bunu da notunuza ekleyin!
Amerikan halkı ve ordusunun önemli bir kısmı ise Trump’a destek veriyor. Trump bunun farkında ancak yine de söz konusu olan ülke ABD olunca, hüküm ve karar vermeden kırk kez düşünmek şart.
Gerçi bu mesele her konu için geçerli.
Eskiler, söz boğazına gelince yutar bir daha düşünürmüş. Söz tekrar geri gelince yeniden yutar ve kesin bir karara varmadan önce bütün ihtimalleri düşünür ve ona göre bir hükme varırmış.
Hâsılı bunu biz de yapmak zorundayız. Bu yüzden de şu suâlleri yöneltiyoruz:
Bir: Trump’ın yaptığı bize büyük bir tuzak mı?
İki: Trump, derin Amerika’ya kulak asmayan bir deli mi?
Üç: Azledileceğini anlayan Trump, halka mı oynuyor?
Şimdilik bilmiyoruz ama Trump’ın diğer Amerikan Başkanlarına hiç de benzemediği âşikâr.
Aynı Trump, 2016’da Cumhuriyetçi başkan aday adayı iken de Yahudilerin isteklerini geri çevirmiş ve Yahudi örgütlerinin yaptığı ziyarette İsrail-Filistin çatışmasında İsrail’den yana tavır alması ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi karşılığında para yardımı teklif etmişler, o da “Ben, sizi de paranızı da istemiyorum” demişti.
Bu sözlerin sahibi, başkan olduktan sonra, Yahudi damadının öne çıkan girişimleri ile Kudüs’ü İsrail’in başşehri olarak tanıdığını ilan etmiş ve Büyükelçiliğini de Kudüs’e taşımıştı.
Aynı ters köşeyi şimdi de yapar mı, bu bilinmez ama Trump’ın da koltuğunda huzur içinde oturmadığını da hepimiz biliyoruz.
ABD’nin Atlantikçilerle savaşında desteğe ihtiyacı var. İlk destek elbette seçmeni. Ancak Türkiye ve Rusya’yı da yanında görmek istiyor olabilir.
Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesi iki ülkeyi de memnun eder ve etti de. Ama neticede kazanan taraf kim olacak, bu hâlâ muamma.
Şimdilik meçhul gözükmeyen Suriye denkleminde görünen şey, Esed›in koltuğunu garantilemesi. Fakat bu hükme varmak için de hâlâ erken…
Bu coğrafyada gerçek ile görünen hiç aynı değildir. Tıpkı aynanın önü ile arkası gibi.
Elbette Beşşar’ı göndermek isteselerdi bir kurşuna bakardı bu. Ama şu ana kadar belki de hiç istemediler ondan kurtulmayı. Çünkü onun kalması kandı, kan ise batının en çok sevdiği gıdaydı!
Görünürde Türkiye’den başka isteyen de yok. Fakat meseleyi Türkiye olmadan da kimse halledemez.
Kilit ülke olmasına kilitiz amma biz bu işin altından tek başımıza bugüne kadar kalkamadık ya da kalkmamıza izin vermediler. Diğerleri de Suriye düğümü çözülsün istemiyor.
Yine zaman ilacına ihtiyaç var!
Haftanın suâli
Babanzâde Ahmet Naim merhumun başlayıp ömrü vefa etmediği için Kamil Miras merhumun hitâma erdirdiği “Sahîh-î Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercüme ve Şerhi” eserini, Diyanet İşleri Başkanlığı tekrar ne zaman basacak? Diyanet’in, Müslümanları bu eserden mahrum etme hakkı var mı? Cevap bekliyoruz!