Hayat müşterek midir?

Evliliklerin sayısı azalırken boşanmaların miktarı artıyor günümüzde. Doğru, üç aşağı-beş yukarı dünyanın handiyse her yerinde böyle bu. Gelgelelim şehirleşmeydi, kendi kültürüne yabancılaşmaydı, kadınların elde ettiği iktisadi hürriyetti, erkek egemenliğine direnen kahraman kadın hikâyeleriydi filân. İyi de, biraz dikkatlice bakıldığında bu gerekçelerin beherini yerle yeksan eden nice örnek bulunur geçmişten. Yani iktisadi özgürlüğü yerinde ama kocasına bağlı kadın, bırakalım farklı kültürü, farklı dilden ve hatta dinden nice evlilik yürümüştü geçmişte. Tarih erkek egemenliğini dişil yumuşaklıkla çözen ve çaktırmadan onu kendisine râm eden kadın hikâyelerinin toplamı handiyse. Demek ki mesele başka.

Şükür ki devletimiz evlilikleri korumak için bakanlık bile kurdu. Ne ki evliliklerin ve o evlilikten beklenenin, yani ailenin muhafazası için devletin belki de yapmaması gereken tek şey, bakanlık kurmak; hele günümüz Türkiyesi’nin mevcut bürokratik şartlarında.

Keşke aileyi korumak amacıyla bir bakanlık kuracağımıza, aileyi parçalayan şeyleri anlamak için bir heyet teşkil edebilseydik. Niçin parçalanıyor evlilikler? Bunun sebebi evliliğin tarafları mı, toplum mu, devletin kendisi mi yoksa evlilik anlayışı mı?

Kölem Olur musun?

Taraflarınca kabullenilsin veyahut şiddetle reddedilsin, günümüz Türkiyesi’nde her evlilik aslında şu vahim gizli niyeti ötekine dayatmaktan ibaret: ötekini köleleştirmek. Bu durumun tarihi, kültürel, dini-mini sebeplerine gitmek, en hafifinden, hakikati örtmek demek.

Nedir hakikat? ‘Beni’ni idrak edememiş her birey vahim bir bencillik bataklığına gömülür. Peki nedir modernlik? İnsanın, kendisine dayatılmamış, sağlıklı ve tutarlı bir ben algısı edinmesini engellemenin şeytani mekanizması… Çünkü sağlıklı, tutarlı, kişilikli bir ben algısı, kendisine dayatılanı değil, kendi tercihlerini dayatmayı hedefler. Bir taraftan bireyciliği azmanlaştıran modernite, öbür taraftan aslında insanı kendi beninden uzaklaştırmanın sistematiği.

Bencillik ve Bireylilik

Diğergâmlığın, tıpkı Vefa’nın bir semt adına dönüşmesindeki gibi gündelik yaşantımızın temel mekanizmasından çıkarılmasından beri beherimiz, bireylilik adına kendi iç karanlığımıza itildik. Kendi ellerimizle kendimizi zifiri bir zindana hapsettik: ben(cil)lik.

Bireylilik adı altında aslında modern insan, kendi iç yalnızlığına prangalı. Fakat personası, yani insanlara gösterdiği yüzü, (Birçok durumda kendisine de…) çok değişik kişilikler taşıyabilir. Ülkemiz üzerinden örneklendirelim: neşeli, incelikli, uyumlu, sevimli, dindar, deist, ateist, ulusalcı, milliyetçi, batıcı, vurdumduymaz, eyyamcı, idealist, İslâmcı, Atatürkçü falan… Fakat bu ve benzeri siyasi, içtimai ve şahsi kimlik yahut kişilikler, gerçek anlamda edinilmiş kişilikler olmaktan, yani o kişinin kanına karışan malzemelerden kendi bünyesinin yeniden ürettiği aidiyetlerden çok, aslında tabelâ kişilikler ve kimlikler. Çünkü siyasi veya iktisadi farklılıkları yahut eğitimden kaynaklanan tabakası ne kadar başkalık arz ederse etsin, aslında son yüzyılda yaşadığımız sürecin ardından beherimiz; mensubiyetimiz, aidiyetimiz, ırkımız, kültürümüz, sınıfımız, meşrebimiz, mektebimiz ne olursa olsun, aslen cemiyet düzeyinde kimliksizleştirilmiş, fert düzeyinde ise kişiliksizleştirilmiş bir topluluğun ferdiyiz. Her ne kadar biz tersini iddia etsek de bu böyle.

Evlenmek Ne demek?

Buradan bakınca evlenmek ne demek acaba? Gençler evlendiklerinde neyi elde etmeye talip, aynı zamanda da neyi kaybetmeye razı olduklarının farkına vrabilirler mi acaba? Yani primitif düzeyin ötesinde, aileleri, içinde yaşadıkları topluları, eğitimleri, aidiyetleri, milliyetleri ve hatta dinleri, onlara bu konuda neler söylemekte ve kaçı bunları hakiki manâsıyla kabul veya reddedecek vasıfta? Evlenmek, iki farklı bireyin ev çatısı altında biraraya gelerek kendi benliklerini çatıştırması için uygun bir arena teşkil etmek midir yoksa iki farklı ‘bir’eyden yeni bir ‘bir’lik teşkil etmek midir? Birlik, yani tevhid.

Öte yandan içinde yaşadığımız olanca çevremiz bize başka bir şey söylüyor. Israrla: Evlilik müşterektir!

Ne demek bu? Ortaklaşa. Yani tevhidin zıddı! İnandığımızı söylediğimizin, evet.

Öte yandan, inandığımızın zıddı ama içinde yaşadığımız topluluğun hakikatinin ta kendisi. Günümüzde evlenmek demek, en iyicil bakışla bir ortaklık kurmak demek.

Benimle Şirket Kurar mısın?

Hayat müşterektir demek, ortada bir şirket var demektir en azından. Ortaklaştığınızda, isteklerinizi dayatabileceğiniz veya beklentilerini hesaba katmak durumunda kalacağınız en az bir ortağınızın varlığını da kabul ettiniz demektir. Bir şirketten söz ediyoruz sonuçta; bir ortaklıktan. Belli bir amaç için belirli şartlar altında biraraya gelmiş bir işbirliğinden. Şu iş birliğininin, iş hayatının kapsadığının dışındaki hayatınızı kapsaması, onun iş haşatındaki işletme mantığını terk etmenizi beraberinde getirmemesi kimileri için kolaylık bile sayılmalı; şizofreniyi önleyici.

Şizofreni mi dedim? ‘Modern’in hastalık hâli. Tevhidin zıddı yani. Yani bu evliliğin hisselerini başkalarının ilgisine takdim etmek demek en hafifinden.

Farkında mıyız?

Sıkıysa bu cümlelerden sonra asıl meseleye gel: Modern evliliğin, (Boşuna sağa-sola bakmaya hacet yok; günümüz evliliklerinden bahsetmekteyim.) klâsik bekârlıktan beter bir şizofrenik nitelik barındırdığından bahset meselâ.

Belki haftaya. O da kısmen.