Heykeli dikilmeyecek adam: Erdoğan

Gündemimize yer etmiş bir heykel tartışmasının ortasındayız. İzmit’te yapılan o heykel eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’a benziyor olsaydı konu yine böyle gündem olur muydu bilemiyorum. Sanatsal bir eleştiri üzerine çıkan tartışmalar sayesinde Erdoğan ve geldiği siyasi geleneğin, heykel şekilciliğine -biz İslamcılar buna hep “putçuluk” dedik- nasıl karşı olduğunu da bir kez daha görmüş olduk. En sonda söyleyeceğimizi şimdiden belirteyim; Erdoğan bu ülkede heykeli dikilecek son adamdır. Yani o, heykeli dikilmeyecek adamdır!

Meseleyi açacağım. Zaten kendisi de heykeli dikilecek biri olmadığını üstüne basa basa deklare etti. Aslında birikmiş bir uyarıydı bu. Zira İzmit’te yapılan 15 Temmuz anıtındaki Erdoğan heykeli ilk değildi. Resmi kayıtlara geçen ve kamuoyunda gündem olan dört adet Erdoğan heykeli var. 2014’te Samsun’da bir belediye balmumundan Erdoğan heykeli yapmıştı. Ve o heykel de Erdoğan’a benzemediği için gündeme gelip eleştirilmişti.

Yine Kocaeli’nin Kartepe Belediyesi tarafından sipariş verilen fakat atölyeden bir türlü alınmayan 4 metrelik Erdoğan heykeli ise ortada kalmıştı. Yapanın elinde kalmıştı. Son tartışmalar sırasında Şanlurfa’nın Harran ilçesinde de bir Erdoğan heykeli yapıldığını öğrenmiş olduk. Belediye tarafından yaptırılan 15 Temmuz anıtında yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanka eliyle ‘dur’ işareti yaptığı heykel de kaldırıldı. Fakat bu heykelin garip bir geçmişi var. AK Partili Harran Belediyesi, 15 Temmuz darbe girişimi gecesinin unutulmaması amacıyla bir anıt yapma kararı almış. Geçtiğimiz Nisan ayında açılan anıttaki Erdoğan heykelinden kimsenin haberi yoktu açıkçası. Fakat tunçtan yapılan sima daha çok Suriye eski Devlet Başkanı Hafız Esad’a benzetilince alelacele kaldırıldı. Bu benzerliği teşhis edenler ise oğul Esed’in zulmünden kaçıp Harran’da yerleşen Suriyelilerdi..

Neyse ki geldiğimiz noktada AK Partili bazı işgüzar belediyelerin Erdoğan’ın heykelini dikme yarışı başlamadan bitmiş oldu. Buna şükretmemiz lazım. Allah Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve bu ülkeyi “Tayyibizm” belasından korusun. Ne demek istediğimi açmak için önce bir Kemalizm hatırlatması yapalım. Geçmiş heykel tartışmalarımızın merkezinde Kemalizm vardı. Otoritenin simgesi ve CHP’nin 6 okunun ‘yayı’ydı Kemalizm. Bu anlayışın, Menderes’ten başlayarak tüm sağ iktidarları ve halkın seçimlerini nasıl yok saydığını ülke olarak tecrübe ettik zaten. Bu baskıyı ve hatta darbeler dışında görünmez olan o demir yumruğu milletin tepesinden indiren ise Tayyip Erdoğan’ın siyasi hareketi oldu.

Şekilcilik ve tapınmaları reddetmiş, köklü ve güçlü bir siyasi anlayışın içinde beliren heykel dikme sevdası ciddi anlamda masaya yatırılmalıdır.

Erdoğan’ın “Şahsımın heykelini yapmışlar. Buna çok üzüldüm, bu bizim değerlerimize terstir. Ne heykelimin dikilmesini ne masklar yapılmasını istiyorum” sözleri çok ama çok önemli tabi. Hatırlarsanız, FETÖ’nün Erdoğan’a yönelik yıpratma kampanyalarının en önemli malzemelerinin büyük bir kısmı bazı AK Partililerin haddi hudunu aşan ‘Erdoğan güzellemeleri’ idi. Duyunca “haşa” dediğimiz Erdoğan tanımlarını FETÖ’cülerin nasıl gözlerimize soktuğunu gördük, yaşadık.

Rahmetli Erol Olçok’un 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yaptırdığı Dombra uyarlamasına bile şiddetle karşı çıkan Erdoğan’dan bahsediyoruz. Erol abiden aktarayım: “Sayın Erdoğan beni yanına çağırdı. Kulağıma bu şarkının çok kişisel olduğunu isminin çok geçtiğini ve bu şarkıyı kullanmanın doğru olmayacağını söyledi. Hatta biraz itikadi problemlerden de bahsetti.” “İtikadi problem” vurgusuna dikkat ettiniz değil mi? Allah’tan bu denli net duruşu olan bir lider Erdoğan. Yoksa heykellerin boyunu, pozunu, malzemesini tahmin etmekte bile zorlanırdık. Geçmişimizde ve bu günümüzde örneği de var. Mustafa Kemal Atatürk heykellerinin dikilmesi yarışının ne boyuta geldiğine atıf yapıyorum. İsmet İnönü’nün karşı hamleleri var bir de.

Hürriyet’ten İsmail Saymaz’ın, Aylin Tekiner’in “Atatürk Heykelleri” kitabından aktardığı bilgilere göre; Cumhuriyet’in ilk Atatürk heykeli, 3 Ekim 1926’da İstanbul Sarayburnu’na dikildi ve üç metrelikti. İkincisi, 26 Ekim 1926’da Konya’ya dikildi. 1927’de Ankara’da Etnografya, Sıhhiye ve Ulus Zafer anıtları; 1928’de İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı dikildi. 1926’dan 1938’teki vefatına kadar tüm yurtta yapılan Atatürk heykeli sayısı 34’tü. Heykel dikme yarışı 1938’den sonra durdu. Nedeni ise İsmet İnönü’nün Atatürk’ü silme ve kendini onun yerine oturtma sevdasıydı. Paralardan fotoğrafını çıkartıp, kendisini koymayla başladı. Hatta Taksim’deki Topçu Kışlası’nı yıktırıp yerine yapılan Gezi Parkına konulması için at üstündeki bir heykelini yaptırmıştı. Taksim’deki Atatürk heykelini gölgede bırakacak bu hamle Demokrat Parti iktidara gelince rafa kalkmıştı. Liderlerin “tek adam” olma hamlelerini heykel dikme ile yaptığını Atatürk ve İnönü örneklerinde görüyoruz böylece. Bu detay; Erdoğan’a tek adam diyen CHP zihniyetine not olsun ayrıca.

Aylin Tekiner’in kitabından aktarmaya devam edelim. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ülke yönetimini ele alan cuntacılar, İnönü ve Demokrat Parti dönemlerinin “Atatürk heykeli açığını” kapatmayı da ihmal etmemiş. Türkiye’de 1946 ile 1960 yılları arasında 14 heykel dikilirken, 1960-1970 arasında 59 heykel yapılmış. Heykel siyaseti gelişiminden kesitleri burada noktalayıp bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Saddam ve Kaddafi’nin Batı destekli devriliş süreçlerinde yıkılan heykelleri, dünyaya verilen en önemli fotoğraf olmuştu. Özellikle Saddam’ın Bağdat’taki dev heykelinin yıkılışı dünya tarihine geçti. Saddam iktidarı da psikolojik olarak bu heykelle yıkılmış oldu.

Şimdi biz şöyle düşünelim, bu ülkede dev bir Erdoğan heykeli olsaydı, 15 Temmuz gecesi hain kalkışmayı yapanlar ilk olarak ne yapardı? Bana kalırsa o heykeli yıkar ve dünyaya canlı yayınlarlardı. Böyle bir olay darbeyi durduran kahraman halkımızı da yıkmaz mıydı?

Erdoğan’ı heykel siyasetine, heykel egemenliğine, heykel otoritesine hapsetmek ve bu şekilde pusuda bekleyen vatan hainlerine koz vermek kendisine yapılacak en büyük kötülüktür. Erdoğan “dünya beşten büyüktür” diyerek, “Rabia” diyerek, “Herkes sussa da susmayacağız” diyerek tüm dünyanın orta yerine dik duruşun heykelini dikmişken, partisi içinden böyle bir yıpratma sürecine maruz kalması en basit ifadeyle üzücüdür.